Miyase İlknur

Bak postacı geliyor!

22 Ocak 2022 Cumartesi

İlkokulda öğrencilere belletilen çocuk şarkılarından biri böyle başlıyordu. “Bak postacı geliyor / Selam veriyor / Herkes ona bakıyor / Merak ediyor” sözlerini mandolin eşliğinde terennüm ederdik. 

Yeni nesiller mektup olayını bilmez. Dolayısıyla postacının özlemle beklenen biri olduğunu da. Hatta günümüzde postacılar çoğunlukla icra ya da dava tebligatı ilettiğinden sevimsiz bir aktöre dönüşmüş durumda.

Ev ve işyerlerimize posta dağıtan postacıların dışında bir de siyasilerin postacılık görevini üstlenenler çıktı. Siyasette postacılar 1980’lerden sonra kullanıma sokuldu. Özal’la başlayan süreç Erdoğan’la devam ediyor. Özal’ın postacıları gazetecilerden oluşuyordu. Erdoğan’ın postacıları ise kullanışlı akademisyenler. 

Erdoğan’ın postacıları mevsimlik işçi gibi. Sadece seçim öncesi ortaya çıkıyor, görevlerini yerine getiriyor, ardından bir sonraki seçime kadar köşelerine çekiliyorlar. Tabii bu görevlerinin karşılığını mesleki kariyerlerinde yükselme şeklinde alıyorlar.

Eskiden seçimin yaklaşmakta olduğunu tarikat şeyhlerine yapılan ziyaretlerden ve popülist politikaların devreye sokulmasından anlardık. Şimdi postacıların başlarını çıkarmasından anlıyoruz. 

Malum, her seçim öncesi olduğu gibi Erdoğan yine Kürt kartını devreye soktu ve “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” diyerek seçim öncesi kamuoyuna İmralı’dan mektup geleceğinin sinyalini verdi. Ardından da geçen seçimin postacısı akademisyen başını uzatarak “Ben burdayım” dedi. Sadece o kadarla kalsa iyi. Erdoğan’ın sözlerini pekiştirmek için Erdoğan’ın “Edirne’deki” diye işaret ettiği Selahattin Demirtaş için şunları söyledi: “Selahattin Demirtaş’ın Öcalan’a, Öcalan’dan da öte Kürt halkına, çıktığında bunlar sorulacak. Sen ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ niye dedin? Çıktığında canını kurtarırsa eğer, siyaseten iş yapmayı bırakın sadece Abdullah Öcalan canını kurtarabilir.”

Vay canına... Selahattin Demirtaş “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek meğerse idamlık bir suç işlemiş. Canını da ancak İmralı’daki kurtarabilirmiş.

İMRALI’DA MAHKEME Mİ KURULACAK?

Demirtaş’ın, “Şahsım yargısı”na hesap verdiği gibi bir de İmralı’ya ve Kürt halkına hesap vermesi gerekiyor anlaşılan. İmralı’dakini bilmem ama Kürt halkının Demirtaş’ı yargılama niyeti olduğunu sanmam. Zira yerel seçimler öncesinde İmralı’daki kullanışlı aktör, Kürt halkına seçimde tarafsız kalın çağrısında bulunurken Demirtaş, cezaevinden yaptığı açıklamada “Bağrınıza taş basın, yaşadıklarınızı unutmayın ama birazcık hatırım varsa faşizme karşı oy verin” demiş ve Kürt seçmen de İmralı yerine Demirtaş’ın çağrısına uymuştu. Şimdi çağrısına kulak verdiği insandan ne diye hesap soracaklarmış ki?

Tamam Demirtaş 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce “Seni başkan yaptırmayacağız” diyerek Erdoğan ve Öcalan’ın istikbali için ortak tasarımlarını işlevsiz kıldı. Yani sizin anlayacağınız pişmiş aşa su kattı. Ama sanki Demirtaş o açıklamayı yapmasa çözüm süreci sorunsuz yürüyecek miydi?

Çözüm süreci aktörleri ne kadar samimiyetsiz olduğunu o günlerde yaşanan olaylar fazlasıyla gösterdi. Kandil, sözüm ona İmralı’nın çağrılarını dinliyormuş gibi yapıp pratikte tam tersi eylemlere yönelmedi mi? Çekilmek yerine kent merkezlerine silahlı alan hâkimiyetini tahkim etmek için harcadığı enerjiyi çözüm süreci için harcasa bunlar olmazdı. Oslo sürecini ifşa eden AKP’nin iktidar ortağı FETÖ’nün istihbarat ve güvenlik bürokrasisindeki aktörlerini, KCK operasyonlarını perde yaparak MİT’e operasyona kalkışmalarını nereye koyacağız?

Demirtaş’ın 17 Mart 2015’teki açıklamasından altı gün önce 11 Mart 2015’te Cemil Bayık ile Bese Hozat, “PKK silah bırakacak açıklamaları, AKP’nin seçim propagandasıdır” sözlerini nasıl yorumlayacağız?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatına ilişkin yaptığı şu açıklamaya ne demeli:

Başbakan yardımcısı ile şu an parlamento içinde olan bir grubun yan yana o resmi vermesini doğru bulmuyorum. Açıklanan 10 maddelik metne gelince, o metinde bir demokrasi çağrısı yok.” 

Erdoğan, sonraki açıklamalarında da zirveyi “ısrarla” reddetti ve “varılan uzlaşmadan haberdar olmadığını” söyledi.

Demek ki masayı tek başına Demirtaş devirmemiş. 

Bu durumda kim kimi yargılayacak artık aralarında bir karar versinler. Ama postacı Ali Kemal Özcan’ın söylediği “Demirtaş’ın canını kurtarırsa ancak Öcalan kurtarır” lafı insanı ürkütüyor doğrusu.

İmralı’da bir mahkeme kurulacak ve mahkeme heyeti başkanı olarak kürsüde oturacak olan Öcalan, Demirtaş için idam isteyecek desen, yasalarımızda idam cezası yok. O zaman geriye linç ettirmek ya da suikastla canını almak kalıyor. Bu durumda Selahattin Demirtaş’ın, Edirne’de siyasi rehin olarak uzun yıllar kalması daha iyi galiba.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kelle İsterük! 20 Nisan 2024
89 dejavusu 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları