İktidar yandaşı medyanın halini anlatmaya pek gerek yok. Bilinen bir durumun son günlerde su yüzüne çıkmasıyla iyice dibe vurduklarını gördük. Erdoğan’ın uçağına alınan medya çalışanlarının soracakları soruların önceden onaylatıldığını Faruk Bildirici ortaya koydu. Dolayısıyla yaptıklarının gazetecilik olmadığı bir kez daha kanıtlandı.
Muhalif olduğu düşünülen medyanın bir kısmında ise örtülü bir şekilde AKP iktidarına sempatik görünme çabası seziliyor. Gerek ekrana çıkardıkları konuklar gerekse haberlerin aktarılma şekli yeterince ipucu veriyor. Ancak bunları öyle bir ayarlıyorlar ki ancak dikkatli kulaklar ve gözler yakalayabiliyor.
İKİYÜZLÜLÜĞÜ AKLAMA VE SANSÜR
Örneğin cuma sabahı Sözcü TV canlı yayınına konuk olan Ertuğrul Özkök, hem Ayşe Barım, Fatih Altaylı, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş davalarından ve CHP’ye yönelik operasyondan örnekler vererek yargısal kaostan söz etti hem de Erdoğan ile AKP yönetimine “yalvarıyorum” diye seslendi ve “Bu kadar intikamcılık üzerine yargı olur mu?” diye sordu.
Adalet birilerine yalvararak değil, anayasaya ve hukuk kurallarına uyularak sağlanır. Gazeteci ise bunları çiğneyen iktidara yalvarmaz, uyarır!
Özkök, sözlerinin devamında “Cumhurbaşkanının ideali, dindar nesil yetiştirmekti. Maalesef olmadı. Çünkü Diyanet’ten başka kurumlara kadar büyük yanlışlar yapıldı” dedi.
Türkiye’de AKP’den önce dindar olmak yasak mıydı ki böyle bir ifadede bulundu?
Neden kendisini “şeriatçı” diye tanımlayan RTE’nin sözünü sansürledi ve bir siyasal İslamcı olarak “dininin ve kininin davacısı bir gençlik” yetiştirme planı olduğunu söylemedi?
Program sırasında TBMM’nin açılışında Erdoğan’ın çevresinde oturup gülüşen muhalefet liderlerinin göründüğü kare de yorumlatıldı Özkök’e. O da “O gülen insanlar illa bundan sonra Erdoğan’a oy verecek diye algılamak doğru değil. Orada siyasi geçmişleri sırasında mücadele etmiş insanlar da var. DEM Parti’yi orada diye suçlamak doğru değil” diyerek kendince ikiyüzlülüğü akladı.
YAŞANANLAR NE ÇABUK UNUTULDU!
CHP’nin tavrı konusunda ise “Meclis oturumuna katılmamasını doğru bulmadım ama ben CHP genel başkanı olsaydım ben de o kareye girmezdim. Çünkü Erdoğan aynı zamanda bir partinin genel başkanı. Cumhurbaşkanı olduğunda genel başkanlığı bıraksaydı ben de orada oturur, ben de gülerdim” dedi.
AKP’nin bugünlere gelmesinde epeyce katkısı olan Özkök gibilere göre Erdoğan’la ilgili tek sorun bu!
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında onca insanın iftirayla hakkının yenmesini, bu yüzden insanların hapishaneden cesedinin çıkışını, Gülen cemaatinin ve diğer tarikatların devlete yerleştirilmesini, emekçilerin ezilip emeklilerin aç bırakılmasını, laikliği yok eden gericiliğin azdırılıp Cumhuriyet Devriminin yarattığı 100 yıllık kamusal birikimin kompradorlara ve emperyalizme peşkeş çekilmesini, laik Cumhuriyeti yıkmak için 23 yıldır yürütülen karşıdevrimi ne çabuk unuttular!
Aslında unutmadılar; yaşananlar umurlarında değildi ki böyle konuşabiliyorlar.
MEŞRUİYET SORUNU
Özkök’ün yayın sırasında iktidara örtülü desteği bunlarla da kalmadı. “Erdoğan’ın meşruiyeti diye bir sorun mu var? Doğrusu benim kafamda bununla ilgili hiçbir soru yok” dedi. Özlem Gürses de “Bence de yok. Seçilmiş bir cumhurbaşkanı” diye yanıt verdi.
Demek ki Erdoğan’ın üçüncü kez seçime girmeye hakkı yokken anayasayı yok sayması, 16 Nisan 2017’de rejimin değiştirildiği halkoylamasında YSK’nin anayasayı ihlal ederek mühürsüz zarf ve oy pusulalarının da sayılması kararı alması ve Erdoğan’ın “Atı alan Üsküdar’ı geçti!” demesi de umurlarında değil.
Bunları göz ardı ediyor ve sonra da diyorlar ki “meşruiyet sorunu olmayan dindar Erdoğan” yargıdaki kaosu gidersin! Böyle medya varken iktidarın “meşruiyeti” için Trump’a ne gerek var ki!
***
Not: Bugün Antalya Kitap Fuarı kapsamında saat 15.00’te imza günüm var. Cam Piramit’teki Cumhuriyet Kitapları standında olacağım.