Kayıp Avrupa’nın peşinde

08 Eylül 2015 Salı

Elbette Batı’da ağlayan bakanlar, evini göçmenlere açan politikacılar, para yardımı yapan ünlüler ya da yakın çevremde gördüğüm kamplara gidip oradaki insanlara yardımcı olmaya çalışan iyi yürekli Avrupalı arkadaşlarım var...” diyor değerli okurum Tolga Tanrıkorur ve “Aylan” yorumlarım için şu değerlendirmeyi yapıyor: “
Ama son göç durumunu buz gibi soğuk karşılayıp sessiz kalan ya da utanmadan bu göçmenlerden nefret eden ciddi bir kitle mevcut Avrupa’da -ki siz de bu konuya (‘Göçe bakışta yüzde 81 Aylan’dan hiç etkilenmedi’ diyen Figaro okurları... Sağnak 5 Eylül, NC) değindiniz.
Bu kitle etraflarında kara derili, siyah gözlü ve fakir göçmen görmek istemiyor. Doğuluların Doğu’da kalmasını istiyorlar. Uzun lafın kısası gücün hükmettiği reel politik durum ve davranış şekilleri yine değişmeyecek. Doğu’nun ve kısmen de Batı’nın parçası olan Türkiye’nin kendisini de menfi etkileyen göç ve diğer güvenlik sorunlarının çözümü için Batı dünyasının içerisinde bulunduğu son durumu reel politik çerçevesinde çok iyi anlaması ve lehine kullanması gerekiyor.
Şöyle ki, sadece son göç sorunu değil Rusya ile yaşadıkları Ukrayna krizi de Batı’nın Doğu Avrupa çeperinin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Batı batılıların zannettikleri kadar Doğu’dan uzak değil. Rus tankı, cihadist bir sapkın ya da Suriyeli göçmen Berlin’den bir adım ötede. Özetle, Avrupa ciddi bir güvenlik sorunu içerisinde. Bu tespitten hareketle, Türkiye’nin AB üyeliğini kuvvetlendirecek şekilde bu zafiyeti çok iyi anlayıp lehine kullanması gerekiyor. AB’nin parçası olup demokratikleşen ve gelişen bir Türkiye sadece AB’ye değil aynı zamanda Doğu’ya da selamet getirecektir.

Ne o AB var, ne o Türkiye
Okurumuz Tanrıkorur, AB için birinci derecede önem taşıyan “göç” ve “güvenlik sorunu reel politiğinin” “Aylan etkisi” ötesinde Türkiye’yi yeniden AB’ye yakınlaştırabileceği varsayımı içinde.
Brüksel’den müzakere tarihi aldığımız 2000’ler başında olsaydık; bu, hedefi on ikiden vuran bir tespit olabilirdi.
Ancak o zamandan bu yana, köprülerden çok su aktı. Artık farklı bir konjonktürdeyiz.
Ne -göstermelik de olsa- “Kopenhag kriterlerini” referans belleyen o Türkiye var. Ne -göstermelik de olsa- Türkiye’ye açılan o AB!
Türkiye’nin rotasını “Osmanlılık”la Doğu’ya kırmasıyla birlikte, “Kopenhag Kriterleri” mazi oldu. AB geçmişe gömüldü.
Türkiye bugün Avrupalılar için artık yalnız Ortadoğu’dur.
Son yazımda da işaret ettiğim üzere “Suriye” ve “Irak”la birlikte yeniden hortlayan “Doğu sorununun” parçasıdır.
AB de 2000’ler başındaki AB değil...
Okurumuzun işaret ettiği “Doğu Avrupa çeperinin kırılganlığı” meselesi, sadece “göç” ve “Ukrayna” sorunlarıyla sınırlı değil. Üstelik “Yunanistan krizi”ni de içeriyor...

Tarihi kriz
2015 yazı AB’nin “Yunanistan kriziyle” başladı. Ve “göç” kriziyle sona eriyor.
Yaz başında Yunan krizinin, “Brüksel’de güç boşluğunu göz önüne serdiğini” yazmış; ufukta “herkesin herkese karşı olduğu bir Avrupa”nın belirdiğini söylemiştim.
Göç krizinde” de karşımıza çıkan Avrupa, gene “Batı” - “Doğu” Avrupa’nın ayrıştığı ve “gemisini kurtaranın kaptan olduğu” bir Avrupa’dır.
O günlerde bana gene “Bu güç zayıflaması ve politik desantralizasyon acaba Türkiye’nin AB’ye yakınlaşmasında pozitif etki yaratabilir mi?” diye yazan okurlar olmuştu.
Bu vesileyle yanıt vereyim:
Heyhat hayır yaratmaz. Çünkü Avrupa çıpası tümüyle yitirildi. Türkiye yüzünü 180 derece başka yöne çevirdi. Avrupa’nın bu tarihi krizini Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda görebilecek, değerlendirebilecek bir lider kadrosu da yok üstelik.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları