Son yıllarda ülke gündemine dadanan ve son günlerde boğazımızı sıkmaya başlayan, Allah’ın belası “Alt Kimlik/ Üst Kimlik” arı kovanını artık yazıya geçirmeye gereksinim duyunca işin üstadına, Ankara’da mahalle (Aşağı Ayrancı) komşuluğundan beri yakın dostum Prof. Dr. Emre Kongar’a başvurdum. Bu konuda yazdığı “Alt Kimlik/Üst Kimlik” başlıklı yazıyı “www. kongar.org”dan aynen aktarıyorum.
***
Kimlik tartışmalarının özünde yatan sorun, bu tartışmaların bir toplumun bütünlüğüne mi yoksa bölünmesine mi hizmet ettiği hususudur.
Dünyada ve Türkiye’de hız kazanan bu tartışmaların altında dünyayı yönetmeye soyunan büyük gücün yani Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünün yatması, bir zamanlar bu rolü üstlenmiş olan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun ünlü “böl ve yönet” ilkesini anımsatıyor.
Her insan kaçınılmaz bazı kültürel kimliklerle doğar.
Bunların çoğu alt kimlik özelliği taşır, bir tanesi ise genellikle üst kimlik olarak işlev yapar.
Ama zaman içinde bilinci gelişen birey, bu kimlikler arasında bir tercih yapabilir ve kendi üst kimliğini de yeniden belirleyebilir.
Bir insanın, kendi iradesi dışında, doğumda edindiği kimlikler beş tanedir:
Aile kimliği: Özellikle din-tarım toplumlarında, aşiret yapısının egemen olduğu feodal düzende, aile bağları çok önemlidir; kimi insanlar doğuştan aşiret reisinin ailesine mensup olduklarından, hayata ağa ya da şehzade olarak başlar.
Coğrafya kimliği: Her kişi doğduğu coğrafyaya bağlı olarak dünyanın belli bir bölgesine aittir ve kimi zaman o kişinin ırkını da bu bağ belirler.
Din ya da mezhep kimliği: Her insan otomatik olarak içine doğduğu ailenin sahip olduğu din ya mezhebe mensup olarak kabul edilir; zamanla bu anlayış terk edilmekle birlikte, Türkiye’de hâlâ vatandaşların nüfus kâğıtlarına, içine doğdukları ailenin inancı yazılmaktadır.
Irk ya da milliyet kimliği: Birey bilinçlendikten sonra, doğuştan zorunlu olarak gelen bu mensubiyeti açıkça reddetmedikçe, o kimlikle anılır.
Vatandaşlık kimliği: Aslında günümüzde, vatandaşlık kimliği, yani siyasal kimlik, bir devletin ve o devleti oluşturan toplumun ortak kimliği olarak kabul edildiğinden, yukarıdaki dört kimlik öğesine göre, en çok üst kimlik olarak kullanılan husustur.
Bu beş öğeden ilk dördü, zaman içinde, tarihte çoğu zaman toplumları bir arada tutan üst kimlik işlevi de görmüşlerdir.
Özellikle din-tarım imparatorlukları döneminde din ve mezhep böyle bir işlevi yerine getirmiştir.
Zaman içinde endüstrileşme sürecinin etkisiyle, laiklik ve demokrasi geliştikçe, her insanın din, mezhep, dil, ırk farkı gözetmeksizin eşit haklarla doğduğu inancı yerleştikçe, demokratik ülkelerde, vatandaşlık bağı bir üst kimlik niteliği kazanmıştır.
***
Türkiye’deki kimlik tartışmalarında, ailenin, coğrafyanın, din ve mezhebin, ırk ve milliyetin yani alt kimlik niteliği taşıyan kültürel özelliklerin ön plana çıkarılması, hele hele üst kimlik olarak kullanılması, hiç kuşkusuz hem toplumsal bütünlüğü hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını zedeleyici nitelik taşır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanının, yirmi birinci yüzyılda, yüzyıllar önce, ortaçağda, bir üst kimlik niteliği taşıyan dini, toplumsal özellik olarak birleştirici öğe niteliğiyle ön plana çıkarması çok düşündürücüdür.
***
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan bireyleri Türk olarak niteler.
Bu niteleme ne ırka ne dine dayalı bir nitelemedir, sadece siyasal vatandaşlık bağını belirler.
Yani Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkese Türk denilir; aynen Amerikalı, Fransız, İngiliz gibi; bu insanların kökenleri değişik olabilir: Kürt, Türk, Rum, Ermeni, Arap, Laz, Çerkes gibi.
İnsan alt kimliği ile övünebilir, onu geliştirmek için her türlü çabanın içine de girebilir, bunda bir sakınca yoktur.
Sakınca, alt kimliklerin kullanılarak devletin üniter yapısının ya da laik ve demokratik düzeninin reddedilmesinde yatar.
***
Prof. Dr. Emre Kongar’a bu yazıyı yazıp cehalet karanlığını aydınlattığı için çok teşekkür ederim! Cumhuriyetimizin kendilerine verdiği kimlik (kafa kâğıdı) ve pasaportun anlam ve değerini anlamayan sayısız budalaya rastladım gümrüklerden geçerken. Elindeki pasaportta “Türk” olduğu yazıyordu ama adam başka bir şey olduğunu iddia ediyordu. Bu durumda “adam”a ne dediğimi yazamam buraya.
Bu yazıyı kesip bir kenara koyun çünkü bu ülkede çağının çağdaşı olmanın simgesi vatandaş kimliğine karşı çıkıp aile, soy (etnisite), din kimliğine sarılanların kafa yapısının antitezidir!