Cumhuriyetin 102’nci yaşını, “Atatürk ilke inkılapları”nı yaşamıyla özdeşleştiren on binler kutladı. TV’lerde, salonlarda, Anıtkabir’de çoğunluk sanrısıyla coşan... Bildiğimiz mahallelerin orun çıkar yarışında birbirini gazlayan bilim sanat iş insanları... Siyasetçilerin koltuk değneği basının papağanları vırvırlayıp durdular. Bu faydasızlar, hangi dersten, hangi kurslardan geçtilerse... Dilleri, bizim dile benzemiyor.
Dili duruşuyla her Kemalist... En çok Atatürk suçlu...
Atatürk, “Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tümüyle eremediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi doğrulayacaklardır” demişti.
Atatürk’ün, “manevi mirası bilim ve akla” tutunamayanlara... En çok da kadınlara, kız doğuracaklara sitemim... Hayır, kızgınlığım... Kızım, cumhuriyetin devrimleri olmasa sokakta, TV’lerde, sosyal medyada Atatürk’e, cumhuriyete, Kemalistlere sağdan dalıp soldan çıkacağın alan, mikrofon, klavye neredeydi? Cumhuriyetin ilk yıllarında da genel nüfus içinde yoktun... Cumhuriyetle yurttaş oldun!
Mustafa Kemal’in devrimleri, kurduğu düzen, açtığı fabrikalar... Son çeyrek yüzyılda bir bir atılır satılırken... Daha beteri antilaik eğitim baskınken kadınlar ne durumda? Eğitim bile isteye önce 4+4+4’lük uygulamayla yamalıbohça yapıldı; bu çağdışı bohçaya özellikle kızlar sığamadı. Acar kadınların çok izlenen gündüz izlencelerine alıcı gözle bakın kızlar... Bu yüzyılda çoğu yoksul, eğitim görmemiş ya da “muhafazakâr” evlerde doğan... Çocuk yaşta yaşama küsen, okuma yazmayı TikTok kullanacak kadar öğrenen ya da bilmeyen... İlköğretimin ortasına bile gelemeyen, kaçarak göçerek çocuk ya da “sahte” gelinlere karışan bizim kızlarla... Yaşamı, eğitim ekonomi düzeyi, tavrı konuşmaları bu kadınlarla örtüşen erkeklerle... Laik eğitimi yaralayan, cumhuriyetle hesaplaşan iktidarların... Eğitimde ekonomide, iç-dış siyasada “kişi başına on yüz bin dolarlık” büyüme paketlerine inanan ailelerle... Toplumun inanç köken ayrımını, en duyarlı noktalarını kaşıyan siyasetçilerle... Geldik bugüne!
İktidar kayığına binen aydınımsılar gece gündüz cumhuriyeti tartışırken... En çok da laik eğitimin bayrağı Harf ve Dil Devrimleri... Elifi görse mertek sananlarca bu devrimlerin kazanımları kullanılarak karalandı.
Düşünce laik eğitimle özgürleşir...
Yurttaşlar, ille de kadınlar laik eğitimle özgürleşir...
Dinci ırkçı siyasayı baskın kılan yönetenlerle yönetilenlerin ağzı bozulurken... Üniversite suspusken... Türkçenin ortak (resmi) dil oluşu tartışılırken... Tehlikede olan salt Türkçe mi?
Aklı bilimseli, sanatı, kadın-erkek eşitliğini yadsıyan antilaik eğitim yok olmalı... Üniversite özgürleşmeli... MEB, Diyanet ilişkisi kopmalı... Siyasetçiler, kitle iletişim araçları sansürden uzaklaşmalı, hukukun üstünlüğü çalışmalı... Dile gelen ele gelmeli!
Türkçenin öyküsü, kadınlarınki gibi hüzün yüklüdür. Türkler İslamla tanışınca, yönetenlerle aydınlar Türkçeyi Arapça Farsçayla boğar... Şeyhülislamlar cennette Arapça konuşuluyor der... Müslüman Türk Arapça Farsçayı yeğleyince batılıların, “Türk, Allahına Arapça, sevgilisine Farsça, ailesine Türkçe seslenir” dediği gibi üç dilli duruma düşer.
Bugün yurttaş görmediğine gördüğüne Arapça seslensin... “Helal peynir” yesin isteniyor. Kimyasalla, suyla peynir yapan... Dolarla alan satan... Eğitimden ekonomiye “okey”le “inşallah” arasına sıkışan... Gençlere ülkesinden kaçma düşü kurduran... Pek yerli milli koşuda Arapçayla mı temize çıkacağız?
Ağlayıp gözden olmayalım... Kaba güç asla!