Anadolu Ajansı’nın haberini okuyorum:
“İsrail’in hava saldırısında öldürülen 3 Türk vatandaşının aileleri, insan kaçakçıları hakkında suç duyurusunda bulundu.”
Adları; Sezer Özdemir, Hüseyin Kaya ve Çınar Alp Baydenk.
Sivildiler, silahsızdılar, korunmasızdılar. 11 Ocak 2025 tarihinde çalışmak için Lübnan’dan İsrail’e geçerken,hava saldırısı sonucunda hayatlarını kaybettiler. Tanınmaz hale gelen cenazeleri ailelerine teslim edildi. Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberde denildiği gibi; soruşturma başlatıldı.
Gelin görün ki aradan 9 ay geçmesine rağmen Ankara’da birleşen dosyada bir ilerleme yaşanmadı.
Hayatlarını kaybeden 3 Türkün ailesinin avukatı Zafer Demirçi ile konuştum... Bir hukukçu olarak yapabilecekleri kısıtlıydı, seslerinin duyulmasını istiyordu.
Son çare, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yeni bir dilekçe vermişlerdi. İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Katz, Genelkurmay Başkanı Halevi ve Hava Kuvvetleri Komutanı Bar dahil olmak üzere birçok isimden şikâyetçiydiler.
Öyle ya, kanuna göre şüphelilerin Türkiye’de bulunmaması yargılamaya engel değildi. Her ne kadar İsrail’le yapılan anlaşma sonucunda kadük hale gelse de Mavi Marmara davasında olduğu gibi gıyaplarında yargılama yapılabilirdi.
Şu taleplerinin duyulmasını istiyorlardı:
- Dışişleri Bakanlığı, İsrail makamları ve uluslararası kurumlar nezdinde derhal girişimlerde bulunmalı.
- Adalet Bakanlığı failler hakkında kırmızı bülten çıkarmalı ve uluslararası adli mekanizmaları işletmeli.
- İçişleri Bakanlığı, göçmen kaçakçılığı organizasyonunun Türkiye bağlantılarını araştırarak şüphelilerin malvarlıklarına el koymalı
- Aileler doğrudan bilgilendirilmeli ve süreç şeffaf yürütülmeli.
Evet...
İsrail’in Gazze katliamına karşı Türkiye’de kayda değer bir öfke var. Ankara, barışın egemen olması için uluslararası diplomasi yürütüyor. Ama bununla birlikte, İsrail’in vahşetini ve dahası vatandaşlarımızı ilgilendiren bir dosya var Ankara’da. Ve aradan 9 ay geçmesine rağmen yaprak kıpırdamıyor. Sahi, savcılık neyi bekliyor.