Cumhuriyetimiz

Cumhuriyetimiz

29.10.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

“Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır… Ve Türk milleti… medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir.”

(Atatürk)

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında... Ancak Cumhuriyetimiz son 20 yılda adeta anti-teziyle (Siyasal İslamcı AKP iktidarıyla) sınandı, sınanıyor. Bu süreçte Cumhuriyetimizin temel değerleri ve temel kurumları büyük zarar gördü, görmeye devam ediyor. Gerçek şu ki Cumhuriyetimize iyi sahip çıkamadık.  

KURTULUŞTAN KURULUŞA

Cumhuriyetin olduğu yerde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Dolayısıyla cumhuriyet, her şeyden önce millet egemenliğini baskılayan ve sınırlandıran tüm engelleri yıkmayı gerektirir. Türkiye’de yüzyılın başında millet egemenliğinin önündeki en büyük engellerden biri dinsel dokunulmazlık kazandırılmış saray (saltanat düzeni) idi. 1918-1922 arasındaki Türk Kurtuluş Savaşı sırasında (Mütareke döneminde), kendini kurtarmak isteyen sarayın, işgalci emperyalizme yardım ve yataklık etmesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün, emperyalizme karşı bir ulusal bağımsızlık savaşı yanında, zamanla saraya (sultana-saltanata) karşı da bir ulusal egemenlik mücadelesine girişmesine zemin hazırladı.

 Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşı devam ederken 23 Nisan 1920’de Ankara’da, üzerine saray gölgesi düşmeyen ilk meclisimizi (TBMM’yi) açması, açılan TBMM’nin 24 Nisan 1920’de “Meclisin üstünde hiçbir güç ve kuvvet yoktur” kararını alması ve 1921 Anayasası’nın “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen birinci maddesi gibi adımlarla, Türkiye’de cumhuriyetin temelleri daha Kurtuluş Savaşı yıllarında atıldı. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusal bir seferberlikle emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması, emperyalizmle birlikte hareket eden saraya karşı yine Atatürk’ün liderliğinde ulusal egemenlik mücadelesinin de kazanılmasında etkili oldu. Eğer Kurtuluş Savaşı kaybedilseydi, ulusal egemenlik mücadelesi de sonuçsuz kalacak, savaş sonrasında Türkiye’de cumhuriyet ilan edilemeyecekti.

HALKIN KENDİ KADERİNİ KENDİ ELİNE ALMASI

Türkiye’de 1920’lerin başında halkın cumhuriyet talebinin olmadığı, cumhuriyetin tepeden indiği ve erken ilan edildiği söylenir. Bu düşünceler tamamen temelsiz değildir. 1920’lerin Türkiye’sinde toplumun yüzde 10’unun bile okuma-yazma bilmediği, 40 bin köyün 37 bininde okulun olmadığı, yaygın cehaletin devam ettiği, nüfusun yarıdan fazlasını oluşturan kadınların temel haklarından yoksun olduğu bir yerde halkın cumhuriyet talebinin olmaması çok doğaldır. Ancak Atatürk, özelikle Mütareke döneminde Müdafaaihukuk Cemiyetleri etrafında toplanan ve Kuvayı Milliye hareketini yaratan halkın, kendi kaderini kendi eline alma kararlığını da görüyordu. 21-22 Haziran 1919 gecesi hazırladığı Amasya Genelgesi’nde “Milli istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” derken bunu kastediyordu. İşte Türkiye’de cumhuriyet, her şeyden önce halkın kendi kaderini kendi eline alma kararlılığının bir sonucudur. Halk, daha doğrusu halkın önemli bir bölümü, I. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan işgaller sürecinde ve Mütareke döneminde sarayın sultanın ağzına bakmadan, hatta teslimiyetçi saraya (sultana) ve saray hükümetine rağmen emperyalist işgallere karşı direnişe geçti. Atatürk’ün kafasında cumhuriyet düşüncesi işte o günlerde ete kemiğe bürünmeye başladı. Daha Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi günlerinde Mazhar Müfit Kansu’ya “Zaferden sonra hükümet biçimi cumhuriyet olacak” diye yazdırmıştı. Dağınık haldeki halk direnişini örgütleyen ve bu halk direnişin ardındaki “milli (ulusal) iradeyi” bir millet meclisinde (TBMM’de) toplayarak emperyalizme karşı bağımsızlık savaşının en büyük gücü haline getiren Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi çok zor zor bir dönemde, çok iyi bir zamanlamayla adım adım cumhuriyet taşıyacaktı.

SADECE REJİM DEĞİŞMEDİ, YENİ BİR DEVLET KURULDU 

Türkiye’de cumhuriyet, sadece bir rejim değişikliği değildi. Türkiye’de cumhuriyet, yarı bağımlı, son döneminde meşrutiyet ve monarşi arasında bocalayan, parçalanmış ve yıkılmış, çok ulusu bir din-tarım imparatorluğunun yerine egemenliğin kayıtsız şartsız millete verildiği, tam bağımsız bir ulus devletin kurulması demekti. Atatürk Nutuk’ta, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarken kafasında millet egemenliğine dayanan yeni bir Türk devleti kurma düşüncesi olduğunu söylerken bu gerçeği vurguluyordu. 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla “millet egemenliğine dayanan yeni bir Türk devletinin” temeli atılmıştı. Dolayısıyla Türkiye’de Cumhuriyet, sadece bir rejim değişikliği değil, yeni bir devlet düzeninin kuruluşudur. 

Cumhuriyetimiz, saraydan (sultandan) umudu kesen halkın kendi kaderini kendi eline almasıyla doğan bir cumhuriyettir, temelinde halkın azmi ve iradesi, şehitlerimizin kanı vardır. Emperyalizme karşı kazanılan bir bağımsızlık savaşı sırasında “kendi egemenliğini kendi eline alan” halkın antiemperyalist mücadelesiyle doğan cumhuriyetimizi “emperyalizmin eseri” gibi göstermek ise ya “ahmaklıkla” ya da “alçaklıkla” açıklanabilir.

İNGİLİZLERİN BEKLENTİSİ

İngiliz emperyalizmi, tarihsel tecrübelerle, bir milleti değil, bir adamı kontrol edip kullanmanın çok daha kolay olduğunu iyi biliyordu. Bu nedenledir ki İngilizler, 1920’de İstanbul’u işgal ettiklerinde Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ni basarak “milli iradeyi” ayaklar altına aldılar. Ankara’da açılan TBMM’yi etkisiz hale getirmek için Yunan ordularını Anadolu içlerine sürmek başta olmak üzere her yolu denediler. Türkiye’de bir taraftan “milli iradeyi” yok etmek için uğraşan İngilizler, diğer taraftan Padişah Vahdettin’i koruyup, kollayıp, kontrol edip kullandılar. Sonunda da Türkiye’den kaçmasına yardım ettiler. Türkiye’yi paramparça eden Sevr Antlaşması’nda da emperyalizm saraya (sultana) dokunmuyordu. Sevr’e göre Osmanlı Padişahı, antlaşmaya bağlı kaldığı sürece- İstanbul’da oturmaya devam edecekti. Yani İngiliz emperyalizmi, saraya (sultana-saltanata) dokunmuyor; İstanbul’da elinin altında bir “kukla tek adam” bulundurmayı kendi emperyalist çıkarları açısından daha uygun buluyordu. 

İngilizler, Ankara merkezli Türkiye Cumhuriyeti’nden rahatsız oldular. Türkiye Cumhuriyeti’ni tanımamak için önce Lozan’ın onaylanmasını olabildiğince geciktirdiler, sonra da cumhuriyetin başkenti Ankara’ya büyükelçi göndermemek için uzun süre direndiler. 

İngiliz Yüksek Komiser Vekili Handerson, 20 Kasım 1923’te Londra’daki Lacelot Oliphant’a gönderdiği bir mektupta da şöyle diyordu: 

“Ankara’nın en az iki yıl başkent kalacağını düşünüyorum. Türkiye’nin geleceğinin böylesine karanlık olduğu bir dönemde (...) hiçbir şey kalıcı değil. Ama Ankara, Mustafa Kemal’in ömrü boyunca başkent olarak kalabilir. Kesinlikle emin olduğum şudur ki saltanat diriltilirse İstanbul yine başkent olacaktır. (…) Mustafa Kemal’in hastalığı da pek ağır görünmüyor.” (Bilal Şimşir, Ankara, Bir Başkentin Doğuşu, s. 268)

Görüldüğü gibi İngiliz Handerson, yeniden İstanbul’un başkent olmasını, bunun için de “saltanatın diriltilmesini” istiyordu. TBMM’ye çok değil, iki yıl ömür biçiyordu. Türkiye’nin geleceğini “karanlık” olarak görüyordu.. "Saltanatın dirilmesi” için de cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal’in devrilmesini bekliyordu. 

İngiliz Büyükelçisi R. Lindsay ise 24 Mayıs 1925’te Londra’ya gönderdiği raporda büyük devletlerin Ankara’ya karşı direnmelerini istiyordu. Büyükelçi, “Direnmekle zaman kazanmış oluruz ve bu tek adam rejiminin ne kadar ömrü olduğunu kimse söyleyemez,” diyordu. Lindsay, “İngiltere ve Batılı devletler Ankara’ya karşı sistematik olarak direnirlerse, Türkiye’deki yeni rejim (Cumhuriyet) ve Mustafa Kemal devrilebilir” diye de düş kuruyordu. (Şimşir, s. 232, 336) 

LAİK CUMHURİYET’İN İNŞASI

Türkiye’de cumhuriyetin iki anlamı vardır. İlki, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu siyasal rejim anlamında cumhuriyet; ikincisi, yeni siyasal ve toplumsal düzen, yeni ve çağdaş ulus devlet anlamında Cumhuriyet… 

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli ve ayırıcı özeliği laikliğidir. Evet, 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edilirken laik değildi. Çünkü o sırada geçerli olan 1921 Anayasası’nın 7. maddesinde “Meclisin şeri hükümleri yürütmesi” ifadesi yer alırken, 29 Ekim 1923 günü Anayasanın 2. maddesine “Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir” maddesi eklenmişti. Cumhuriyetin laikliğine engel olan bu maddeler 1924 Anayasası’nın 7. ve 26 maddelerinde de yer almıştı. Ancak 1921 ve 1924 Anayasasının laik olmaması, istenen bir durum değil, tamamen dönemin koşullarıyla ilgili geçici bir durumdu. Atatürk Nutuk’ta, bu maddeleri anayasaya koymamak için çok uğraştıklarını, ancak ‘laik hükümet’ deyiminden ‘dinsizlik’ anlamı çıkarmak eğiliminde olanlara ve bundan yararlanmak isteyenlere fırsat vermemek için” bu deyimlerin Anayasaya konulmasına göz yumulduğunu ifade ediyor. Atatürk, 1924 Anayasası’nın 2. ve 26. maddelerinde “gereksiz görünen” ve “Yeni Türkiye Devleti’nin ve Cumhuriyet rejimimizin çağdaş karakteriyle bağdaşmayan bu terimlerin, devrim ve Cumhuriyet’in o zaman için sakınca görmediği tavizler” olduğunu belirterek “Millet, anayasamızdan bu fazlalıkları ilk uygun zamanda kaldırmalıdır,” diyor. 1924 Anayasası’nda da yer alan “bu fazlalıklar” ilk fırsatta anayasadan çıkarıldı. 

10 Nisan 1928’de yapılan anayasa değişikliği ile “Meclis dini hükümleri uygular” ve “Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir,” maddeleri anayasadan çıkarıldı.  Ayrıca milletvekili yeminindeki “Vallahi” sözcüğü de “Namusum üzerine söz veriyorum,” şeklinde değiştirildi. Önce CHP’nin 1931 ve 1935 Programlarına konulan “laiklik”, daha sonra 1937’de de  anayasa girdi. Böylece Atatürk, 1923-1938 arasında Anayasayı ve devleti adım adım laikleştirildi. 

Bir din tarım imparatorluğundan bir ulus devlete; meşruti monarşiden laik cumhuriyete geçiş süreci bir günde tamamlanacak bir süreç değildi. Bu nedenle Atatürk, Nutuk’ta açıkladığı “aşama stratejisi” ile laik Cumhuriyeti devrimleriyle adım adım inşa etti. 

DEMOKRASİNİN YOLU

Atatürk laik Cumhuriyeti, tek partili düzende inşa etti. Atatürk için tek partili düzen bir amaç değildi, Cumhuriyeti laikleştirecek devrimleri yapmak; laik, demokratik Cumhuriyetin altyapısını oluşturmak için bir araçtı. Atatürk’ün aşama stratejisi, Cumhuriyetin sadece laikleşmesi için değil, demokratikleşmesi için de geçerliydi. Cumhuriyeti laikleştirmeden demokratikleştirmek olanaksızdı. 

Şöyle ki: Egemenliği saraydan alıp millete vermeden, aklı özgürleştirip bilimi baş tacı yapmadan, insanı insanlaştıran sanatı hayata katmadan, insan aklının ve tecrübesinin eseri çağdaş hukuk kurallarını benimsemeden, toplumun yarıdan fazlasını oluşturan kadınlara medeni ve siyasi haklar vermeden, yüzde 90’dan fazlası okur-yazar olmayan, tarikat, cemaat ve ağalık düzenin devam ettiği, yurttaşlık ve ulus bilincinin tam olarak gelişmediği bir din-tarım toplumunu aydınlatmadan ve ekonomik bağımsızlığa kavuşturmadan demokratik bir cumhuriyet kurmak olanaksızdı. Bunun için de her şeyden önce laikliğe ihtiyaç vardı. Daha sonra sıra demokratikleşmeye gelecekti.    

Atatürk, üstelik faşizm çağında, 1930 yılında şöyle demişti: “Demokrasi prensibinin en çağdaş ve mantıkı tatbikini temin eden hükümet şekli cumhuriyettir.” “Demokrasi daima yükselen bir denizi andırmaktadır.”

1933 yılında da şöyle demişti: “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz Cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün icaplarını sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 70)  

***

Türkiye’de aklın, düşüncenin ve vicdanın özgürlüğünün, bilimin, sanatın ve kadın haklarının güvencesi, ulusal egemenliğin sığınağı, demokrasinin zemini, yurttaşların eşitliğinin ve ulusal bütünlüğün dayanağı, uygar yaşamın garantisi, yurtta ve dünyada barış çabasının siyasal ortamı laik Cumhuriyettir. 

Laik Cumhuriyeti yeniden ayağa kaldırmadan Türkiye’de düşünce ve vicdan özgürlüğünü,  ulusal egemenliği, bilimi, sanatı, demokrasiyi, kadın haklarını, yurttaşların eşitliğini, ulusal bütünlüğü, uygar yaşamı ve gerçek barışı korumak olanaksızdır. 

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun…

Yazarın Son Yazıları

‘ABD’nin ‘Yeni Türkiye’ hayali’

Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında Türkiye’nin yönünü Batı’dan Doğu’ya çevirerek İslam dünyasının lideri olmasını öneriyor, bunun için de “Atatürk’ün (laik Cumhuriyet) mirasının reddedilmesi” gerektiğini belirtiyordu.

Devamını Oku
10.12.2025
Atatürk’ün ders kitabında ‘Demokrasi ve Kadın Hakları’

“Özetle kadın, seçmek ve seçilmek hakkını elde etmelidir...

Devamını Oku
03.12.2025
Millet Mektepleri

“Türk harflerinin bütün vatandaşlara kapılarının önünde ve işlerinin başında öğretilebilmesi için daha bu sene içinde Millet Mektepleri teşkilatı yapacağız.

Devamını Oku
26.11.2025
Vahdettin nasıl kaçtı?

“17 Kasım 1922 günlü resmi bir telgrafın ilk cümlesi şu idi: ‘Vahdettin Efendi bu gece saraydan kaçmıştır.’

Devamını Oku
19.11.2025
Türkiye'de Opera ve Vals

“Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” (M. Kemal Atatürk)

Devamını Oku
05.11.2025
Cumhuriyetimiz

Dile kolay, ilan edildiğinde bazı İngiliz yetkililerin sadece iki yıl ömür biçtikleri Türkiye Cumhuriyeti 102 yaşında...

Devamını Oku
29.10.2025
Cumhuriyet’in şeker fabrikaları

“Meclis kürsüsünde bir de ‘üç beyaz’ parolası revaçtaydı...

Devamını Oku
22.10.2025
Nutuk 98 Yaşında: ‘İşte Bu Ahval ve Şerait İçinde…’

Atatürk Nutuk’u bir açılış ve kapanış döngüsüyle yapılandırır.

Devamını Oku
15.10.2025
Atatürk'e saygı duymayan teğmen: ‘Din Dilinin Türkçeleştirilmesi’

Mustafa Kemal Atatürk’e saygısı olmayanın onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve Anayasasına da saygısı yoktur.

Devamını Oku
08.10.2025
Patrikhane ve Ruhban Okulu

Heybeliada Ruhban Okulu Fener Patrikhanesi’ne bağlıydı.

Devamını Oku
01.10.2025
Dil devrimini anlamak

“Gece meşguliyetimiz, bildiğin gibi dil dersleri… Gündüz de yalnız olarak aynı mesele üzerinde birkaç saat çalışıyorum.”

Devamını Oku
24.09.2025
Tek Partiden Çok Partiye: ‘Partili Cumhurbaşkanlığından Tarafsız Cumhurbaşkanlığına’

“Aramızdaki farkı bilelim. Biz, mutlakıyetten bugüne geldik. Siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz.”

Devamını Oku
17.09.2025
Tarih Kürsüsü ve Suçluların Telaşı ‘CHP’nin Mallarına El Konulması’

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 102 yaşına girdi.

Devamını Oku
11.09.2025
ETHEM: “İsyan ve İhanet”

“Efendiler, askerî harekâtı çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi, şunun bunun mâsum çocuklarını fidye dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren...

Devamını Oku
03.09.2025
Büyük Zafer'in sırrı

Tam 103 yıl önce, 26 Ağustos 1922’de, Afyon Kocatepe’de, sabah saat 05.00’te, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın işaretiyle Türk tarihinin en önemli taarruzu Büyük Taarruz başladı.

Devamını Oku
27.08.2025
Aşiret-Tarikat Sorunu

Yeni açılım sürecinde etnik ayrılıkçı siyaset ve dinci, liberal ortakları, gerçeği çarpıtmaya devam ediyorlar.

Devamını Oku
20.08.2025
Saltanat Şurası’ndan Saray Komisyonu’na

1920 yılında Sevr Antlaşması’nı kabul etmek için kurulan “saltanat şurası”nın ve uygulamak için kurulan “barış komisyonu”nun amacı vatanı, milleti değil, sarayı, (sultanı) ve hükümeti kurtarmaktı.

Devamını Oku
13.08.2025
'Doğu Sorunu' devam ediyor! 'Kürt Sorunu mu Türk sorunu mu?'

İngiliz Müsteşarı Hohler, 27 Ağustos 1919’da Londra’ya gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu...

Devamını Oku
06.08.2025
LOZAN: Onurlu Barış

Lozan Barış Antlaşması 102 yaşında…

Devamını Oku
23.07.2025
Hedefteki Cumhuriyet

Mustafa Kemal Atatürk’e göre “Türk milleti” kavramı, sadece bir ırkın, bir etnik kimliğin, bir dinin veya mezhebin değil, Türkiye Cumhuriyeti’ne “vatandaşlık bağı ile bağlı” eşit hukuka sahip tüm yurttaşların ortak-üst-ulusal kimliğinin adıdır.

Devamını Oku
16.07.2025
Atatürk’ün aşama stratejisi ve Türk Devrimi

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta, 21 Nisan 1920 tarihinde yayınladığı, TBMM’nin 23 Nisan 1920 Cuma günü dinsel bir törenle açılacağını duyuran bildirinin, “O günün duygu ve anlayışına uyma zorunluluğundan kaynaklandığını” belirtmişti.

Devamını Oku
09.07.2025
Yaşasın laiklik

“Laiklik ilkesini savunmak için Atatürk gibi yürekli, Atatürk gibi inançlı olmak gerekir. İzinden gittiklerini söyleyenler gibi ürkek, kararsız ve inançsız değil” (Uğur Mumcu- Cumhuriyet 1 Mart 1987)

Devamını Oku
02.07.2025
Atatürk’ün dünya barışını koruma formülü

Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı devam ederken, güneyimizde İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları devam ediyordu ki, birden bire İsrail-İran Savaşı başladı.

Devamını Oku
25.06.2025
Sykes-Picot, Sevr, BOP ve Lozan

Şu gerçeği iyi görmek gerekir ki Sykes-Picot’tan Sevr’e, Sevr’den BOP’a, Türkiye’yi bölüp parçalamaya yönelik planların önündeki en güçlü kalkan Lozan Antlaşması’dır.

Devamını Oku
18.06.2025
Tek parti döneminde hac yasak mıydı?

1 Haziran 1927 tarihli ve Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal (Atatürk) imzalı bir Bakanlar Kurulu Kararnamesine göre “Hac mevsiminde Hicaz’a gönderilecek Hıfzıssıhha uzmanlarından Dr. Şerafeddin Bey’e siyasi pasaport verilmesi” kararlaştırılmıştı.

Devamını Oku
11.06.2025
Atatürk'ün Mirası Büyükdere Fidanlığı

Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle 1928 yılında İstanbul’da “Büyükdere Meyve Islah Enstitüsü” kuruldu...

Devamını Oku
04.06.2025
Lozan ve Kürtler

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok evvel anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak zihniyetinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden addetmezler. Kürtlerin mukadderatı Türk’ün mukadderatıyla eştir. (…) TBMM Hükümeti dâhilinde Kürtlüğün ayrı bir unsur olarak telakkisini hiçbir zaman işitmek istemediğimizi arz ederiz.”

Devamını Oku
28.05.2025
1921 Anayasası ve Muhtariyet

“Vilayetler kendi başına bir devlet değildir. Amerika hükümeti müttehidesi gibi değildir. Her vilayetin haiz olduğu muhtariyet, mahalli işlere münhasırdır. O işler ki yalnız vilayeti alakadar eder. O işler o vilayetin işleridir.”

Devamını Oku
21.05.2025
Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine saldırmak

Lozan Antlaşması’nın ve 1924 Anayasası’nın hedef alınması; tam bağımsız, üniter, laik, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin hedef alınması demektir.

Devamını Oku
14.05.2025
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelik saldırılar

Devamını Oku
07.05.2025
Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Cumhuriyetin İlköğretim Devrimi

Devamını Oku
30.04.2025
‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’nin açılması

‘Ulusal egemenliğe dayanan yeni Türk devletinin kurulması’: TBMM’NİN AÇILMASI

Devamını Oku
23.04.2025
Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Atatürk yol göstermeye devam ediyor: ‘Hükümet, özgürlük ve demokrasi’

Devamını Oku
16.04.2025
Atatürkçü gençliğin yükselişi

Atatürkçü gençliğin yükselişi

Devamını Oku
02.04.2025
Atatürk’ün önderliğinde cumhuriyetçi direniş

ATATÜRK'ÜN ÖNDERLİĞİNDE CUMHURİYETÇİ DİRENİŞ

Devamını Oku
26.03.2025
Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Çanak Krizi ve ikinci Çanakkale Zaferi

Devamını Oku
19.03.2025
Laiklik neden gereklidir?

Laiklik neden gereklidir?

Devamını Oku
12.03.2025
Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Emperyalizmin 'kukla halife' projesi

Devamını Oku
05.03.2025
Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Kemalizm düşmanlığının asıl amacı

Devamını Oku
26.02.2025
ATATÜRK'ÜN KONUŞMASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Atatürk’ün konuşmasının düşündürdükleri

Devamını Oku
19.02.2025