Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Devrime sırt dönünce - Doç. Dr. Hüner TUNCER
Atatürk, şöyle demektedir: “Finler, Macarlar da bizim gibi Türk’tür, hatta Bulgarlar da bizim gibi Türk’tür. Ancak Finler, Macarlar ve Bulgarlar da bizden ileridir. Aslında İslam diniyle Hıristiyan dini karşılaştırılırsa, İslam dini en yeni bir dindir. Peki o halde neden bu fark? Çünkü bu memleketler dini hükümete, siyasete karıştırmıyorlar. Bunlar, kendi kendilerine gelişiyorlar, bugünkü medeniyete bizden önce giriyorlar. Görüldü ki, en ileri gelen İslam bilginleri bile bin yıldan beri dini siyasete karıştırmak yüzünden, kendilerine bir çıkar sağlamış. Kafasını kesseniz bundan vazgeçmez. (...)
Din, bir halk için bir inanç olarak kalsın ama hükümete karışmasın. Hükümeti laik yapmaktan, yani dine karıştırmamaktan başka çare yok. Halkın çıkarı da bu yöndedir; ancak sarıklı sınıfı, hoca sınıfı, çıkarları yok olduğundan mutlaka bir tepkide bulunacaktır. Bu tepkiyi kırmaya mecburuz, başka çare yoktur. Böyle olursa mutlaka memleket yükselebilir, hükümet özgürce çalışabilir.”
DEVRİMİN TAÇ TÖRENİ: LAİKLİK
Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Atatürk, ibadet devrimine ezan ve namazı Türkçeleştirmekle başlamıştı. Gerçekte verdiği ilk emir ezan ve namazın Türkçeleşmesiydi. Cumhuriyetin kuruluş döneminde bir asırdan beri süregelen medeniyet mücadelesinin kesin zaferi, Medeni Kanun ve laiklikle kazanılmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden Medeni Kanun’u geçirmek ve anayasayı, devletin dini İslamdır maddesini çıkararak, laiklik ilkesine göre düzenlemek, devrim davamızın taç giyme törenidir. Batılılaşmak, aynı zamanda, Araplaşmaktan kurtulmak, Türkleşmek demekti. Vicdan işi olan din başka, topluluk ve dünya işlerini yedinci asır şartları içinde tutmak ve dondurmak isteyen şeriat başkadır. Atatürk devrimlerine vurulmak istenen din düşmanlığı damgası, medeniyet düşmanlarının iftirasından ibarettir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da eski zaman ve eski düzen, âdetleriyle, görenekleriyle, batıl inançlarıyla toplumun içinde yaşamaktaydı. Geniş ölçüde bir eğitim seferberliğiyle halk yığınlarına ve halk çocuklarına yeni zaman ve yeni düzen gerçeklerini benimsetmek gerekiyordu.
Peki, Atatürk’ün ölümünden bu yana geçen bir yüzyıla yakın süre içinde din öğesinin etkisinden uzak, akla ve bilime dayalı bir ulusal eğitim programı ülke çapında yaygınlaştırılamamış, bu boşluktan yararlanan dinci kesimler, ortaçağ zihniyetini çocuklarımıza ve gençlerimize benimsetmek yolunda hiçbir çabadan vazgeçmemişler ve bunda da büyük ölçüde başarılı olmuşlardır. Bunda 1950’den bu yana iktidara gelmiş hükümetlerin dini eğitimi yaygınlaştırma çabasının da büyük rolü olmuştur!
ÖDÜNLERİN AĞIR BEDELİ
Atatürk, din sömürüsüyle halkı aldatma yoluna başvuranların karşısına tek başına dikilmek kararındaydı: “Adi ve alçak hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmaya tenezzül eden sahte ve imansız âlimler, tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezalarını görmüşlerdir. Artık bu milletin ne öyle hükümdarlar ne öyle âlimler görmeye tahammülü yoktur.
Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların menfi yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanıma değil, yalnız benim gayeme değil, o adım benim milletimin hayatıyla ilgili, o adım milletimin hayatına karşı bir kasıt, o adım milletimin kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir... Şüphe yok ki, millet birçok fedakârlık, birçok kan pahasına, en sonunda elde ettiği hayati ilkesine kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Farzımuhal eğer bunu temin edecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek meclis olmasa, öyle menfi adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürürüm.”
İşte ancak Atatürk gibi büyük bir devlet adamı, bu yürekliliği göstererek Türk ulusunu geriye götürmek isteyen ve çağdaş medeniyetin dışında bırakmayı hedefleyen çağdışı kafalara karşı böylesine kesin ve akılcı bir tutum takınabilirdi! Ancak ne yazık ki bizler, Atatürk’ten sonra böyle devlet adamlarına sahip olamadık ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hâlâ din yoluyla sömürülmek suretiyle, çağdaş devletlerin çok çok gerisinde kaldık!
DOÇ. DR. HÜNER TUNCER
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Colani’nin arabası
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'