Ayşegül Yüksel

Yılmaz Onay: Tiyatroda toplumcu gerçekçiliği savundu

03 Ocak 2023 Salı

Tiyatro yönetmeni, yazar, uyarlamacı, çevirmen Yılmaz Onay beş yıl önce 9 Ocak’ta aramızdan ayrıldı. Türk tiyatrosunda iz bırakmış bir sanat insanıydı. Onu tanıdığım 1970’li yıllarda ODTÜ’de çalışıyordum. Yayın yönetmenliğini Erhan Bener’in yaptığı Özgür İnsan dergisinde de tiyatro eleştirilerim çıkıyordu. Bir gün Vecdi Sayar arayarak beni yazılarımdan tanıdıklarını ve -şimdiki Şinasi Sahnesi’nin yerindeki- Çağdaş Sahne’nin oyunlarına çağırmak istediklerini söyledi. 

Bu topluluktan izlediğim ilk oyun olan Nâzım Hikmet’in “Yusuf ile Menofis”inin yönetmeni Yılmaz Onay’dı. Oyunu sahnelerken “toplumcu gerçekçi” yaklaşım üstünde odaklanmıştı. Henüz onun İTÜ mezunu bir inşaat mühendisi olduğunu bilmiyordum. Ülkemizin ilk kurumlaşmış amatör topluluklarından olan Ankara Deneme Sahnesi’nde sahnelemiş olduğu, Yaşar Kemal’in “Yer Demir Gök Bakır”ından Nihat Asyalı’nın uyarladığı “Uzundere”nin, 1966’da, Fransa’nın Nancy kentindeki Tiyatro Festivali’nde (Brezilyalı bir ekiple birlikte) birincilik ödülü aldığını da sonradan öğrenecektim.

‘GREV’ BAŞARILI BİR BELGESEL TİYATRO ÖRNEĞİYDİ

Yılmaz Onay’ın Çağdaş’ta sahnelediği “Grev”le birlikte “mühendis sanatçı” olgusu gündemime geliyor. Nihat Asyalı-Yusuf Dağüstün’ün yazdığı, Maksut Göksu ve Yusuf Dağüstün’ün bestelediği şarkılarla zenginleşen bu sahne olayı, ülkemizde üretilmiş en önemli “belgesel tiyatro” örneklerinden biri. Oyun, sendikalı sanayi işçilerinin, 1970’ler Türkiyesi’nde haklarını ne dereceye dek savunabildiklerini tartışıyor. Yapımda, Yılmaz Onay’ın oyunu sahnelerken nasıl matematiksel bir kurgu oluşturduğunu izliyoruz. Sahne olayının sanatsal etkisini bozmadan toplumcu gerçekçi yaklaşımın net yansımalarını ortaya koyan bir çalışma kotarılmış. (“Grev”, Onay’ın en çok ödül alan çalışmalarından biri olacak.)

Onay’la Sanatsevenler Derneği’nin aylık “oyun tartışmaları”nda birlikteyiz. Onun, devletçe yasaklanmış oyunların sahnelenmesindeki ayrıntılar üstünde değerlendirme yapılmasına karşı çıktığı görülüyor. Sanatın özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı tepki olarak benimsenmiş bir tutum... Onay, daha önce Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) iki kez sahnelediği ve hep sıkıyönetim engeline takılan, Brecht’in “Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti” ile Yücel Erten’in 1979 sonunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelediği, 12 Eylül aşamasında sahneden kaldırılan, Brecht’in “Arturo Ui”si bağlamında da aynı yaklaşımı sürdürüyor. “Öfkeli”, “hakça” olanın peşinden giden, savaşımcı bir kişiliği var.

‘KÜÇÜK ADAM’ SAHNELEMESİ ÜNÜNÜ PERÇİNLEDİ

Onay’ın 12 Eylül’de etkinlikleri noktalanan Çağdaş Sahne’de sahnelediği son oyun, Gladkov’un “Çimento” adlı romanından Nihat Asyalı’nın uyarladığı sahne metni oldu. Sanatçı, AST’de Rutkay Aziz’le birlikte Muzaffer İzgü’nün “Sınırda” ve “Duvar” oyunlarını yönetti. 1982’de Hans Fallada’dan “revü” anlayışıyla uyarlayıp incelikle sahnelediği, AST yapımı “Küçük Adam N’Oldu Sana” geldi gündeme. Genç sanatçılar Altan Erkekli ve Nurseli Çamlıbel’in katkısıyla daha da renklenen bu çok ödüllü yapım, Onay’ın ününü perçinledi.

Sanatçı, bu aşamada hızlı bir üretim sürecine giriyordu. Tek kişilik, çok kişili, yetişkin ve çocuk oyunları yazdı, uyarlamalar yaptı, Almancadan Türkçeye, toplumcu gerçekçi tiyatro, epik tiyatro ve Brecht üstüne metinler çevirdi, yurtiçinde ve dışında birçok oyun sahneledi, oyunları başka dillerde, başka topluluklarca da sahneye çıkartıldı. Çok sayıda Nâzım oyununu yöneten Onay, “Yazılar Filmatik” başlıklı, daha sonra filmi yapılan bir roman kaleme aldı. 

TİYATRODA SOSYALİST AYDIN SORUMLULUĞU 

En son, kendi yazıp 1987’de AST’de sahnelediği ve “tersine kabare” olarak nitelediği “Bu Zamlar Bana Karşı” ve TOBAV yapımı olarak sahneye çıkardığı “Sanatçının Ölümü” adlı yapıtlarını, bir de 1989’da AST’de yönettiği “Yusuf ile Menofis”i izledim. 

Onay sevgili eşi Yurdanur’la birlikte 1990’da İstanbul’a yerleşti. 1993-2002 yılları arasında Devlet Tiyatroları’nda da yönetmenlik yaptı. Sonra Bodrum’u mesken tuttu. Arada bir görüştükçe eski yıllardaki öfkeli ve tepkili yaklaşımının yerini daha dingin bir eleştirelliğin aldığını görüyordum. Tiyatro sanatı ve toplumcu gerçekçilik adına yapmak istediklerini gerçekleştirmiş, bir sosyalist olarak toplumuna olan sorumluluklarını yerine getirmişti. Tanıdığım en çalışkan sanat insanlarından biriydi.

2010’lu yıllarda, bir İstanbul Tiyatro Festivali sırasında son kez karşılaştık. Artık yetmişli yaşlarındaydı. Vedalaşma zamanımızın geldiğini ikimiz de bilmiyorduk. Sevgi yüklü sıcacık bakışları belleğime kazınmıştır... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları