Önce 79 kelimeden oluşan şu cümleyi okuyalım:
“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları başta olmak üzere adli ve idari makamlarda yönetici pozisyonunda görev yapan sayın cumhurbaşkanımız, cumhuriyet savcısı, hâkim, bürokratlar ve kolluk kuvvetlerine ait kimlik bilgisi, görev yeri, unvan bilgisi, araç plaka bilgileri, kredi kartı, sağlık, banka hesap bilgileri, ödeme kuruluşlarına ait hesap bilgileri, HGS, eğitim vb. öneme haiz gizli kalması gereken birçok verinin hukuka aykırı ele geçirilmesinde, işlenmesinde, yayılmasında ve para karşılığında üçüncü şahıslar ile illegal platformlar üzerinden paylaşılmasında aktif olarak faaliyet gösteren şahısların tespitine yönelik yapılan çalışmalarda...”
Tek okuyuşta anlamadıysanız, bir daha ve bir daha deneyin. Ah keşke cümlenin uzunluğu kadar ağırlığını da fark edebilsek...
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmasını, Hürriyet’ten Mesut Hasan Benli’nin haberiyle öğrendim. Ve temmuzda hazırlanan iddianameyi okuyunca yine gördüm ki “bütün tersanelerine girilmesini” sorgulayamayan bir sistemimiz var. Ne demek istediğime geleceğim ama önce...
İddianamenin özeti şu: Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı “İllegal Platform” adlı bir site hakkında araştırma yürütüyor. Buna göre; 2021’de açılan siteye 24 bin 188 ayrı kişi 30 dolar vererek üye olmuş ve sitede 97 bin 275 adet konu hakkında, 813 bin 378 mesaj gönderilmiş. Siteye dair geçen haziran ayında, yani yıllar sonra yapılan operasyonda ele geçirilen dijitallerde yaklaşık 101 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına ait kişisel veri setleri bulunmuş. Peki, ne mi o bulunan veriler? İddianameden alıntılıyorum: “Bu veri setlerinin TC kimlik numarası, ad-soyad, doğum tarihi, anne-baba adı, açık adres, GSM numarası, tapu bilgileri, SGK kayıtları, banka hesap numaraları, araç ruhsat bilgileri, vergi kimlik numaraları, e-posta adresleri, eğitim ve mesleki bilgiler gibi yüksek hassasiyet taşıyan alanları içerdiği, bu verilerin kamuya açık kaynaklar veya rızaya dayalı olmayan, kamu ve özel sektör bilgi sistemlerine yetkisiz erişim ve sızmalar yoluyla elde edildiği bildirilmiştir.”
KİM BU MELİK?
Davanın sanıklarından olan Metin Yeşil’in dolandırıcılık amacıyla yaptıkları ise şöyle tespit ediliyor: BAYKAR ve Türkiye Petrolleri ile ilgili sahte ilanlar hazırladı. Yapay zekâ ile Oğuzhan Uğur ve Haluk Levent’e ait sahte videolar yaptı. Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ses ve görüntüsünü kullanarak reklamlar üretti.
Benim dikkatimi çeken bir diğer nokta ise şu: Sanık Yeşil’in tüm bunları yaparken ortak olduğu, birlikte para kazandığı ve iddianamede “Melik” diye geçen kişinin ise açık kimliği meçhul. Gariptir ki iddianamede Melik’in kim olduğu ve hakkında soruşturma açılıp açılmadığı yazmıyor.
Sanıklardan ele geçirilen 126 adet İsrail uyruklu kişiye ait kimlik ve pasaport fotoğraflarını, market zincirlerinin ve bankaların adlarını da kullanarak yapılan dolandırıcılıkları, bin liraya sahte ustalık belgesi hazırlanmasını ya da tuzağa düşürdükleri erkeklerin soyunmasını sağlayıp o görüntüleri nasıl şantaj için sakladıklarını anlatmayacağım.
Zira, iddianamedeki başka bir bilgiyi yazmalıyım:
Savcılık diyor ki şüpheliler Milli Eğitim Bakanlığı, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı gibi kamu kurumları ve hatta üniversiteler ile bazı özel şirketlere ait internet siteleri ve ağlarda bulunan kullanıcı verilerini ele geçirmiş. “Ancak” diyor savcılık ve ekliyor: İlgili kurumların sistemlerine, hangi şüphelinin ne zaman ve ne şekilde siber saldırı yaptığına dair tespitler yapılamadı. Bu nedenle kurumlar soruşturmaya dahil edilmedi ve haliyle soruşturma genişletilemedi.
İşte tam da kangrenin başlangıcı bu. Hırsız içeride mi kaldı diye bakmadan, kapıyı dışarıdan kapatıyoruz.