
Kıbrıslı Zenon'un, Raphael'in "Atina Okulu" tablosundan esinlenerek Pietro Ghigi tarafından yapılan, yaklaşık 19. yüzyıla ait gravürü (Londra Kraliyet Koleksiyonu Vakfı)
Stoacılar, Hedonistler ile Kiynikçilerin arasında bir yerde dururlar. Toplum tarafından şiddetle reddedilmeyecek akılcı ve uygulanabilir tezler ileri sürerler. Yani bir denge durumu onlarınki...
Temsilcisi, MÖ 4.yüzyılda yaşayan, 3. yüzyılda da ölen Kıbrıslı Zenon’dur. Zenon aslında çok zengin bir tüccardır. Atina’ya gemiyle mal götürürken gemisi batar ve iflas eder. Atina’ya ulaştığında artık hiçbir şeyi olmayan biridir. Büyük ıstırap içinde dolanırken yolu bir kitapçıya düşer. Orada bir kitaba rastlar; Zenefon’un Sokrates üzerine yazdığı bir kitaptır bu. “Bir kitap okudum hayatım değişti” sözü, tam da Zenon için söylenmiş gibi. Zenefon, Sokrates’in yanında dolaşan gençlerden biridir ve ona ilişkin yazmıştır. Zenon bu kitaptan çok etkilenir ve kitapçıya “Bu insan gibi biri var mı Atina’da? Ondan öğrenmek, öğrencisi olmak isterim” der.
O sırada Diyojen’in öğrencisi Krates tesadüfen oradan geçmektedir. Kitapçı hemen işaret eder, “İşte aradığın kişi o, peşini bırakma.” Zenon, Krates’in peşine düşer, onunla tanışır, derken öğrencisi olur ve kendini tamamen felsefeye verir. Zaman geçer, bir süre sonra bambaşka birine dönüşür. Sütunlarla örülü bir salonu okula çevirir, orada felsefe dersleri vermeye başlar. Yunancada sütun stoa demek olduğu için okula Stoa Okulu, okulun takipçilerine de Stoacılar denir.
ERDEMLİ VE İYİ İNSAN OLMAK
Bu felsefe diğer ikisine göre daha akılcı, mutedil ve uygulanabilir bir felsefedir denebilir. Diyojen’in birey söyleminin aksine onlara göre toplumda da özgürlük olanaklıdır. Bir “sosyal hayvan” olan insan toplumda yaşayacaksa bazı kurallara uyması gerekir. Bu durumda erdem ve huzur insana bağlıdır. Eğer iradesi dışında olanları akılcı bir biçimde yorumlarsa insan huzurlu olabilir. Nasıl ki Zenon, gemi kazasından sonra her şeyini yitirdiği halde tekrar huzuru yakaladıysa, onun gibi herkes her zaman huzuru yakalama şansına sahiptir.
Öte yandan Epiktetos gibi Stoacılar ise “güç ikiliğinden” bahsederek bazı şeylerin bizim elimizde, gücümüz dahilinde olduğunu bazılarının olmadığını söylerler. Gücümüz dahilinde olmayan şeyler için endişelenmek akıl kârı değil, çünkü zaten bir şey gelmez elimizden. Eğer gücün dahilinde ise gene endişelenme, çünkü senin elinde, yap o zaman ve huzura kavuş, endişelenme boşu boşuna... Bu takdirde iyi bir insan olmak da bizim elimizdedir. Çünkü tek bir amacı var insanın, o da erdemli ve iyi insan olmaktır.
Bir köle filozof olduğu halde, bir imparator filozof olan Marcus Arelius’un bile arkasından yürüdüğü Seneca’ya göre eğer bir şey erdemden uzaklaştırıyorsa tercih edilmemeli. Markus Arelius, “Mutlu yaşam için pek az şey gerekli; gereksinim duyduğunuz her şey içinizde ve düşüncelerinizde var” diyor.
Tercih edilen bazı şeyler insanı erdemden uzaklaştırmayan şeylerdir. Bazı zevkler, para, güç gibi bazı şeyleri ölçülü akılcı kullanılabilir. Bunları kullanarak daha iyi şeyler yapabilirsiniz ve erdeminiz daha etkili tecelli edebilir.
VE ZENON BÖYLE BUYURDU!
Zenon’un ulaştığı sonuca göre, yaşamda önemli olan hiç düşmemek değil, düştükten sonra kalkabilmektir. Ona göre, dışımızda gelişebilecek olayları biz belirleyemeyiz (ki insanın mutlu ya da mutsuz kılan da bu karşılaştığı olaylardadır) ama onlara karşı mücadele edebiliriz.
1. Bizi mutsuz eden şey, karşılaştığımız olayları nasıl yorumladığımız ve onlara karşı nasıl tutum aldığımızdır. Bu durumda mutluluk ve huzur dışsal olaylara bağlı değildir çünkü onlara hükmümüz geçmez. O halde mutluluk ve huzur içsel olana bağlıdır. Fiziksel rahatsızlıkların kaynağı nasıl ki fiziksel beden ve organlarsa düşünsel rahatsızlıkların kaynağı da ruhsal ve psikolojiktir (Yüzyıllar sonra Freud bunu dediğinde mistisizmle suçlanacaktı) ve biz düşüncelerimize yön verebiliriz.
2. Elimizde olanları istersek mutlu olabiliriz. İstekler küçükten büyüğe gitmelidir. Ulaşmayacağımız şeyleri istemek yalnızca mutsuzluk verir. Burada ruhun doyuma ulaşması ve insanın kendisini buna göre terbiye etmesi önemli. Çünkü istemenin bir sınırı yok. Sınırı olmayan istekler ruhu daima hasta eder.
Örneğin bir telefon çıkıyor onu alıyoruz, bir üst modeli çıkıyor hemen ona da koşuyoruz, (bunun adı, doyumsuz hedonist adaptasyondur). Moda insana değil para kazanana, kapitaliste uyarlanmış bir mekanizmadır. Bunu takip eden asla tatmin olmaz, tatmin olmayan da asla mutlu olmaz. Bu yüzden kapitalizm ruhumuzu yücelten şeylerle uğraşmaz, o bedenimizi pazarlamanın peşindedir, onun için doyumsuz hazzı harlar durur. Stoacılar bu noktada dengeyi savunur.
3. Hedonik çılgınlık ise ancak olumsuz canlandırma ile durdurulabilir. Elimizde olanı bir an yitirdiğimizi düşünün. O zaman ona elimizdeyken gereken değeri veririz ama genellikle bunu yapmayız. Ancak hastalıkta sağlığın, yoksullukta varsıllığın, yaşlılıkta gençliğin, esarette özgürlüğün kıymetini anlıyoruz, o zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Aşırılıktan, insan ruhuna ve bedenine aşırı gelecek her şeyden sakın diyor Zenon. Aşırı sevinç gibi aşırı mutluluk, aşırı korku gibi aşırı cesaret, aşırı istekler, velhasıl her şeyin aşırısı insan ruhuna zararlıdır. Suyun bile fazlası zehirlidir.
İsteklerin sonunun olmadığı gibi aşırılıkların da sonu yoktur. Bu yüzden olsa gerek Aristo, “Erdem Mesotestir”, “Mesotes ise dengedir” der. O halde aşırılıklara ket vurup, dengeli olabilirsek huzuru bulabiliriz, huzuru bulduğumuzda ise mutlu oluruz.
AHMET ÖZER
SEÇİLMİŞ ESENYURT BELEDİYE BAŞKANI