Zulüm karşısında susmak suça iştiraktir

13 Ağustos 2019 Salı

Yolum ilk kez Varşova’ya düştü bu hafta. İlk iş olarak Varşova Ayaklanma Müzesi’ne gittim.
İtiraf etmek gerekirse, müzelerde saatlerce dolaşmaktan aldığım keyif giderek azalıyor. Bunda müzelerdeki özensiz sergileme ve sıradanlığın da payı var sanıyorum.
Varşova’daki müzeye de bu nedenle fazla umutlanmadan gittim, ama bugüne kadar gördüklerim arasında sergileme açısından en çarpıcı olanlardan biriydi.
Binlerce Polonyalı, 75 yıl önce ülkelerini işgal eden ve Varşova’daki binlerce Yahudiyi sistematik biçimde katleden Nazi askerlerine karşı direnişe geçmişti. Müttefiklerin ve Kızıl Ordu’nun desteğinden yoksun kalan ayaklanma bastırılmış, Alman ordusu toplu katliamlar yapmıştı.
1 Ağustos 1944 ile 3 Ekim 1944 arasında 63 gün süren ayaklanma sırasında yaşananlar, müzede, o dönemin ruhuna uygun olarak kaotik ve karanlık bir hava yansıtıyor.
Eski fotoğraflar, gizli geçitler, evlerin içinde saklanılacak bölmeler, Mors alfabesi ile yazılar telgraflar, Nazilerden gizli oluşturulan “Armia Krajowa” adlı ordunun belgeleri insanı adeta bir anda 1944’e ışınlıyor.
Müzede direnişçilerin kullandığı orijinal baskı makineleri bile sergileniyor. Görevli, onlardan birinde, direnişçilerin duyurusunu basmama izin verince, zorluğu bizzat yaşadım. Ağır demirden bir tekerleği öyle hızlı çevirmeniz gerekiyor ki makine çalışsın.

Aynadaki kadın ve ben
Yeraltı geçitlerinde ilerlerken toplam 16 bin direnişçi ile 150 bin sivilin yaşamını yitirdiği, on binlerce kişinin toplama kamplarına götürüldüğü günleri düşünmek insanı sarsıyor.
Dehşete kapılmış bir şekilde müzenin içinde ilerlerken önüme bir ayna çıktı. Dediler ki karşısında bir süre hareketsiz dur, yüzün taranacak... Sonra birden aynada Varşova Ayaklanması sırasında yaşamını yitiren bir insanın yüzü belirdi.
Nazilerce katledilenler arasından bir insan ile sizin yüz hatlarınız arasında bir eşleşme yapıyor sistem. Ayna da size en çok benzeyeni yansıtıyor.
Bir süre hareketsiz bir şekilde bakakaldım kadının fotoğrafına... İnsanın insana yaptığı kötülüklerden utanarak çıktım müzeden...

Bir insanlık utancı daha
Müzeden sonra bayramın ilk gününde bir mesaj aldım. İstanbul’da bir oto yıkama tesisinde boynundan demir kapıya iple bağlanmış “kurbanlık” bir boğa videosu gönderilmişti bana.
Susuzluktan dili dışarıya sarkmış, çaresizlik içinde feryat ediyordu hayvan. Öyle büyük bir öfkeyle ve yüksek sesle bağırıyordu ki başına kötü bir şey geleceğini hissettiği belli.
Doğduğu günden beri insanların ona yaşattığı eziyeti düşündüm; aklıma yazar Isaac Bashevis Singer’ın sözü geldi: “Hayvanlar söz konusu olunca bütün insanlar bir Nazi; hayvanlar için bu, sonsuz Treblinka’dan başka bir şey değil.
Bir kez daha utandım.
Müzede benim yüzümle eşleştirilen Polonyalı kadının fotoğrafını görünce donup kalmıştım. Henüz ben bu dünyada yokken yaşanan vahşetlere karşı tek yapabildiğim, hislerimi yazıya dökmek...
Köleleştirilen ve sonra da yaşam hakkı elinden alınan boğanın videosunu görünce, hem derin bir üzüntü duydum hem de boğanın öfkesini içimde hissettim.
Sessiz kalmayacağım. Yazı yazmakla yetinmeyeceğim. Yaşamak için, özgürlüğü için çırpınan boğanın da sesi olacağım.
Çünkü zulüm ve haksızlıklar karşısında susmak suça iştiraktir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları