Mısır, nüfus çoğunluğu Müslüman bir ülkedir. Ama okuduğunuz yazı 3 bin 400 yıl önce yazılsa, “Mısır, nüfus çoğunluğu Musevi bir ülkedir” diye başlayacaktı; 2 bin 400 yıl önce yazılsa “Mısır, nüfus çoğunluğu Hıristiyan Monofizit bir ülkedir” diye...
Oysa Mısır, insanlık tarihinin en büyük uygarlığını tektanrılı dinlerin etkisine girmeden, zamanımızdan 6 bin yıl önce kurmaya başladı. Çoktanrılı bir umut masalı olan özgün diniyle kurduğu düzenin ve bıraktığı kültürel mirasın dünya tarihinde ne eşi var ne de benzeri.
Mısır’ın Firavunlar dönemi diye bilinen altın çağından, evrensel bellekte yer eden önder karakterlerinden ilk akla gelen üç isim var: Ramses, Nefertiti ve Kleopatra.
Ramses, bildiğiniz gibi aynı adı taşıyan hanedandan firavunlara verilip, önlerine birinci, ikinci vb. diye numaralar konularak ayrışan erkek kralların ortak adı.
DESTAN YAZAN KADIN FİRAVUNLAR
Zaten Mısır tarihi konusunda özel bilgisi olmayan, Ramses’lerden önceki hanedan adlarını (Amenofis, Tutmosis, Seti ve Minepath) bilmez bile.
Oysa Nefertiti ya da Kleopatra öyle midir? Onları herkes bilir.
Nefertiti, Firavun eşinden daha Firavun bir Mısır kraliçesidir. Kleopatra ise iktidarı erkek kardeşinin elinden söke söke alıp Firavun tahtına oturan kadın.
Gerileme dönemine giren Mısır imparatorluğunu silkeleyip son bir gayretle canlandıran bu iki kraliçenin macera destanını hiç bir erkek firavun yazamamış, onları ölümsüz kılan efsane olmayı başka hiç bir firavun başaramamıştır.
İLERİ TARİHTE GERİLEME
Ne gariptir ki Mısır, çoktanrılı dinler ve kadınların egemen (kraliçe) olduğu toplum düzeniyle yakaladığı uygarlık düzeyini hiçbir tek tanrılı dinle tutturamadığı gibi; en geri çağını da halen İslamiyetle yaşamaktadır.
Ne gariptir ki İslamiyet, kadına görece eşitlik tanıyan çoktanrılı dinler bir yana; tektanrılı dinler arasında bir erkeğe dört kadınla evlenmek, yani bir erkek dört kadına bedel ya da dört kadın ancak bir erkek eder kuralını meşrulaştıran yegâne din olmasına karşın... Müminleri tarafından “en sonuncu, dolayısıyla en çağdaşı” diye nitelenmektedir.
AMON, AMEN, AMİN
Oysa tektanrılı üç dine iman eden milyarlarca insanın çoğu, Rab sözcüğünün eski Mısır’da güneş tanrısı Ra’dan türediğini bilmez. “Ya Rabbi” yakarışındaki Rabbi’nin çoktanrılı eski Mısır dininde “rahip” demek olduğunu da bilmez. Zaten Rabbi sözcüğü, günümüzde Yahudi din adamları hahamların da unvanıdır.
Tektanrılı müminler dualarını “Amin” ya da “Amen” diye bitirdiklerinde, aslında eski Mısır’da denizcilerin tanrısı Amon’un adını andıklarından habersizdirler.
Hemen belirtelim: çoktanrılı Mısır dininde en eski Tanrı olarak bilinen ve hava ile suyu simgeleyen Amon, daha sonra güneş tanrı Ra ile birleştirilerek Amon Ra diye anılmış ve baştanrı sayılmıştır.
ÜRETMEDEN TÜKETME İŞLERİ
Kadın-erkek eşitliği ya da eşitsizliği açısından tektanrılı üç dine aynı mesafeden bakacak olursak; erkek üstünlüğünün Yahudilikle kurulup sınırların çizildiğini, kadına tanınan hakların Hıristiyanlıkta budandığını ve İslamiyette iyice gerilediğini görürüz.
Ancak yaşadığımız çağda en kabul edilemez durum, kadın ile erkek eşitsizliği Yahudilik ve Hıristiyanlıkta kadın lehine iyileştirmeye gidilirken; İslamiyete gönül vermiş toplumlarda hiçbir ilerleme kaydedilemediği gibi öyle ya da böyle edinilmiş yasal hakların bile tanınmamasıdır!
Türkiye’de hiçbir şey üretmeden, vergilerimizden en yüksek payı alarak insanları hayali bir “öteki dünyaya” hazırlama ordusu kuran Diyanet; geçenlerde bir fetva verdi.
Fetvada, “Miras bölüşülürken kız çocuklarının Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması, kul hakkıdır” deniyordu.
SÜSLÜMAN KESİM SUSPUS
Bildiğiniz gibi Allah’ın kız çocuklarına tanıdığı miras hakkı, erkek çocuklarının yarısı... Tıpkı şeriat mahkemesinde ancak iki kadın tanıklığının bir erkek tanıklığına eşitlendiği gibi, kadının miras hakkı da yarım sayılıyor.
Yine bildiğiniz gibi, bu uyduruk fetvaya salt laik cumhuriyetçiler karşı durdular; kocacığının verdiği altınları elmasları takıp takıştırıp bir eli yağda, bir eli balda yaşayan süslüman kadınlardan hiç ses çıkmadı.
Çok merak ediyorum: Şeriat özlemi çekerken en pahalı arabaları kullanıp zevküsefa süren bu kadınlara gerçekten yarı miras kuralı uygulansaydı, kaçı Müslümanım der ve Allah’ın verdiği yarım hak ile yetinirdi?