Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Karadeniz’de ticaret gemilerine insansız patlayıcı madde taşıyan süratli suüstü araçları ve kamikaze drone’larla yapılan saldırılar giderek artan bir tehlikeyi ortaya koymaktadır.
Saldırıya uğrayan gemilerin uluslararası yaptırımları, özellikle de enerji yaptırımlarını delmek amacıyla kurulmuş ve uluslararası denizcilik düzenlemeleri dışında faaliyet gösteren “gölge filo”, “karanlık filo” ya da “hayalet filo” gemileri olması saldırıları meşru gösteremez.
Saldırılar, Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin temel direği olan açık denizlerde seyrüsefer serbestisinin bu bölgede ciddi şekilde ihlalidir. Askeri amaçlarla kullanılmayan ticaret gemilerinin, savaşan tarafların askeri operasyonları nedeniyle hasar görmesi veya hedef alınması bir nevi deniz haydutluğudur. Denizcilerin yaşamını korumak, uluslararası denizcilik topluluğunun güvenliğini sağlamak birinci önceliklidir.
SAVAŞ, KARADENİZ’E YAYILIYOR
Bu saldırılar Karadeniz’i hem ticari hem de askeri açıdan dünyanın tehlikeli deniz alanlarından biri durumuna getirmektedir. Aynı zamanda tankerlere yönelik saldırılar, büyük çaplı çevresel felaketlere (petrol veya kimyasal sızıntıları) yol açma potansiyeli taşımaktadır.
Bu tür olaylar, “denizde terör” olayıdır ve bölgedeki deniz ticaretinin güvenliğini sağlamak için yeni mekanizmaların veya mevcut koruma önlemlerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ukrayna, Avrupa’nın desteği ile bu saldırıları planlı bir şekilde icra etmektedir. Avrupa aslında Zelenski’yi bu terör saldırılarına iterek ve bu saldırıların neye yol açacağını bilerek Ukrayna’yı feda etmektedir.
ABD daha önce Gürcistan’ı terk ettiği gibi şimdi de Ukrayna’yı terk ediyor. Savaşta kaybettiği kesinleşen Ukrayna ise savaşı Karadeniz’e yaymaya ve Türkiye’yi de içine çekmeye çalışıyor.
Rusya Federasyonu da bu saldırıları karşılıksız bırakmayacak şekilde Ukrayna’nın stratejik tesislerine ve gemilerine yönelik saldırılarını artırmaktadır. Ayrıca işgal ettiği Donbas, Luhansk, Zaporizhia ve Herson’dan sonra Odesa’yı da bu alanlara dahil etmeyi planlamaktadır.
TARAFSIZLIK POLİTİKASI SÜRMELİ
Bu saldırılar sürerse bir süre sonra Karadeniz’de deniz ticareti durma noktasına gelecektir. Dahası, yarın Türk Akımı ve Mavi Akım enerji altyapılarına da saldırılar gerçekleştirilebilir. Bu durum, Türkiye için de ulusal bir güvenlik sorununa dönüşmüştür.
Türkiye, bu süreçte tarafsızlık politikasını sürdürmeli ve Karadeniz’de uluslararası deniz ticaretinin emniyet ve güvenliğini korumak için aktif önlemler almalı ve ticaret gemilerimizin de Donanmamız ile deniz güvenliğini sağlayacak önlemleri uygulamaya koymalıdır.
Türkiye, Karadeniz’e kıyıdaş Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan ile diplomatik görüşmeler yaparak geçmişte Türkiye’nin öncülüğünde gerçekleştirilen ve Rusya Federasyonu’nun 2008 yılında Gürcistan’a, 2014 yılında da Ukrayna’ya karşı gerçekleştirdiği saldırılarla akamete uğrasa da Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Kuvveti (BLACKSEAFOR) Anlaşması, Karadeniz’de Deniz Alanında Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemler Anlaşması ve Karadeniz’e Sahildar Ülkeler Sınır ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları İşbirliği Forumu Anlaşmalarına uygun davranılması gerektiğini, bu saldırıların Karadeniz’de güvenlik risklerini artıracağını bildirmelidir. Ukrayna ve Rusya Federasyonu misyon şeflerinin Dışişleri Bakanlığımıza çağrılarak uyarılması da doğru olmuştur.
MONTRÖ’NÜN ÖNEMİ
NATO’nun Ukrayna’ya destek vermesi bölgedeki dengeyi altüst edecek ve gerginliği tırmandıracaktır. NATO gemilerinin Montrö kısıtlamalarına uyulsa da Karadeniz’de konuşlanması, Rusya’nın algıladığı tehdit seviyesini artıracak ve bölgeyi doğrudan çatışma alanı haline getirecektir.
Karadeniz’deki istikrarın temelini Montrö Boğazlar Sözleşmesi oluşturmaktadır. Sözleşme, kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin Karadeniz’de kalış süresine ve tonajına kısıtlamalar getirerek küresel güçlerin bölgede kalıcı bir askeri varlık oluşturmasını engellemektedir. Bu durum, Rusya’nın geleneksel güvenlik endişelerini de bir dereceye kadar dizginlemektedir.
Rusya’nın 2022’de Ukrayna topraklarını işgal etmesinden sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından alınmış bir yaptırım kararı bulunmamaktadır. İşgalin hemen ardından, 25 Şubat 2022’de, BMGK’de Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonlarını kınayan ve birliklerini çekmesini talep eden bir karar tasarısı oylanmıştır. Tasarı, lehte 11 oya karşın, Rusya’nın veto etmesiyle reddedilmiştir. Bu gelişme üzerine konu BMGK’ye taşınmış, genel kurul, 2 Mart 2022’de (ve daha sonraki tarihlerde) ezici bir çoğunlukla (141 lehte oyla) bir karar kabul ederek Rusya’nın saldırısını “en güçlü şekilde kınamış” ve birliklerini koşulsuz şartsız geri çekmesini talep etmiştir. Ancak, genel kurul kararları BMGK kararları gibi uluslararası hukuken bağlayıcı yaptırım gücüne sahip değildir, daha çok siyasi ve ahlaki bir ağırlık taşır.
Rusya’ya uygulanan kapsamlı ekonomik, finansal ve bireysel yaptırımlar, ağırlıklı olarak ABD, Avrupa Birliği (AB), İngiltere, Kanada, Japonya ve diğer bireysel ülkeler tarafından kendi ulusal yasal yetkileri çerçevesinde alınmıştır. Özetle, Karadeniz bir savaş alanına dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
CAN ERENOĞLU
EMEKLİ KORAMIRAL