Türkiye birçok süreçten geçiyor.
Örneğin en temel süreçlerden birisi, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin, halk egemenliğinin, yargı bağımsızlığının, düşünceyi ifade, yayınlama, medya özgürlüğünün ortadan kaldırılması ve sivil darbe sürecidir.
CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ve halk tarafından seçilmiş CHP’li belediye başkanlarının tutuklanması bu sürecin göstergelerinden birisidir.
Gazetecilerin ve yazarların sık sık tutuklanması ve televizyon kanallarının kapatılması; “Gezi” kumpas “davasından” dolayı vatandaşların yıllardır tutuklu olması; HDP eski eş başkanları Selahattin Demirtaş’ın ve Figen Yüksekdağ’ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı biçimde yıllardır tutuklu kalmaları da, bu sürecin göstergelerinden birisidir.
Köktendinci ve laiklik karşıtı tarikatların, cemaatlerin eğitim sistemini, dernek ve vakıf örgütlenmesini, siyaseti, medyayı kuşatması, yine bu sürecin göstergelerinden birisidir.
***
Türkiye’nin geçtiği en temel süreçlerden birisi de, kamu kurumlarının siyasallaşması, bu nedenle devlet ile milletin karşı karşıya gelmesi ve bunun sonucunda ulusal birliğin ve ulusal güvenliğin büyük risk altına girmesi sürecidir.
Türk Silahlı Kuvvetleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı gibi ulusal güvenliği doğrudan etkileyen kurumların, seçmen desteği yaklaşık yüzde 25’e kadar düşen AKP’nin arka bahçesine dönüşmüş olması, bu kurumlarda kadrolaşmanın yıllardır, AKP’li olmak ölçütü üzerinden gerçekleşmesi, bu sürecin göstergelerinden birisidir.
Türkiye’nin geçtiği en temel süreçlerden birisi de, emperyalizmin teşvik etmesiyle, siyasetin, din, mezhep ve etnik kimlik üzerinden yürütülmesi ve bu yol üzerinden ülkenin, din, mezhep ve etnik kimlik temelinde parçalanma ve bölünme riskinin oluşması sürecidir.
***
Türkiye’nin geçtiği en temel süreçlerden birisi de, ekonomik ve sosyal adaletsizlik sürecidir.
Yaklaşık yüzde 20 işsizlik; çalışan kesimin yaklaşık yüzde 40’ının asgari ücretle geçinmesi; asgari ücretin ve emekli maaşının yoksulluk sınırının altında kalması; Türk Lirası’nın radikal biçimde değer kaybetmesi; resmi enflasyonun yüzde 40 ile yüzde 60 arasında seyretmesi, fiili enflasyonun yaklaşık yüzde 100’ü bulması; üretim ekonomisinin, tarım, sanayi, teknoloji alanlarında çökmesi ve büyüme hızının dibe vurması; cari açığın kapatılamaz hale gelmesi; vergi düzeninde adaletsizlik; gelir dağılımda dengesizlik; kamuda niteliksiz eğitim ve sağlık hizmetleri; ulusal ve doğal kaynakların özelleştirilmesi, kamu arazilerinin özelleştirilmesi ve imara açılması, bu sürecin göstergeleri arasındadır.
***
Türkiye’nin içinden geçtiği gerçek süreçler bunlar iken, AKP’nin, MHP’nin ve DEM’in, emperyalizmin dayattığı yapay ve ne olduğu belirsiz bir “süreci”, dinci, mezhepçi, ümmetçi, etnik kimlikçi bir paradigma içinde gündeme getirmeleri, Türkiye’nin üniter ve laik yapısına zarar verecek eylemler içine girmeleri ve bu doğrultuda Türkiye’yi aylarca, belki de yıllarca, bir TBMM komisyonuyla meşgul etmeyi planlamaları, boş işlerle uğraşmaktan başka bir şey değildir.
Bu sözde “sürecin” amaçlarından birisinin de, AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi ömrünü uzatmak, Türkiye’nin içinden geçtiği gerçek süreçlerin mimarı olan bir kişiyi iktidarda tutmak olduğu açıktır.
MHP’nin ve DEM’in bu “sürecin” bir parçası olmaları, onları da AKP ile birlikte dibe çekecek, kendi tabanları tarafından tepkiyle karşılanacak bir durumdur.
CHP, TİP, YRP, YYP gibi siyasi partilerin de bu “komisyonculuk” tuzağına düşmeleri durumunda, onlar da AKP’nin ve ABD’nin entrika anaforunda yok olup gideceklerdir.
Zaman, AKP’nin lehine değil, aleyhine işlemektedir. O nedenle, gelecekte var olmak isteyen herkes, AKP’den uzak durmak zorundadır!