Gururla hep aynı hatırlatmayı yaptılar: “Türkiye, kozmik marangozu Sabah gazetesinden öğrendi.” Haberlere göre, marangozluk yapan Dursun Çalışkan adlı kişi aslında Fethullahçıların adliye sorumlularındandı. Nihayetinde, Çalışkan hakkında verilen 8 yıl 9 aylık hapis cezası 2020’de onandı.
Yeni Şafak gazetesinden bir haber okuyorum: “FETÖ’nün kumpas talimatlarını hâkim ve savcılara ileten yargı imamlarıyla ilgili yürütülen geniş çaplı soruşturma sonucu 100’ü aşkın üst düzey imam deşifre edildi.”
Örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok. Özetle, savcı ve hâkimlerin, uzun yıllar boyunca başkalarından aldıkları talimatlarla karar verdiğini artık herkes biliyor. O zaman da AKP iktidardaydı. O zamanın AKP kurmayları da AKP’li adalet bakanı da “Savcı ve hâkimler özgür iradeleriyle karar veriyor” yalanını söylüyordu.
Bugüne geliyorum...
Anayasayı, kanunları ya da emsal kararları hatırlatmayacağım. Uzun süredir merak ettiğim bir konuyu dillendireceğim: Bu dönemin de “marangozları” olabilir mi?
Şunu demek istiyorum...
Bakın CHP lideri Özgür Özel, kayyum kararına dair ne açıklama yaptı: “Ankara’da da altı davanın birleşimi bir dava yürüyor. Asliye hukuk mahkemelerine başvuruyorlar. Ve diyorlar ki işte ‘İstanbul il kongresini iptal edin’ ya da ‘CHP’nin kurultayını iptal edin, tedbir kararı verin.’ Bunu bugüne kadar dokuz ayrı asliye hukuk mahkemesinin başkanı reddetti. Bunu dokuz mahkeme reddetti, 10’uncuda tutturdular.”
Barış Terkoğlu’nun köşesinden öğrenmiştik: Bazı savcılar, Ekrem İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirmesi için bir hâkime telkinlerde bulunmuştu. O hâkim buna karşı çıkınca başka ile sürülmüştü.
Timur Soykan’ın haberinden okumuştuk: İstanbul Anadolu Adliyesi’nin başsavcısı İsmail Uçar, hâkimlere alacakları kararlar konusunda baskı yapan adalet komisyonu başkanını deşifre etti. Hatta, adliyedeki hâkimler o ismin talimatlarına uymaz ise görev yerleri değiştiriliyordu.
Devam etsem sayfalara sığmaz ama anlaşıldı sanırım...
Madem öyle, hem muhalefet temsilcilerinin hem de haberlerin dediklerini esas alırsak şu sorular kaçınılmaz:
1- Bugün önemli dosyalarda görev yapan savcılar ve hâkimler arasında talimat alanlar var mı?
2- Eğer bu iddia doğruysa, kimler nasıl talimat veriyor?
3- Telefonla mı konuşuyorlar, yüz yüze mi bu ileri sürülen emirler iletiliyor?
4- Talimattan fayda görecek kişi mi yoksa aracı mı direkt iletişime geçiyor?
5- Varsa böyle silsile, kaç kişiden oluşuyor? Birbirinden bağımsız farklı talimatlar veren odaklardan mı yoksa bir merkezden mi bahsetmek gerekiyor?
Keşke, ben de Adalet Bakanı Yılmaz Tunç gibi gönül rahatlığıyla “Türkiye bir hukuk devletidir” diyebilseydim de bu soruları yazmasaydım. Ama yakın tarih bana bunu emrediyor. Zira, bugünün rahatsız eden soruları, yarının manşet olacak dahası ceza gerektirecek gerçekleri olabilir.
Saray’daki sabit telefonundan hâkimi arayıp uyuşturucu baronunu memleketten kaçırtan Burhan Kuzu artık yok. Tamam da yok mu başka Kuzu’lar?