Enflasyon, en yalın tanımıyla arz-talep dengesizliği nedeniyle fiyatların yükselme sürecidir. Ülkede emekçinin, emeklinin boğazı sıkıldığı halde fiyat artışı sürüyorsa nedeni üretimsizlik, verimsizlik, kötü yönetimdir. Hemen her alanda sorunun ana nedeni genellikle yönetimden kaynaklanır.
Yeterli, kaliteli üretilemediği için ithalatla cari açık kapatılıyor. Sürekli ihracat artışıyla övünme gösterisine karşı, ithalat artışı, dış ticaret açığı gizleniyor. Dezenformasyon devletin resmi kurumlarından kaynaklanıyor.
Dış ticaret açığı, dış borçlanmayı gerektiriyor. Politikanın özü “Üretme, ithal et, borçlan”. Özal yönetime geldiğinde dış borç 13 milyar dolar iken AKP iktidara geldiğinde 130 milyar dolar olmuş, günümüzde de 550 milyar dolar yükselmiştir. Sürekli dış açık, borçlanma döviz kurunu etkilemekte, devalüasyon-enflasyon geçişkenliğine yol açmakta, üretimsizliğe kur etkisi de eklendiğinde ekonomide enflasyon kısır döngüsü süreğenleşmektedir.
AKP, endüstriyel, tarımsal üretimi artırma gibi bilgi, beceri, deneyim, yaratıcılık gerektiren bir strateji yerine, özelleştirme diye “o toplu iğne dahi üretemediğimiz” dönemde yapılan tesisleri, çoğu kez de gerçek değerlerinin de altında satmış, en kolay, kârlı yol toprak rantından yararlanmaya yönelmiş, iç dış borçlanma ile fonlamayı sürdürmüş, iç borçlar da 2 trilyon TL’ye ulaşmıştır.
Toplumu, köşeyi dönme, havadan rant indirme gösterisi, üretmek, çalışmak, emek yerine bahisçiliğe, kripto paraya yöneltmiş, firmalarda kâr maksimizasyonu saplantısı, ahlaki çöküntüye, kötülüğe yol açmıştır.
Toplumda ekonomik zorluklar sorun olarak görülüyor. Ancak nedenleri, kötü yönetim, hukukun işlevsizleşmesi, değer yargılarının yozlaşması üzerinde durulmuyor. Nedenler giderilmeden çözüm olmaz, illiyet, neden-sonuç ilişkisini kurmak gerekir.
Eşitlikçi, üretici toplum olmaktan uzaklaşarak bugünlere geldik. Toplumda değer yargılarının değişmesi, yozlaşmanın giderilmesi gerekir. Ahlaki çöküntüyle, rantçılıkla bir yere varılamaz. Özgür, onurlu da yaşanamaz.
2. Dünya Savaşı döneminde eşitlikçi toplum yapımız vardı. Savaşa hazırlık sürerken üretken sınıfın askere alınması, askeri güç oluşturulması ekonomide darlıklara yol açmıştır.
Ülke, savaş öncesi ve savaş yılları ithalat da yapamamış, kendi üretimiyle 1939-45 dönemini yaşamış, pazar artığı çürük sebze toplayan yoksulluk yaşanmamıştır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri Birinci Sanayi Planı döneminde kurulan fabrikalar, tesisler üretimi sağlamıştır. Türkiye’nin 1937 yılında Rostow’un beş zamanlı büyüme kuramının üçüncü aşaması “take off”a girişi iktisat yazınında yer almaktadır. Çin ve Hindistan’ın 1952; Güney Kore’nin 1960’lı yıllarda bu aşamaya ulaştığı, demagoji yapılırken hatırlanmalıdır.
İthalat yapamayan ülke 1939- 45 dönemi ihracat artışıyla dış ticaret fazları vermiş, 110 ton altın stoku birimi olmuştur. DP, bu hazırı tüketerek ülkeyi ekonomik krize sokmuş, iktidarda kalmak için de tıpkı günümüzdeki Cumhur İttifakı gibi her yola başvurmuştur. AKP’nin de ilk yıllarda başarısı, dünya ekonomisinin olumlu konjonktürü yanı sıra özelleştirme diye kamu varlığının satışından kaynaklanmıştır.
Bir ülkenin tüm ekonomik gereksinimini dışa kapalı olarak üretmesi ekonomik olarak savunulamaz. Ancak gerektiğinde dış yaptırımlara, tehditlere, ambargolara karşı üretim gücüne sahip olmalıdır.
Etik değer yargıları yönetim anlayışı, ekonomi stratejisi, politikası değişmeden ülkede derin yoksulluk sorunu çözülemez.