Üstün Dökmen

Tarihte ve günümüzde randevu

02 Ekim 2022 Pazar

Her şey gibi randevu kavramı da toplumların değişim süreçleri içinde anlam ve işlev değişikliğine uğramıştır. Bu yazıda randevu kavramının iş dünyasında, toplumsal ilişkilerde ve devlet yönetiminde dünden bugüne nasıl bir serüven yaşadığı tartışılacaktır.

İŞ DÜNYASINDA RANDEVU

Toplumların yapıları karmaşıklaştıkça, üretim mekanizmaları çeşitlendikçe, randevu verme olmazsa olmaz haline gelmiştir. Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla kırsal kesimde iki farklı köyde oturan büyükler şöyle randevulaşırlardı: “Ne zaman geleyim?” derdi birisi, diğeri ise “Salı gel” derdi mesela. Bunun anlamı, salı sabahı erken saatler ile akşam ezanı arasında herhangi bir saatte gelebilirsidi. Saat belirtmek gereksizdi. Şehirlerdeki hızlı çalışma temposunda ise böylesine geniş zamanlı randevular verilmez, saat belirtilirdi.

Randevu verme, bir zorunluluk olmanın yanı sıra iş dünyasında bir statü simgesi de sayılmıştır. Bir incelemeye göre unvanları yükselen çalışanların, hem masaları hem de imzaları büyüyormuş ve alt kademedeki çalışanların bu kişilere ulaşmaları zorlaşıyor, ancak randevu ile mümkün oluyormuş. (Açık kapı yöneticilik anlayışı yeni ortaya çıkan ve yaygın olmayan bir yaklaşımdır.)

Kamuya hizmet veren ofisler randevu vermek zorundadır, ancak o anda randevu defterleri boş olan bazıları, çevreye “Doluyuz” izlenimini vermek için bir gün sonrasına randevu verirler. Bu da randevunun bir statü ve reklam aracına dönüştürülmesidir.

ÖZEL YAŞAMDA RANDEVU

Geleneksel yaşam tarzımızda komşular birbirlerine çat kapı tabirine uygun şekilde gidip gelirlerdi; önceden haber vermeden gitmek doğaldı. Randevudan söz etseniz yadırgarlar hatta küserlerdi. Yakın zamanlara kadar Anadolumuzun çeşitli illerine, kasabalarına tayin olunan kadın öğretmenleri komşuları, yalnız kalmasın düşüncesiyle, sıcak bir samimiyetle, randevusuz bir şekilde sık sık ziyaret ederlerdi. Zamanla bu öğretmenlerin evde de çalıştıklarını, ders hazırlamak, sınav kâğıdı okumak zorunda olduklarını öğrendiler, randevu alıp gitmeye başladılar, yeni komşuluk düzeni doğdu.

Randevu verme, zorunluluk dışında da özel yaşamlarda bazen bir statü göstergesidir. Bir zamanlar Batı’daki balolarda genç hanımların ellerinde “date defteri” denilen küçük birer randevu defteri bulunurdu. Kendisini dansa kaldırmak isteyen bir erkekle aslında hemen dans edebilecekken “Defterime bakayım” diyerek yarım saat sonrasına randevu vermek bir dönem çok havalı sayılmıştı.

YAŞLILARI NASIL ZİYARET ETMELİ?

Tüm canlılar, en çok da insanlar olabilecek şeyleri tahmin ve kontrol etmek isterler. Tahmin ve kontrol mekanizmaları uzunca bir süre engellenen canlıların ruh sağlığı bozulur. Bu görüşten hareketle huzurevlerindeki yaşlılar üzerinde -etik açıdan doğruluğu tartışmaya açık- şöyle bir araştırma yapılmıştır: Birinci gruptaki yaşlılar, kendilerini ziyaret edecek gençlerin hangi gün, hangi saatte geleceklerine karar vererek bir liste oluşturmuşlardır, gençler bu listeye uygun şekilde ziyarette bulunmuşlardır. Bu grupta kontrol ve tahmin yaşlının elindedir. İkinci gruptaki gençler ise yaşlıları ne zaman ziyaret edeceklerine kendileri karar vermişler, yaşlılara sadece ziyaret zamanını bildirmişlerdir. Bu grupta kontrol ziyaretçilerin elinde, tahmin ise yaşlının elindedir. Üçüncü gruptaki gençler ise ziyaret listesini kendileri hazırlamışlar, ne zaman ziyaret edecekleri konusunda da yaşlılara bilgi vermemişlerdir. Bu gruptaki yaşlıların ziyaretleri ne tahmin ne de kontrol etmeleri mümkündü. Huzurevi ziyaretleri bu şekilde uzunca bir süre sürdüğünde birinci gruptaki yaşlılar beden sağlığı ve duygusal doyum açısından maksimum fayda sağlarken, bu grubu ikinci grup izlemiş, üçüncü gruptaki yaşlılar ise yapılan ziyaretlerden en düşük düzeyde fayda sağlamışlardır.

Bu bilgiye dayanarak şu sonucu çıkarabiliriz: Ayrı yaşadığımız anne babalarımıza ve diğer büyüklerimize, sürekli sürpriz ziyaretler yapmak uygun değildir. Yüzde yüz onlara tabi olamasak bile, onlarla birlikte belirlediğimiz tarihlerde ziyaret etmeliyiz onları. Böylece ziyaret konusunda tahmin ve kontrol onların da elinde olacaktır. Şüphesiz arada bir de sürpriz ziyaretler yapılabilir.

OSMANLI RANDEVU VERİR MİYDİ?

Sanırım askeri ve ekonomik açıdan güçlü olduğu dönemde Osmanlı’nın kendisine gönderilen elçilere randevu vermek gibi bir derdi yoktu. Gelen elçiler, huzura kabul edilmeden önce Payitaht’a aylarca bekletilirdi. İmparatorluk, gücünü kaybedince bu elçi bekletme geleneği de kayboldu. Aslında kendilerini güçlü hissedenlerin zayıf algıladıklarını bekletmeleri olayına her çağda rastlamak mümkündür. Günümüzde Avrupa Birliği, kimi başvuruları anında kabul ederken kimi adayları yıllarca bekletmektedir. Tarih boyunca Rus devlet başkanları ise zaman zaman ziyaretçilerini kasıtlı olarak randevu verdikleri saat geçtikten sonra kabul etmişlerdir.

Osmanlı’da randevu vermeme alışkanlığı bir başka alanda da yaygındı. Özellikle Yükseliş Devri’nde padişahlar nereye sefere çıkacaklarını önceden söylemezlerdi. Fatih’in, “Seferin nereye yapılacağını sakalımın bir tek teli bile bilse tümünü keserdim” dediği rivayet edilir. Yani Osmanlı’da “Bir gece ansızın gelebilirim” şeklinde, muğlak bir randevu, bir ön uyarı yoktu. Habersiz saldırırdı Osmanlı ve kazanırdı. Eski Türklerin tabiriyle baskın basanındı; atalarımızda da, “Size baskın yapacağız” deme âdeti yoktu. Aslında sefere çıkılacağını önceden ima etmek hem başarıyı riske sokar hem de ima eden tarafın sefere çıkmaya pek de niyeti olmadığını gösterir.

STALİN’İN RANDEVUSU

Tarihte randevulu savaşlar enderdir. Osmanlı’ın son elli yılında Çarlık Rusya, Erzurum’a üç defa ani baskınla girdi. II. Dünya Savaşı sonrasında Stalin ise birden bire Kars’ı almak istediğini söyledi. Gerçekten almak istese ataları gibi gelip alırdı. Niçin böyle yaptığı konusunda -doğruluğu tartışmaya açık- bir hipotezim var. Muhtemelen Yalta’da üç lider Türkiye’nin ABD’nin etki alanına girmesine karar verdi. Ancak İnönü buna yanaşmadı. Stalin gizli müttefiğine yardım amacıyla Kars’ı, Boğazları istediğini söyledi, biz de 1952’de telaşlanıp NATO’ya girdik. Böylece matlup hasıl oldu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yalan toplumu ve annem 1 Aralık 2024
Çocuk ve yalan 24 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları