Geçen hafta hayatımıza bir casusluk davası girdi ve beş gün önce de Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu’nun seçim kampanyası direktörü Necati Özkan ile Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ hakkında tutuklama kararı verildi.
Ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yabancı istihbarat servisleri için casusluk yapmakla suçladığı ve soruşturmada adı “örgüt lideri” olarak geçen teknoloji yatırımcısı Hüseyin Gün’ün, etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olduğu anlaşıldı.
İddia o ki 2019 yerel seçimleri sırasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul Senin uygulamasından elde edilen kullanıcı bilgileri yabancı ülkelere sızdırılmış, darkweb’de satışa çıkarılmış ve böylece seçim İmamoğlu lehine manipüle edilmiş.
Çok karışık bir dava ile karşı karşıya olunduğu için önce olanları özetlemek istiyorum.
TUTUKLANANLAR NE YAPMIŞ?
Hüseyin Gün ile “manevi annem” dediği Seher Erçili Alaçam, 2019 yerel seçimi sırasında İmamoğlu’nu makamında ziyaret edip fotoğraf çektirmişler. İmamoğlu ile ilgili olarak yalnızca bu bilgi var.
Başsavcılık, FETÖ’cüler arasında kullanılan ByLock benzetmesi yaparak Necati Özkan ile Gün’ün haberleşmek için kullandıklarını iddia ettiği Wickr Me adlı bir uygulamayı casusluk kanıtı olarak gösterdi. Ama o uygulamayı şirketlerin ve bankaların da kullandığı ortaya çıktı.
Gizli bilgileri Gün’e sızdırmakla suçlanan Necati Özkan, ifadesinde iddiaları reddedip Gün’ün İBB’ye seçim analizi yapmak üzere çok yüksek fiyatlı bir teklif sunduğunu, kendisinde “dolandırıcı” izlenimi yarattığını ve teklifi reddedip kendisiyle görüşmediklerini, Wickr Me uygulamasını da kullanmadığını söyledi.
Yanardağ ise Seher Alaçam’ın Tele1 izleyicisi olarak kanala zaman zaman yardımda bulunduğunu, Gün’ü de Alaçam’ın ölümü nedeniyle baş sağlığı dilemek için gittiği Yeniköy’deki evinde gördüğünü, kendisiyle WhatsApp yazışmalarının normal bir izleyiciyle arasındaki sıradan yazışmalar olduğunu söyledi.
Sonuçta bu üç ismin de siyasi casusluk yaptığını ortaya koyan bir kanıt şu anda yok.
YANITLANMASI GEREKEN SORULAR VAR
Hüseyin Gün, Seher Alaçam’ın öz oğlunun 2 Mart’taki ihbarı üzerine 30 Haziran’da tutuklanmış, o arada beş kez yurtdışına gidip gelmiş. Aradan geçen 3.5 ayda neden tutuklanmadı?
Bu şahıs, tutuklandıktan dört gün sonra 4 Temmuz’da Emniyet’te verdiği ifadede, daha önce iktidar ve muhalefet yetkililerinin de katıldığı toplantılar düzenlediğini anlatmış.
Medyadaki haberlere göre, yazılım konusunda çalışan Gün’ün 10 Şubat 2010’da Lordlar Kamarası’nda düzenlediği “Yükselen Türkiye” etkinliğine o dönem AB ile görüşmelerden sorumlu devlet bakanı olan Egemen Bağış, Başbakan Danışmanı İbrahim Kalın, eski Bakan Kürşat Tüzmen, Yaşar Yakış ve Nursuna Memecan da katılmış. 2011’de düzenlediği bir başka toplantıya ise CHP’li Ünal Çeviköz katılmış.
Gün, ifadesine göre, 17-25 Aralık sürecinden sonra sosyal medyada “Fuat Avni” adıyla paylaşımlar yapan kişinin tespiti için dönemin AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Sekmen’in kendisine danışması nedeniyle Emniyet Genel Müdürlüğü’nde sunum yapmış.
Ayrıca Gün’ün en fazla mesajlaştığı kişi olarak gösterilen Chrisptopher McGrath’ın yönettiği İngiltere’deki Prodaft şirketine iki bakanlıktan “siber güvenlik ihalesi” verilmiş. Üstelik son ihalenin sözleşmesi, Gün’ün tutuklanmasından iki hafta önce imzalanmış!
Eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ile eski Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin de aralarında olduğu bir grup siyasetçi, İngiltere’de bu şirketi ziyaret ettiğinde fotoğrafları gizlice McGrath tarafından çekilip Gün’e gönderilmiş.
Bu kişiler Hüseyin Gün’le ilişkileri nedeniyle sorgulandı mı?
Ne ilginç ki savcılık bu kişilerle ilgili işlem yapmadı ama doğrudan İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ı “casusluk” suçlamasıyla tutukladı. Üstelik Yanardağ’ın sahibi olmadığı Tele1’e de henüz Yanardağ ifadesini bile vermemişken kayyım atanarak basın özgürlüğüne darbe indirildi.
Bu “casusluk” davası, FETÖ kumpaslarındaki kabusu anımsatan bir déjà vu hissi yaratıyor!