
Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten sonra 20 Kasım “Dünya Çocuk Hakları Günü” olarak kutlanmaktadır. Türkiye ise bu sözleşmeyi 27 Ocak 1995’te -üç maddesine (17, 29, 30) çekince koyarak- kabul etmiştir.
Peki çocuklar haklarından haberli mi, haklarının bilincinde mi? Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneği’nin 2008 yılında yaptığı sormacasına göre, çocukların yüzde 68.7’si anılan sözleşmeyi hiç duymamış. Oysa sözleşmenin 42. maddesinde, “Taraf devletler, sözleşme ilke ve yargılarının uygun ve etkili araçlarla yetişkinler kadar çocuklar tarafından da yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamayı üstlenirler” deniyor. Neyse ki bugünlerde İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi “Okulda Çocuk Hakları Eğitimi”ne başlıyor. İyi de insanın aklına takılıyor, Beyoğlu Belediyesi’nin sebil su ikramını bile geri çeviren okullar bu eğitim için kapılarını açacaklar mı?
Eski bir fotoğrafa bakıyorum, 1937’de çekilmiş. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda ellerinde pankartlarla yürüyor çocuklar. Kızlı, erkekli. Kara önlüklü, ak yakalı. Okunabilen pankartlarda şunlar yazıyor: “Bize mahsus bahçeler”, “hürmet”, “öpülmemek”, “sağlam ana- baba”, “azarlanmamak”, “yalnız yatmak...”
Bugünkü istatistiklere bakınca, okula aç giden çocukları düşününce çocukların bu istekleri ne kadar da masum, keyfe keder kalıyor.
YİTİK ÇOCUKLAR ÜLKESİ
Çocukların yaşadıkları sorunların hangisine değinelim: “sokak çocukları”, “çocuk gelinler”, “işçi çocuklar”, uyuşturucu ve kaçak sigara sattırılan çocuklar, suça sürüklenen çocuklar, yaşıt zorbalığına uğrayan, sağlıklı beslenemeyen, önlenebilir hastalıklardan ölen çocuklar, açlık sınırında yaşayan çocuklar, engelli çocuklar, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına, cinsel istismara uğrayan çocuklar, kendileri ile ilgili karar alma süreçlerine katılamayan, mesleki eğitim merkezi (MESEM) aracılığıyla bir gün okulda, dört gün işte olan, emeği sömürülen çocuklar, yitik çocuklar... Dahası var tabii, say say, yaz yaz bitmez. AVM’lerde bebek maması kilitleniyorsa geriye söylenecek ne kalır ki?
Bu yıl daha bitmeden 79 çocuk iş cinayetine kurban edilmiş. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) 2025 raporuna göre, yurdumuzda yoksul çocukların sayısı yaklaşık 10 milyon. Çocuk yoksulluğunda OECD ülkeleri içinde ikinci sıradayız. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2022 yılı verilerine göre; yılda ortalama 10 bin çocuk yitiyor. 11-17 yaş arasındaki 178 bin 834 çocuk ise yaralama, hırsızlık, uyuşturucu satmak, tehdit gibi suçlardan işlem görmüş.
Fazladan bir yıl eğitim bile çok önemliyken, 2 milyon çocuk örgün eğitimin dışındayken, zorunlu eğitim süresini kısaltmaya hazırlanıyorlar. Çünkü onlara okuyan, sorgulayan, eleştirel düşünen, neden-sonuç ilişkilerini doğru kuran, “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” çocuklar değil, boyun eğenler gerekli.
‘ÇOCUK OLMA HAKKI’ YOK OLUYOR
Nobel ödüllü James Heckman’a göre, okulöncesi eğitim için yatırılan 1 lira, 7-10 lira olarak geri dönüyor. Gelgelelim Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) “Adaletsiz Başlangıç” raporuna (2018) göre Türkiye “okulöncesinde eşitlik” açısından 41 ülke arasında son sırada.
Çocuklara, “Türkiye’de çocuk olmak ne demek?” diye soruluyor. İşte birkaç yanıt (2011):
“Çocukla çocuk olma, demeyin. Çocukların şifrelerini çözmek için biraz da çocukla çocuk olun.” - Eylül K. (4. sınıf)
“Türkiye’de çocuk olmak yoksulluktur.” - Doğukan B. (8. sınıf)
“Doğuda ve kız çocuğu isen erken yaşta evlenmektir.” - Buket Y. (8. sınıf)
Çocukların sorunları, haklarının çiğnenmesi, kurulan bu düzenden bağımsız değil. Çocuklarına değer veren uluslar yarınlarını güvence altına almış olurlar. Çocuklar sağlıklı, güvenli, barışçıl, özgür bir toplumda yaşarlarsa sağlıklı, güvende, barışçıl ve özgür olurlar.
Eduardo Galeano durumu, “Çocukların çocuk olma hakları her geçen gün daha fazla reddediliyor. Dünya zengin çocuklara para muamelesi yapıyor, paranın davrandığı gibi davranmayı öğrensinler diye. Dünya yoksul çocuklara çöp muamelesi yapıyor, çöpe dönüşsünler diye. Orta sınıftakileri televizyona bağlıyor, vakit henüz erkenken tutsak hayatını kader olarak bellesinler diye. Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler” sözüyle ifade ediyor.
RECEP NAS
EMEKLİ ÖĞRETİM GÖREVLİSİ