Hani bazen hayatınızı adadığınız bir mücadelede öyle bir an gelir ve yıllarca yalnızca duvarlara bağırdığınızı düşünürsünüz... 1 Aralık Pazartesi günü benim için öyle bir gündü. Türkiye’de sokak köpeklerine ötanazi yolunu açan 7527 sayılı yasayı uygun bulan Anayasa Mahkemesi (AYM) kararının Resmi Gazete’de yayımlanan gerekçesini okuduğumda hissettiğim buydu.
CHP’nin açtığı dava üzerine verilen ret kararının yedi ay sonra açıklanan gerekçesinde, hayvanların hukuki açıdan “hak öznesi” değil, “eşya” olduğunun kabul edildiği belirtildi. Öncelikle ülkenin en yetkili yüksek mahkemesi tarafından yazılan bir kararın bilimsel gerçeklerden bu kadar uzak olması vahimdir.
Otuz yılı aşkın bir süredir aktif bir şekilde katıldığım hayvan hakları mücadelesinde, insan dışı hayvanların da insanlar gibi duyguları olduğunu ve bilinç sahibi olduklarını kanıtlayan çok sayıda bilimsel veriyi her fırsatta yazdım, anlattım, tekrarladım. Bununla ilgili kanıtları ortaya koyan kitaplar yazdım...
Demek ki AYM kararını alanların, hayvan davranışları üzerine çalışan bilim insanlarının imzaladığı ve yalnızca insanların değil insan dışı hayvanların da bilinç sahibi olduğunu kanıtlayan Cambridge Bilinç Deklarasyonu’ndan haberi yokmuş!
Demek ki bu karara imza atanların, “Hayvanlara nesne ya da mal olarak muamele edilmesini öngören uygulamaların tamamını kınıyoruz. Bu hayvanlar bilinçli öznelerdir; onları çevreleyen dünyaya dair kendi bakış açıları vardır. Bu da onların kendi menfaatlerinin olduğu anlamına gelir” diyen ve 39 ülkeden 400’den fazla ahlak ve siyaset felsefesinde uzmanlaşmış akademisyenin imzaladığı Hayvan İstismarına İlişkin Montreal Deklarasyonu’ndan da haberi yokmuş!
ŞERH KOYAN İKİ ÜYENİN HATIRLATTIĞI GERÇEKLER
AYM’nin bu konudaki kararlarının bazıları, oybirliği ile değil, oyçokluğu ile reddedildi. İki üyenin koyduğu şerhlerle umudumun tamamen yok olmasını engellediğini de belirtmeliyim.
Karşı oy sahiplerinden Engin Yıldırım, “hayvanların yaşamının insanlar için faydalı oldukları ölçüde değil, doğrudan anayasal bir değer olduğunun” altını çizmiş; 1910 yılında 80 bin sokak köpeğinin Sivriada’ya sürgün edilerek ölmelerine neden olan vahşeti de hatırlatarak, sokak hayvanlarının toplu şekilde katledilmesine yol açan yasa hükümlerinin anayasanın başlangıcında yazan “ahlaki ve insani idealler” ile bağdaşmayacağını vurgulamış.
Diğer karşı oy sahibi Kenan Yaşar ise çevre hakkının yalnızca insanı koruyan bir hakmış gibi yorumlanmasının yanlış olduğunu belirterek “Hayvanlar da bu hakkın aslı unsurlarıdır” yorumunu yapmış. Ayrıca “Hayvan yaşamının korunmasını insanların menfaatine indirgemek, çevre hakkının kapsamını anlamsızlaştırır” uyarısında bulunarak dünyadaki yeni anayasa mahkemesi örneklerine atıf yapmış ve hayvanların da hukuk öznesi olarak görülmesinin çağdaş eğilim olduğunu hatırlatmış
‘ACISIZ ÖLÜM’ DENİLEREK NORMALLEŞTİRİLEN KATLİAM!
AYM’nin gerekçesinde ötanazinin “ağrısız-acısız ölüm” denerek savunulması, dehşet verici bir durumdur. Ötanazi, hayatından umut kesilen, öleceği kesinlikle bilinen hasta bir insanın, acısını bir an önce dindirmek amacıyla ve hastanın isteği üzerine, yaşamına bir hekimce son verildiği ölümü tanımlayan bir kavramdır. Bunun muğlak ifadelerle sokak hayvanlarının geneli için yaygınlaştırılarak yaşam hakkının yok edilmesi için kullanılması savunulamaz, “acısız ölüm” denerek normalleştirilmesi kabul edilemez!
Bu da bazılarının hayvanları korumaya çalışırken konuyu sürekli “vicdan, din” gibi kavramlara getirmesi kadar hatalıdır. İnsanların ya da insan dışı hayvanların doğmakla elde ettiği en temel hak yani yaşam hakkı, bir başkasının vicdanına ya da inancına terk edilemez; konu hukukla, adaletle ve bilimle ilgilidir.
AYM, açıkladığı karar gerekçesiyle üçünü de ezip geçmiştir! Bu karar, bir gericiliktir, adalet ve bilim karşıtlığıdır!