Ayşegül Yüksel

Bu oyunda her şey ‘oyunsu’...

24 Aralık 2019 Salı

Haldun Taner’in dünyasındayız. Geleneksel tiyatromuza özgü nitelikler taşıyan bir ‘tiyatro kumpanyası’ var karşımızda. Sanki her oyunda aynı tipi oynayarak ustalaşmış görünen oyuncuların sunumuyla toplumsal çevreden çeşitli insanlar geliyor sahneye: Ayakkabı boyacısı, sütnine, hamal, polis, dilekçeci, kabadayılar, sarhoş, gazete satan çocuk... Çalgıcılar (orkestra) sahnenin bir köşesinde. Dekor geleneksel tiyatronun ‘göstermelik’lerini anımsatıyor; gerektiğinde de oradan oraya taşınıyor. Keşanlı Ali ve uzatmalı aşkı Zilha bu ortamın başkişileri. Cilveleşmeleri de kavgaları da Haldun Taner’in geleneksel tiyatrodan getirdiği ‘göstermeci’, yaklaşıma uygun olarak gerçekleşecek. Işık mı? Oyun kişilerinin istediği biçimde değişip duracak. Kısacası, bu oyunda her şey ‘oyunsu’...

Yönetmen Bora Özkula’nın Bursa Devlet Tiyatrosu yapımı ‘Keşanlı Ali Destanı’ için öngördüğü, işte bu tür bir ‘tiyatro kumpanyası’ sunumu. Haldun Taner’in benzersiz metni ve Yalçın Tura’nın benzersiz müziğiyle oluşan başyapıtın dekor tasarımını Emre Satı, giysilerini Fatma Sarıkurt, ışığını Ali Karaman, koreografisini de Deniz Çığ yapmış. Yalnızca birkaç kadrolu oyuncu ve 30’u aşkın yevmiyeli sanatçının katkısıyla oluşan gösteri -pek çok şarkı içermesine karşın- ‘mikrofonsuz’ oynanıyor. Alkışlanacak bir tiyatroculuk örneği veriliyor böylece. (Çünkü özellikle turne yapan tiyatrolarda oyunu ‘mikrofon’ katkısıyla kotarma alışkanlığı gitgide yerleşiyor.)

Taner hem güldürüyor hem de sorguluyor

‘Keşanlı Ali Destanı’, aynı büyük kentte yaşayan ayrı kesimlerden insan topluluklarının yaşantıları, duygu ve düşünceleri, konuşma ve davranma biçimleri arasındaki uçurumu, görsel-işitsel boyutlarıyla sahnede yansıtan bir oyundur. Dahası, ‘gecekondu’ olgusunu, toplumsal-ekonomik-politik boyutlarıyla tartışmaktadır. En önemlisi de popüler tiyatro geleneğimizin ‘eğlendirici’ özellikleri ile Batı kaynaklı epik tiyatronun öngördüğü ‘sorgulayıcı’ yaklaşımı buluşturması, tiyatronun ‘güldürme’ ve ‘düşündürme’ edimleri arasında köprü kurmasıdır.

‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘ezilen’in, toplumda tutunabilmek için ‘ezen’ konumuna geçme çabasıyla oluşan ‘ezenler-ezilenler’ zincirini gözler önüne seren, tam gelişmemiş demokrasi anlayışımızla inceden inceye alay eden bir oyundur.

Enerji yüklü bir sahne çalışması

Çok sıkı çalışıldığını gösteren enerji yüklü bir sahneleme izliyoruz. Koronun şarkıları kusursuz; en parlak solist ‘helacı’ Şerif Abla’yı oynayan Nergiz Acar. Koreografi hiç aksamadan sürerken, tiplemeler de hünerle sunuluyor. Keşanlı Ali’de Halil Balkanlar, duruşu ve oyunculuğuyla, olması gerektiğinden daha yaşlı görünüyor; güldürü oyunculuğunu da epeyce geri düzleme itmiş. Arzu Tan Bayraktutan, Zilha ve daha sonra büründüğü Nevvare kimliği arasındaki uçurumu ve bu iki ayrı kişilik arasındaki geçişlerin güldürüsünü çıkarmakta iki nedenle zorlanıyor. İlk neden, oyun başındaki gecekondu kızının ‘kâkül’lerinin ikinci bölümde Nevvare kimliğinde de aynı kalması. Bir başka neden de ikinci bölümdeki giysi düzeni. Gecekondu halkını başarılı giysilerle bezeyen tasarımcı Sarıkurt, oyunda ‘alay konusu’ olan sosyete kadınlarını, özellikle de Nevvare gibi zarif bir kadını giydirirken, sıradan bir ‘süsleme’ anlayışıyla çalışmış. (Oyunu izlediğim aşamada kentli giysileri ve aksesuvarı, Zilha’yı Nevvare’ye dönüştürmekte yetersiz kalıyordu. Umarım, o günden bugüne gerekli değişiklikler yapılmıştır).

‘Keşanlı Ali Destanı’ coşkuyla kotarılmış, izleyene tiyatro tadı veren keyifli bir çalışma. Dönem başından bu yana kapalı gişe oynuyor. Taner-Tura işbirliğinin yıllar boyunca güncelliğini ve vuruculuğunu korumuş bu ürününü izlemeyenler kaçırmasın.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları