Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”! Dünün muhalifi, bugünün iktidarı; dünün mağduru, bugünün muktediri, zorbası. Elbette dünün muhalifi, ilkeleriyle güç kazanıp kendisi iktidara gelirse bu cümle onlar adına sevinçle kurulabilir. Ancak sorun şu ki; dünün muhalifi, eleştirdiği iktidarın kullanışlı, aciz aparatı haline geliyor, aparat da dün küfrettiğini bugün övüyor. İşte bu gibi hallerde söz konusu değişimler (!) yeni bir belge ya da mezar bulunca değişen bilgiye, yaş ve deneyimle gelen ideolojik savrulmalara, dünün güneşiyle bugünün kurutulmayan çamaşırlarına benzetilerek açıklanamaz. Ne yazık ki; gerçekte, gözler önünde yolundan sapanların, değişenlerin içlerine ferahlık veren böyle nedenleri yok! Hele ki arkada vatan sevgisi, ideallerden kimseler söz etmesin! Bu ani değişikliklerde, dönüşümlerde açık açık rütbe, makam beklentileri; düpedüz çıkarlar, hesaplar, ‘sadık kalınan’ planlar bulunur genelde.
Ama tarihte bunlardan çok var. “Bir döneğin anatomisi” dedik, çünkü hepsi aynı. Tıpkı sonları gibi… Dönekliklerindeki motivasyonları gibi…s Birine bakınca diğerlerini de görebiliyorsun.
Benedict Arnold. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın kahramanlarından. Gelin görün ki her şey Peggy’e kadar… Çok ihtiraslı biri olan Arnold dul kalınca 18 yaşındaki Peggy ile evleniyor. Bozulan işleriyle, borçlarıyla Peggy’nin istekleriyle baş etmesi güç. Bir yanda da yolsuzluk suçlamaları… Bunun için çarpıştığı İngilizlerin safına ve tarihin en ünlü “Hainler” listesine geçiyor. Bu dönekliğinin özetle nedenleri şöyle sıralanıyor: Tabii ki en önce “para, para ve daha çok para”, Washington tarafından ‘askeri vali’ olarak atanmış olsa bile yeterince takdir edilmediğini düşünme ve siyasi çekişmeler. Ne yaptı peki? Komutasına verilen stratejik önemdeki West Point kalesini İngilizlere satmaya çalıştı. Tek istediği rütbe ve paraydı. Kale teslim olmadı ama Arnold savaş sonrası gittiği (kaçtığı) İngiltere ordusunda tuğgeneral oldu. İngilizler; satın alınabilen, ihaneti tescilli biri olarak ona hiçbir zaman güvenmedi, ciddiye alınan hiçbir görev vermedi. Peki, sonuç? Arnold hem vatana ihanet eden biri olarak lanetlendi, Amerikan hafızasında yeri “hain” olarak sabitlendi hem de İngilizlerin hiçbir zaman sevmediği biri olarak yalnız başına Londra’da öldü.
Wang Jingwei. Başlangıçta ateşli bir milliyetçiydi. Çin Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Sun Yat-sen’in en yakın çalışma arkadaşlarındandı. Japonlar; Mançurya’yı işgal ettiğinde taş üstünde taş bırakmamışlardı. Kimyasal silah, biyolojik silah, tecavüzler, askerler arasında insan öldürme yarışmaları… Hala insanlık tarihinin derin yaralarındandır. Bu yaranın üzerine 1940’ta kukla Nanjing hükümeti kurulduğunda başına geçti ve eskinin milliyetçisi çekinmeden işgalcinin kuklası, sözcüsü, meşruiyet aracı, nefesi hâline geldi. Çin’i fiilen işgalcinin iradesine teslim etti, nasıl idare edilebileceğini Japonlara gösterdi. Savunması sözde “barış”tı. İhanetinin arkasındaki gerçek ise ünvandı, kıdemdi, makamdı. Çin tarihinde ülkesini Japon teslimiyetine götüren “hain” (汉奸, hanjian) olarak anılıyor, adı “ihanet” ile özdeş tutuluyor. Tabii, O da tıpkı Arnold gibi ihanet ettiği ülkesinde değil, kendini sattığı ülkede öldü.
Philippe Pétain. I. Dünya Savaşı’nın Verdun Savunması kahramanı, namıdiğer “Verdun Aslanı”. Neredeyse direnişin kutup yıldızı. 1940’ta bir başka kukla hükumet de Alman işgali altındaki Fransa’da kuruldu: Vichy hükumeti. Tıpkı Japonların işgal ettiği topraklarda, sanki Çinli bir yönetim varmış görünümü yaratmak için Çinli Jingwei’yi başa getirmesi gibi, Hitler de yaşlı General Pétain’i Fransa’nın başına işbirlikçi bir vitrin olarak yerleştirdi. Nazilerle ateşkes imzalayan bu kukla yönetimin uyguladığı otoriter rejimin adı État Français (Fransız Devleti). Kısa zamanda Fransızların başındaki giyotine dönüştü: Ulusal direnişçileri tutuklattı, onlara ağır cezalar kesti ve ödetti. Onbinlerce Fransız Yahudisini Nazilere teslim etti, onlar da çoğunu ölüm kampı Auschwitz’e gönderdi. Beş yıl sonra, Fransız direnişinin kahraman askeri De Gaulle yönetimindeki Fransa tarafından vatana ihanet suçundan yargılandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Önceki döneklerden farklı olarak yaşından sebep başka ülkeye gidememiş olmalı ki aynı nedenden ölüm cezası ömür boyu hapse çevrildi. Dönekliğinin, omurgasızlığının nedeni yine iktidarını korumaktı, makamdı, unvandı, paraydı. Ve bunun bedeli, bir ulusun hafızasında “hain” olarak mühürlenmek oldu.
Dünya tarihi böylesine hazin sonlu döneklik ve ihanet örnekleriyle doludur. Bizde de Sultan Vahdettin’in İngiliz Malaya gemisiyle kaçışı, San Remo’daki vefatının ardından bakkala, manava borçları nedeniyle 10 gün ortada kalan haciz konmuş cesedinin Suriye’ye nakledilişindeki akış da dikkat çekicidir.
Tarih, onu doğru okuyanı ödüllendiren bir bilgelik vaadi taşır. Bugünün, yarının; yerinde, doğru, etkili ve en önemlisi gerçekçi çözümlemesi için mutlaka tarihin deneyimlerinde gezinmeli. Ulusların belleklerine hain diye kazınan bu isimlerin hiçbirinin adını doğru, düzgün anımsamıyorsunuz değil mi? Tarihe; silinen adları, silinmeyen ihanetleriyle geçtiler de ondan. Vatan yolundan dönmeyenler ise fiziken olmasalar da hala onuruyla içimizde, aramızda yaşıyorlar. Tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi! Onun izinden gidenlere selam olsun!
DR. ÇİĞDEM BAYRAKTAR ÖR