Barışı yürekten, umutla bekleyenlerin, kuşkusuz kaygılı beklentiler içinde yaşamak zorunda oldukları günlerin içindeyiz. Filistin topraklarında önceki gün yaşanan, İsrail’in kullandığı bombaların sonucu yine ölümler yaşanırken, yayınlara katılan uzmanların kaygılı değerlendirmeleriyle, kafam geçmişin acılı yaşanmış deneyimlerine kayıverdi. Öncelikle barışı sağlamak iddiasıyla garantör olarak dünya kamuoyunun karşısına çıkan, Amerikan Başkanı Donald Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklediği sorumluluklar da içinde olmak üzere, Filistin toprakları içinde, İsrail’in yaşatmış olduğu katliamların durmasını istemeyenlere insanoğlu denebilir mi?
Ülkemiz de içinde olmak üzere dünya ekranlarında söz alan uzmanların birleştikleri gerçekliğin başında, Hamas yöneticilerinin, kendi halklarının kadın, çocuklar da içinde olmak üzere en vahşi boyutları ile açlığa da mahkûm edilerek öldürülmeleri gerçeğinden yola çıktıklarının altını çizmekteler. Benzer söylemlerle, son günlerin en çok altı çizilen uzman görüşlerinde, Hamas yöneticileri, halklarının acılarını, akan kanlarını durdurabilmek üzere, kendilerini ateşe attıklarında görüş birliği içindeler.
Gelişmelerin sıralanmasına dikkat edilirse önce Hamas’ın ateşkesi kabul ilanı, önceki gece gündeme girdi. İsrail’in uyacağı kararın ise dün öğlen saatlerinden geçerli olmak üzere yürürlüğe gireceği duyuruldu. Acı olanı ise anlaşmaların tüm aşamalarının kabul edilmiş olması sonrasında bile önceki gün Filistin topraklarında İsrail’in akıttığı kanın sonucu ölenler, yaralananlar oldu. Dün İsrail’in geri çekilme uygulaması sürecinde görüntülü izlenen patlamaların ise yeniden kan akmaması amaçlı, bölgeye yerleştirilmiş İsrail patlayıcılarının imhası içerikli olduğu duyuruldu.
***
Tarihten, geçmişten, benzerleri yaşanmış gelişmelerden haberli olmayanlar için, kimi yaşanmışlıkların, aralarındaki benzerliklerin paylaşılması zorunluluğunun olduğunun da altını çizmek gerekmiyor mu? Öncelikle dünyayı yönetme sevdasından, 1., 2. Dünya Savaşlarından bu yana vazgeçemeyen ABD başkanlarını unutmamak gerekiyor. Benim yaşım gereği tanıklıklarımla ulaşabildiklerimin tarihleriyle altının çizilebilmesi için uzman arkadaşlarımın teknik yardımına gereksinimim oldu.

Belgede barışı sağlama sevdasıyla yola çıkmış Amerikan Başkanı George Bush 30 Ekim 1991 tarihinde Madrid Anlaşması’nı gerçekleştirmiş. Başkanlıktaki ömrü yetmemiş, barış anlaşmasını imzalama onuru 13 Eylül 1993 yılında Oslo’da Bill Clinton’a kalmış. Clinton’ın, dönemin İsrail Başkanı İzak Rabin, Filistin’in efsane lideri Yaser Arafat ile birlikte çekilmiş fotoğraflarını sizlerle de paylaşmak istiyorum. Dünya ölçeğinde umutlanmıştık.
Ne yazık ki imzadan bir yıl sonrasında, benim de gazeteci olarak tanıklık ettiğim, o dönemlerin çok popüler, gazeteciler yanında çok sayıda siyasetçi bilim insanının da çağrılı katıldıkları ünlü Taksim Oteli toplantıları vardı. Konuşmacı konuklarımızın biri İsrail’in barış örgütü başkanı adını anmsayamadığım profesör ile diğeri Filistin’in Ankara temsilcileriydi. Birlikte suya düşmüş barışın sorumlularını ararlarken şu çok düşündürücü anlamlı cümleyi paylaşmışlardı, tarafların bütün siyasi sorumlularını, liderlerini kapsar biçimde, “Ne yazık ki barış için yapılanlar çok az ve çok geçti” cümlesiyle noktalamayı seçmişlerdi.
Bugünden gerilere baktığımda o tarihlerin akıtılmış kanlarının, öncelikle açlık, kadın, çoluk çocuk ölümleri boyutları ile daha bir hafif kaldığı duygularım daha bir baskın gibiydi diyesim geliyor. Bugünlere dönük dersler çıkarabilir miyiz?