Postneoliberal uzlaşı... Ve asgari ücret kıskacında Türkiye
Özlem Yüzak
Son Köşe Yazıları

Postneoliberal uzlaşı... Ve asgari ücret kıskacında Türkiye

26.12.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

2026’ya girerken dünya ekonomisinde sessiz ama derin bir kırılma yaşanıyor. Son kırk yılın hâkim paradigması olan neoliberal düzen artık yalnızca eleştirilmiyor; yerine ne konulacağı ciddi biçimde tartışılıyor. Üstelik bu tartışma, marjinal çevrelerin değil, bizzat sistemin merkezinin gündeminde. Bu dönüşümün en çarpıcı sahnesi ise ironik biçimde Amerika Birleşik Devletleri.

İktisatçı Dani Rodrik’in project-syndicate. org’da yer alan makalesinde dikkat çektiği gibi, bugün ABD’de sol ve sağın önemli kesimleri ekonomik politikanın ana hatlarında birbirine hiç olmadığı kadar yaklaştı. Gelir ve servet eşitsizliği, piyasa gücünün aşırı yoğunlaşması, finansallaşma, “iyi işler” ihtiyacı ve devletin yeniden aktif rol üstlenmesi artık yalnızca solun değil, geniş bir siyasal yelpazenin ortak gündemi. Burada sözünü ettiğimiz “iyi işler”, yalnızca bir maaş karşılığı çalışmayı değil; geçim sağlayan ücretleri, beceri gelişimini, iş güvencesini, temsil hakkını ve toplumsal değeri birlikte içeren bir istihdam biçimini ifade ediyor. Başka bir deyişle, iyi işler yalnızca işsizlik istatistiklerini düşürmez; orta sınıfı güçlendirir, üretkenliği artırır ve demokrasiyi ayakta tutar.

Ancak Rodrik’in özellikle altını çizdiği bir nokta var: Bu yeni uzlaşıyı, ABD Başkanı Donald Trump’ın ekonomi politikalarında aramak büyük bir hata olur. Trump’ın ekonomi yaklaşımı hakkında söylenebilecek en iyi şey, bunun postneoliberal geçiş sürecinde deneysel ve dağınık bir aşama olduğudur. Ne tutarlı bir dönüşüm vizyonu sunar ne de kamu yararını önceleyen bir strateji. Yeni uzlaşının en kritik ayağı şu: Devlet, ekonomik dönüşümü şekillendirmede aktif bir rol oynamalıdır. Piyasaların tek başına ekonomik dayanıklılığı, ulusal güvenliği, ileri teknolojileri, temiz enerjiyi ya da zor durumdaki bölgelerde iyi işleri üreteceğine güvenilemez. Bu nedenle devletin yönlendirmesi, teşvik etmesi ve gerektiğinde sübvanse etmesi kaçınılmazdır. Bu tablo, bir anlamda neoliberal dönemin “Devlet geri çekilsin, piyasa çözer” varsayımının fiilen iflas ettiğinin kabulü...

Ve bu arayış yalnızca ABD’ye özgü değil... Küresel bir yön değişimi bugün aynı konular Avrupa Birliği’nden Hindistan’a, Japonya’dan IMF ve OECD gibi uluslararası kurumlara kadar geniş bir alanda tartışılıyor. Tam da bu noktada, BirGün gazetesinde Güldem Atabay’ın aralık ayı başından bu yana bir seri halinde ele aldığı ve benim de özellikle önemli bulduğum bir kavrama değinmek istiyorum: London Consensus.

DEVLET YENİDEN STRATEJİK AKTÖR

London Consensus, devletin ekonomik ve toplumsal kalkınmada yeniden “stratejik aktör” rolünü üstlenmesi gerektiği tezine dayanıyor. Washington Consensus’un tersine, devletin geri çekildiği bir düzeni değil; koordinasyon, yatırım ve yönlendirme kapasitesinin öne çıktığı bir modeli savunuyor. Çünkü dünya ekonomisi artık eski parametrelerle yönetilemeyecek kadar hızlı ve çok katmanlı bir dönüşüm yaşıyor. London Consensus’un en kritik farkı şu: İnsan sermayesini ekonomik dönüşümün yan ürünü olarak değil, önkoşulu olarak ele alıyor olması. Bu yaklaşım, ekonomik başarıyı yalnızca büyüme oranlarıyla değil; üretkenlik, nitelikli istihdam ve sosyal denge üzerinden tanımlıyor. Ve en önemlisi, emeği bir “maliyet kalemi” olarak gören anlayıştan bilinçli bir kopuş öneriyor. London Consensus diye adlandırılan yaklaşım (özellikle Dani Rodrik, Mariana Mazzucato, Ha-Joon Chang gibi isimlerin çizgisinde) şunu açıkça söylüyor: Emeği yalnızca maliyet düşürülecek bir girdi olarak görmek kısa vadede rekabetçi gibi görünse bile orta ve uzun vadede verimlilik, yenilik ve toplumsal istikrarı aşındırıyor. Yüksek ücret, güçlü beceri yatırımı, sendikal temsil ve sosyal diyalog gerektiren bu model, kısa vadeli kâr odaklarıyla çatışıyor ve ciddi kurumsal kapasite istiyor. Bu nedenle London Consensus, emeği maliyet olmaktan çıkarmayı vaat etse de bunu yalnızca demokratik denge, güçlü kurumlar ve şeffaf sanayi politikalarıyla birlikte uygulayabilen ülkelerde anlamlı kılabiliyor; aksi halde kolayca rant dağıtan, emeği yine ikincilleştiren bir devlet kapitalizmine savrulma riski taşıyor.

2026’ya girerken Türkiye’de asgari ücret bir kez daha açıklandı. Rakamlar tanıdık: açlık sınırına yakın, yoksulluk sınırının çok altında. Şunu iyi biliyoruz ki Türkiye’de mesele asgari ücretin ekonomik sistemin merkezine yerleşmiş olması. Bu, geçici değil; uzun süredir devam eden, derin ve yapısal bir emek sıkışmasının sonucu.

Türkiye ekonomisi uzun zamandır üretmekten çok dayanma ve idare etme üzerine kurulu. Küresel değer zincirlerinde yukarı çıkamayan, teknoloji üretmeyen, enerji dönüşümünü tamamlayamayan ülkeler kırılganlaşır. Bugün yaşadığımız tam olarak bu. Ve çok uzun süreden beri en ağır bedeli emek piyasası ödüyor. İşin kötüsü siyasal baskı ortamı ve sendikaların sistematik biçimde zayıflatılması, bu tablonun siyasal sorumluluğunun tartışılmasını dahi zorlaştırıyor. Çalışmak, giderek daha fazla insan için refah üretmekten çok hayatta kalma aracı haline geliyor. Üretkenlik artışıyla ücret artışı arasındaki bağ kopmuş durumda. Büyüme dönemleri çalışanların yaşam standartlarına yansımıyor. Çalışan yoksulluğu kalıcılaşıyor. Ve bu durum, sürdürülebilir değil.

 GEÇ KALMANIN BEDELİ

Dünyada neoliberal döngünün dışına çıkış arayışları hızlanırken Türkiye’nin hâlâ düşük ücret-yüksek enflasyon sarmalında kalması her geçen gün daha maliyetli hale geliyor. Çünkü bu dönüşüm trenine geç binmenin bedeli yalnızca ekonomik değil; toplumsal ve siyasal. Bu yüzden mesele yalnızca ücret politikası değil; Türkiye’nin hangi kalkınma rejiminde ısrar edeceği meselesidir.

İlgili Konular: #neoliberal

Yazarın Son Yazıları

Postneoliberal uzlaşı... Ve asgari ücret kıskacında Türkiye

Ve bu arayış yalnızca ABD’ye özgü değil... Küresel bir yön değişimi bugün aynı konular Avrupa Birliği’nden Hindistan’a, Japonya’dan IMF ve OECD gibi uluslararası kurumlara kadar geniş bir alanda tartışılıyor. Tam da bu noktada, BirGün gazetesinde Güldem Atabay’ın aralık ayı başından bu yana bir seri halinde ele aldığı ve benim de özellikle önemli bulduğum bir kavrama değinmek istiyorum: London Consensus.

Devamını Oku
26.12.2025
Demokrasinin 12 kırmızı alarmı... ABD... Türkiye...

ABD’nin saygın gazetelerinden New York Times’ın editör kurulu önceki gün ülkelerinin otokratik bir rejime savrulduğunu söyleyerek “demokratik erozyonun 12 kırmızı alarmını” yayımladı.

Devamını Oku
12.12.2025
Bir bilim insanının uzun yolculuğu: Ufuk Akçiğit

Koç Üniversitesi’nin onuncu kez verdiği Rahmi M. Koç Bilim Madalyası bu yıl Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’e verildi.

Devamını Oku
28.11.2025
COP30... 46 yıl sonra hâlâ bir arpa boyu yol

Brezilya’nın tropik sıcaklığı altında toplanan COP30, dünya siyasetinin iklim krizine nasıl baktığını -daha doğrusu bakmadığını- tek karede özetleyen bir zirve oldu.

Devamını Oku
21.11.2025
Distopik dönemler...

“Az sayıda insanın yaşadığı küçücük bir ada...

Devamını Oku
14.11.2025
Mamdani, İmamoğlu... Küresel solun yeni sınavı

New York’un yeni belediye başkanı Zohran Mamdani, yalnızca Amerika’daki Demokratlar için değil, tüm dünya için bir mesaj verdi: “Değişim hâlâ mümkün.”

Devamını Oku
07.11.2025
103. yıl...

Buruk, öfkeli ama öte yandan coşkulu..

Devamını Oku
31.10.2025
Savaş uçakları yetmez: Türkiye’nin teknoloji egemenliği sınavı

Türkiye ara çözümlere sıkışırken dünya “neoprime” savunma çağına giriyor.

Devamını Oku
24.10.2025
Dünyanın yeni satranç tahtası: Nadir elementler

Nadir elementler konusu Türkiye’de kamuoyunun gündemine CHP tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump görüşmesinden hemen önce “Pazarlık konusu yapılacak” diye getirildi.

Devamını Oku
17.10.2025
Gazze... Küresel vicdanların da savaş

“Eğer ateşkes kalıcı bir barışa evrilemezse, bu savaş yalnızca Gazze’yi değil, Batı ittifakının meşruiyetini ve küresel düzeni de sarsmaya devam edecek...”

Devamını Oku
10.10.2025
Çare: Alışmamayı öğrenmek…

Şu son bir yıl içinde yaşadıklarımızı diyelim beş yıl önce yaşasaydık herhalde “Olağanüstü günlerden geçiyoruz” derdik.

Devamını Oku
03.10.2025
Kullanışlı piyon mu olacağız? Stratejik ortak mı? Beylikova...

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump’ın New York’ta yaptığı görüşme, sadece ikili ilişkiler bağlamında değil, küresel dengeler açısından da kritik.

Devamını Oku
26.09.2025
Sıfır noktası...

Bir süredir gözüm Nepal’deki gelişmelerde...

Devamını Oku
19.09.2025
Kaç Türkiye? Kimin gündemi?

Moda Caddesi’nden Kadıköy Rıhtım’a doğru yürüyorum.

Devamını Oku
12.09.2025
Demokrasiler neden çöküyor (2)

Erdoğan AKP’si; karşısındaki tek önemli muhalefeti yani CHP’yi işlevsizleştirmek için elindeki tüm yetki ve yargı güçlerini kullanıyor.

Devamını Oku
05.09.2025
Demokrasiler nasıl çökertiliyor (1)

Önce şunu görmeliyiz...

Devamını Oku
29.08.2025
CHP’nin yükü, hepimizin yükü

"CHP’nin üzerindeki yük öyle ağır ki özgür; laik, demokratik bir ülke olma mücadelesini tek başına omuzladı."

Devamını Oku
22.08.2025
24 yıl...

Neredeyse çeyrek asır...

Devamını Oku
15.08.2025
Çürüme... Çözülme... Sahteliğin anatomisi

Sahte diplomalar, sahte ehliyetler, sahte sağlık raporları...

Devamını Oku
08.08.2025
Gazze... Açlık, sessizlik ve ahlaki felç

Seyrediyoruz. Kimi insanlığın geldiği noktadan utanarak, kimi umarsızca sanki bir film seyreder gibi...

Devamını Oku
01.08.2025
Yangın... Kuraklık... Rant: Türkiye’nin iklimle sınavı

Tam bitti derken yeniden başlıyor. Rüzgârın hızına göre şiddetleniyor; ortalığı yakıp kavuruyor.

Devamını Oku
25.07.2025
Şu zeytin ile derdiniz ne?

Şaşırdık mı? Hayır...

Devamını Oku
18.07.2025
TRT’den CHP duruşmaları mı?

CHP’li belediyelere yapılan operasyonların sonu gelmiyor. Belli ki yaz böyle geçecek.

Devamını Oku
11.07.2025
Toplumu germek, muhalefeti susturmak: AKP’nin elindeki yegâne kozu

Çünkü çözüm üretemiyor. Çünkü halkın sorunlarına yanıt veremiyor.

Devamını Oku
04.07.2025
Zeytin... Bir talanın jeopolitiği

“At izinin it izine karıştığı” günlerden geçiyoruz yine.

Devamını Oku
27.06.2025
İran’a saldırı hazırlığı mı? Neden?

Daha sular durulmadan Ortadoğu yeniden karıştırılmaya çalışılıyor...

Devamını Oku
13.06.2025
Bu bayram...

“Bizim bayram görecek halimiz yok arkadaşlar” dedi ve ekledi CHP lideri Özgür Özel...

Devamını Oku
06.06.2025
Nasıl bir eğitim?

Sadece anayasal hakkı olan barışçıl protesto hakkını kullandıkları için hapiste tutulan üniversite öğrencileri olan bir ülke...

Devamını Oku
30.05.2025
Sosyalist Enternasyonal İstanbul’da... Dünya solu ne yapmalı?

O kadar fazla sistematik saldırı altındayız ki... Kimi zaman büyük resmi görebilmek için yaşananları alt alta sıralamak önemli...

Devamını Oku
23.05.2025
‘Çözüm süreci’ ve sonrası

Barışı uzak bir hayal olmaktan çıkarmak hiç kolay değildir, en azından bizim coğrafyada.

Devamını Oku
16.05.2025
Karartma... Otokratik rejimde sıradan bir gün

Karartma... Otokratik rejimde sıradan bir gün

Devamını Oku
09.05.2025
Siz gidene kadar...

Siz gidene kadar...

Devamını Oku
02.05.2025
Deprem ensemizde: 40 milyar dolarlık sessizlik

Deprem ensemizde: 40 milyar A dolarlık sessizlik

Devamını Oku
25.04.2025
Yüzde 3.5 kuralı: Değişim kaç kişiyle başlar?

Yüzde 3.5 kuralı: Değişim kaç kişiyle başlar?

Devamını Oku
18.04.2025
Tarife savaşının şifreleri

Tarife savaşının şifreleri

Devamını Oku
11.04.2025
Uyanış...

Uyanış...

Devamını Oku
04.04.2025
Yeni bir siyaset... Ama nasıl?

Yeni bir siyaset... Ama nasıl?

Devamını Oku
28.03.2025
AKP’nin elinde 2 torba: Biri Gezi, diğeri ‘terör’

AKP’nin elinde 2 torba: Biri Gezi, diğeri ‘terör’

Devamını Oku
21.03.2025
Tehdit... Atlantik’in öte yakası

Tehdit... Atlantik’in öte yakası

Devamını Oku
14.03.2025
Kadın sorunu yok, erkek sorunu var

Kadın sorunu yok, erkek sorunu var

Devamını Oku
07.03.2025