Mezardan yükselen intikamlar bunlar...
Hücresinde esrarlı şekilde ölü bulunan Epstein, Donald Trump’ın başına nasıl mezarın ötesinden bela kesildiyse Kaddafi de Sarkozy’nin belası oldu.
2010’lar başına değin Élysée’den racon kesen eski Fransa cumhurbaşkanı, bugün 19. yüzyıldan kalma bir Paris hapishanesinin 9 metre karelik hücresinde...
Mahkûmların kinayeli “Hoş geldin Sarkozy!” nidalarıyla karşılanan sabık başkan, günde bir saat spor yapabiliyor, haftada üç kez karısını görebiliyor; yetkililerin izni dahilinde telefonla görüşebiliyor, ocağında yemeğini pişiriyor, zamanın geri kalanında beraberinde getirdiği -büyük intikam öyküsü- Monte Kristo Kontu ile İsa’nın biyografisini okuyor.
Ve elbette “hatıratını” kaleme alıyor.
Dava, kamuoyunu bölüyor.
Eski cumhurbaşkanının özgürlüğe kavuşmasına görünürde 5 yıl var. Ancak gözlemciler; iyi hal, ileri yaş, temyiz şu bu gerekçelerle, bu sürenin iki aya inebileceğini; iki ayın sonunda “lüks sevdalısı/bling bling başkan”ın ev hapsine çıkabileceğini değerlendiriyorlar.
Cezaevine giriş çıkış bu durumda sembolik olacak.
KİMSE YASALARIN ÜSTÜNDE DEĞİL
Yargıçların verdikleri mesaj da son kertede bu: “Eski cumhurbaşkanları dahil, hiç kimse yasaların üstünde değildir. Yıllar sonra da olsa, Sarkozy, hesap vermek zorunda.”
Peki ne olmuştu derseniz?
Eski yazılarımda özetlemiştim:
“‘Sarkozy-Libya bağlantıları’, Fransa yakın tarihinin en ağır skandalı. Olay çünkü sıradan bir yolsuzluk öyküsünden ibaret değil. İçinde intikam hesaplaşmaları, güç sarhoşlukları, olukla akan petroAvro’lar, bu ‘petro-Avro’larla kazanılan seçimler, Ortadoğu’ya ‘teşekkür mahiyetinde’ dönen bombalar, haritadan silinen ülkeler, kişisel emellere alet edilen savaşlar ve linç edilen diktatörler var.
Sarkozy 2011’de BM kararını beklemeden en önde, tek başına Arap baharı sırasında ‘Libya’yı bombalamak’ kararı aldı. Bu karar ardından Kaddafi, açıklığa kavuşmayan şartlarda feci bir lince uğradı. Bunlar, şimdi, Sarkozy’nin... Libya liderinden söğüşlediği 50 milyon Avro bilinmesin diye.. bir gangster misali, Kaddafi’yi ortadan kaldırmak operasyonu amacıyla aldığı bir karar şeklinde görülüyor. Dünya ‘Sarkozy’nin rüşvet skandalı’ ile, ‘Libya’yı bombalamak girişimi’ arasında bu doğrudan bağlantıyı kuruyor.”
Dıştan bakınca görülen tablo bu.
Ama elbette Paris Mahkemesi Libya diktatörünün trajik sonuyla ilgilenmedi. İlgilendikleri konu; Sarkozy cumhurbaşkanı olur olmaz, Élysée’ye çadır kuran Kaddafi’den “başkanlık yarışı sırasında” akan rüşvetler.
2006-7 cumhurbaşkanlığı yarışında, Sarkozy Libya yönetiminden 50 milyon Avro aldı mı? Almadı mı?
Yargıçlar önce Sarkozy’nin kampanyasına aktarıldığına dair güçlü işaretler olan bu yasa dışı fonların peşinde düştü.
Ancak sabık cumhurbaşkanının kampanyasına aktarılan paralar, süreçte kilit tanıkların ifadelerini değiştirmeleri nedeniyle kanıtlanamayınca, davanın ekseni değişti. Yargıçlar kararı sonunda, “yasadışı finansman temini amaçlı suç örgütü kurmaya” dayandırdılar.
DEMOKRASİYİ SAPTIRMAK SUÇU
Sarkozy’nin cumhurbaşkalığı arifesinde yakın çevresinin, Libya istihbaratı başta olmak üzere... Libyalılarla tüm toplantıları radara girdi. Yargı, Libya yetkilileriyle Sarkozy şürekasının bir “çıkar ağı” oluşturduğunu ortaya koydu ve bunu kanıtladı.
Bağlantıları açıklayan kilit isimlerden en önemlisi, skandalı internette yazan ilk mecra olan Mediapart’a bilgi aktaran Kaddafi’nin oğlu Saadi oldu!
Yargıçların döne döne altını çizdikleri odaktaki konu, “seçim yasalarını delerek demokratik süreci etkilemek ve rayından çıkartmak; ulusal bağımsızlığı tehdit edecek biçimde kamuoyunun kurumlara güvenini sarsmak” oldu.
Yerleşik kurumlara “one man show”culukla meydan okuyan Sarkozy’ye Fransa güçlü şekilde, “güçler ayrımını” hatırlattı.
Yargının siyasileşip siyasileşmediği tartışılıyor ve tartışılacak.
İtalya’da 90’larda koca bir “siyaset sınıfını" tasfiye eden “Temiz Eller”, bunu izleyen Berlusconi dönemi ile gündeme gelen davalar da bu bağlamda yıllarca tartışıldı. Hâlâ tartışılıyor.
Alternatif ne ki, ABD’de olduğu gibi olanlara seyirci kalmak.
Epstein da keza mezarından -misal- soyluluk unvanlarını bırakmaya zorlanan Prens Andrew üzerinden İngiltere’de kraliyet kurumunu sallıyor.
Ama aynı skandalın orta göbeğindeki Trump hiç oralı değil. Bilakis 3. dönemini pazarlamak ve Beyaz Saray’ı yıkıp Balo Salonu yaptırmakla meşgul.
Eski ve yeni dünya farkı.
Eski dünya henüz komada değil. Yavaş da olsa refleks veriyor.
Yeni dünyanın kurumları ise gecekondu misali, güçlü bir rüzgârda uçacak gibi.