Orff metodu ve biz...

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Andante Dergisi’nin haziran ekinde sunulan “Türkiye’de Müzik Eğitimi ve Orff Yaklaşımı” dosyası bu yöntemin tarihçesini, günümüzdeki uygulamasını ve özellikle Prof. Jungmair ve Pekinel’lerin yürüttüğü “Anadolu’da Müzik Eğitimini İyileştirme Projesi”ni ele alıyor.

Türkiye’de Carl Orff’un adını coşku dolu büyük yapıtı Carmina Burana ile tanırız. 13. yüzyıl Benedikten manastırında Golliards adlı henüz yemin etmemiş papazların Latince metinlerini içeren, 1930’lardan beri konser salonlarının baştacı olan sahne kantatı. Öte yanda Orff’un yarattığı müzik eğitim yöntemi gün geçtikçe değeri artan bir hazinedir. Andante Dergisi’nin haziran ekinde sunulan “Türkiye’de Müzik Eğitimi ve Orff Yaklaşımı” dosyası bu yöntemin tarihçesini, günümüzdeki uygulamasını ve özellikle Prof. Jungmair ve Pekinel’lerin yürüttüğü “Anadolu’da Müzik Eğitimini İyileştirme Projesi”ni ele alıyor.
Carl Orff ve D. Günther’in önce Bavyera, sonra tüm dünyada uygulanan bu projesinde doğaçlamayla dans, ritim, müzik, jimnastik ve tiyatro iç içe gelişiyor, çocuk kendi bedeninin doğallığıyla tümleşiyordu.
Orff, vurma çalgıları kullanıp ritmik vuruş özelliklerine ağırlık vererek küçük çocukları eğitme yoluna gitmiş, şarkı ve söz eklediği müziklerle “Çocuklar için Müzik” başlıklı bir dizi ortaya çıkartmıştı. Pekineller bu çok boyutlu eğitim sistemini şöyle anlatıyorlar: “Çocuklar müziği duyduklarında kendiliklerinden hareket ediyorlar; resim çizerken şarkı mırıldandıklarını, zıplarken şarkı söylediklerini ve kendi kendilerine şarkı yoluyla hikâyeler anlattıklarını görebiliyorsunuz (...) Orff- Schulwerk hem grup içinde kişinin yaratıcılığını hem de iletişimini geliştirir, sanatların ortak noktalarını ve farklarını denemelerine olanak tanır.”
2006’da TEVİTÖL (Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi) de kurdukları müzik bölümüyle Türkiye’deki müzik eğitimini tanımaya başlayan Güher ve Süher Pekinel, Orff yöntemini var olan sistemle birleştirmeyi hedeflediler.
2010 yılında bu projenin uygulanması için Milli Eğitim Bakanlığını’nın kapısını çaldılar. Önce eğitmen yetiştirmeyi örgütlediler ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı ikna edip bir protokol imzaladılar. Kendi deneyimlerinden ve zengin çevrelerinden yararlanarak projeyi güçlendirdiler. Türkiye genelindeki müzik öğretmenleriyle çalışmak, onların öğretim yöntemlerini dinlemekle yola çıktılar.
Geleneksel eğitime karşı zengin ve alımlı eğitimi verebilecek öğretmenlerin yetişmesine önayak oldular. Bu inançla 9 pilot bölgede projelerini uyguladılar: “Bir çocuğun yeteneklerinin doğal ve hızlı şekilde geliştiği ve dolayısıyla yaratıcılık ve duygusal zekânın oturtulabileceği en verimli yaş aralığı 3 ile 8 arasıdır. Bu çocukların algılama kapasitesi normal insanların iki buçuk katıdır. Bu sebeple okulöncesi dönemde başlaması gereken müzik eğitimi, çocuğun müzikle ilgili bilgi ve becerilerini doğrudan etkileyecektir.”
Ancak, 2012’den bu yana MEB’de sürekli değişen bakanlar ve müdürler Orff yönteminin önemini ve bu projeyi kavrayamamışlar. Pekineller’in saptamalarına göre proje kapsamında yetiştirilmiş öğretmenler her ne kadar görevlerini sürdürseler de eğitimin devam edebilmesi ve Anadolu’da okullara yayılması için üniversitelerin müzik bölümlerine Orff sisteminin entegre edilmesi gerekiyor. Bu konuda son günlerde çok iyi bir haber var: Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı’nın desteğiyle projeye yeni kapılar açılmış. “Dans Eden Notalar” başlığı altındaki projeleriyle 60 öğretmene eğitim verilecek, iki bin anaokulu öğrencisine ulaşılacak. Şimdi gözler yeni kurulacak hükümetin yeni yöneticilerinde. Böylesi çalışılıp kotarılmış bir proje ve işbirliği yapmaya hazır bir vakıf var ortada.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları