Şekil olarak bakarsak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kimliği, sorumluluğu altında, sivil diktatörlükler sayılmazsa, aralıksız sandıktan çıkabilmiş dünyanın tek sivil iktidarını yaşıyoruz. Sandıktan çıkabilmiş liderlerin göreceli en uzun ömürlü olanları, bizimki gibi defolanmış, çaktırmadan otoriterleştirilmiş ülkelerde görülebiliyor olsalar da rekor sayılabilen örneklerinde on yıl kalabilmiş olanlar azınlıktadır.
Bizden esneklik, zekâ kapasitesi ile değişikliklere uyum sağlayabilmede öne çıkmış Demirel’in, gidip gelmeler içinde, en uzun ömürlü olabilenler arasına girdiği sayılabilir. Amerika’da “Dostum Trump”ın gidip gelebilmesinin o ülkeye özel nedenlerine bakmak gerek. Ülkemizde yaşayanların yüzde 90’lara ulaşan çoğunluğu için, 2002’lerden günümüze yaşanan yaşam kalitesi kayıplarının akıl almaz yakıcılığını, diplere vurmamızı nasıl açıklayabiliyoruz?
Dini inançlar sömürüsü, yolsuzluk, yoksunluk üzerinden kirli çıkar ittifaklarının kurulabilmesiyle, yaşatılan çıkar bağları yanılsamalarının, toplumun örgütlü bilinçlenme gücünü yıkan sonuçları. Bir sivil, bir askeri darbeler derken toplumdaki Cumhuriyet sürecinin katkılarıyla yerleşmiş haklar kazanımlarının, birikimlerinin eritilmesi. Bir önemli dünya çapında etken de Birinci, İkinci Dünya Savaşları toparlanmalarından günümüz dünyasına, bilim, teknolojideki gelişmelerin tersine olarak gerilere düşülmüş bir dönemin içinde, kıskacında olmanın sonuçları.
Yaşamak zorunda kaldığımız bu dibe vuruşun boyutlarını açıklamaya yetmiyor. En yaşamsal sorumuz ise nefes alabilmek, yaşayabilmek üzere çizmek zorunda olduğumuz yol haritamız. “Yaktıkları yangınlardan bile mal kaçırmalarına göz yumacak mıyız” sorusuna yanıt aramamız.
***
Güncel yaşamak zorunda kaldıklarımızdan, olumlu, olumsuz haberlerin, gelişmelerin, eylemlerin sonuçları üzerinden hızla düşünüp en kaba gelişmelerinin bütünlüğü içinde hızla karar vermek zorunda olduğumuz günlerin içindeyiz. Hızlı çekimle en çarpıcı son yaşanmışlıklar, Saray ittifakının ülkeyi 2000’li yıllardan günümüze sürüklemiş olmanın sonuçları, bedelleri üzerinden günah ve sevaplarını aklının ucundan bile geçirmeden, yerel seçim sonuçları üzerinden, kendi geçmiş seçmenlerinin tümü de içinde olmak üzere, halkımıza bedel ödetmeye kalkışması değil mi?
Kazanan belediye başkanlarını, çoğunluk elbette muhalefet, CHP’li olmak üzere cezalandırma operasyonlarını uygulama operasyonlarına girişmesi. Elbette hukuk içinde yapılabilecek bir iş söz konusu olamayacaktı. Dünyanın tek örnek en haksız hukuksuz hale getirilmiş başkanlık yetkileri, modelinin bile uymak zorunda olduğu kuralların, hak hukukun ayaklar altına alınması icraatları yıllardır yanlarına kalmış, kâr hanelerine yazılmıştı.
Bu giderek tırmanın haksızlık, hukuksuzluklarda adım adım yürüyebilmiş olmanın yakın günlere kadar geçerli olabilmesinin şımarıklığı, pervasızlığı cabası. Yerel seçimler kayıplarının şoku, öfkesi egemen, nasılsa her yapılan kâr hanelerine yazılabileceği üzerinden bir çizgideki siyasetleri tırmandıkça tırmandırıldı. O kadar çok birbirinin üzerine eklemlenen pervasızlıklar, hukuksuzluklardan örülen bir düzenin sonuna kadar işleyebileceği türünden bir inatçılık gündemde.
“İnatçılık” hafif bir sözcük oldu, bana sorarsanız “akıl tutulması” gibi bir pervasızlık söz konusu. Daha doğrusu bisikletin dönen tekerleklerini durdurduğu anda düşeceği duygusuna kapılınmış bir panik de olabilir. Ey akıl nereye takıldınsa aklını yitirmiş gibi yürüyenlerin akıllarına takıl. Bu ülkenin insanları sadece insan gibi yaşayabilmek, nefes alabilmenin derdindeler.