Bazen yalnızca bir görüntü, bir söz, bir an tüm algımızı şekillendirir. Peki neden bazı siyasetçileri gözümüzde büyütür, bazı kitapları ilk sayfada bırakırız? Sosyal psikolojinin “halo etkisi” kavramı, önyargılarımızın, medyanın ve algı yanılsamalarının davranışlarımızı nasıl yönlendirdiğini gösteriyor.
Bu yazıda bazı nesnelerin, fikirlerin, bazı kişilerin, bazı siyasetçilerin niçin sevildiğini ve bazılarının niçin sevilmediğini sosyal psikolojideki halo etkisi kavramı çerçevesinde tartışacağım.
“Halo etkisi” veya “Hale etkisi” denen bir zihinsel işleyiş vardır. Bu kavrama göre bir insana, bir kuruma veya bir fikre ilişkin olarak başlangıçta bir izlenim edindikten sonra bu izlenimi onun tüm özelliklerine genelleriz. Söz gelişi, bir kişiye veya nesneye yönelik olumlu bir izlenim edinmişsek bu şeyin diğer tüm özelliklerini olumlu, olumsuz bir izlenim edinmişsek tüm özelliklerini olumsuz olarak algılarız.
Halo kelimesi ışık çemberi veya ayın etrafındaki hale kelimesinden gelmektedir. İnsan zihninin işleyişindeki halo etkisi yüzünden insanlara ve nesnelere yönelik sonraki izlenimlerimiz ilk izlenimimizden etkilenir. Çoğunlukla ilk izlenimlerimizin tutsağı oluruz. Bir insan diğer bir insanı başlangıçta “güzel” veya “yakışıklı” olarak algılamışsa az sonra onun bütün davranışlarını olumlu olarak algılamaya, kusurlarını görmemeye başlar. Bazı kişilerin eşleri için “Evlenince değişti” demelerinin nedenlerinden birisi bu olabilir. Bazen de insanlar birisi için “Bir davranışını gördüm çizdim üstünü” derler. O kişinin bir davranışını olumsuz olarak gördükten sonra artık olumlu davranışlarını bile olumsuz olarak algılamaya başlarlar.
Halo etkisini 1920’de Thorndike tarafından genel izlenim yaratma eğilimi olarak tanımlanmıştı. İnsanlar genel izlenim yaratarak tahmin etme ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar.
İnsanlar bilişsel açıdan cimri varlıklardır, ilk izlenimlerinden yola çıkarak birilerini, bir görüşü şablonladıktan sonra yeni veri toplayıp bu şablonunun doğru olup olmadığını test etmeye çalışmazlar. Seçici algılama yoluyla ilk şablonlarını doğrulayan verileri kullanırlar, görüşlerini gözden geçirmeleri gerekmez.
BAY K
Daha önce de sözünü etmiştim, Brecht’in bir tiyatrosunda Bay K “Ben yeni bir adamla tanıştığımda kafamda adamın krokisini çizerim, sonra da onu ona benzetirim” der. “Krokiyi mi adama benzetirsin?” diye sorarlar “Hayır adamı krokime benzetirim” diye cevap verir. Sanatçının yazdığı bu replikler halo etkisini açıklama konusunda da geçerlidir. İnsanlar bir şey hakkında (bu bir kişi olabilir, fikir olabilir) ilk krokilerini, ilk şablonlarını oluşturduktan sonra bunu test etmek yerine bu ilk izlenimi güçlendirmeye çalışırlar.
MEKRUH SU
Bir gazete haberi okumuştum, bir teyze iki eline su dolu iki ibrik almış güçlükle taşımaktadır. Yanında bir araba durur teyzeyi arabaya davet ederler. Teyze memnun olur, dualar eder. Araba teyzeyi evine kadar götürür, inince teyze arabadakilerin kim olduklarını sorar. Bir araba dolusu siyasetçidir bu kişiler, partilerinin adlarını söylerler, teyze ise o partiyi hiç sevmemektedir. Suyu yere dökerek “Ben bu suyla abdest alacaktım, şimdi alamam, mekruh oldu” der.
SİYASETTE HALO ETKİSİ
Halo etkisi pek çok alanda ortaya çıkar. Eline ilk kez ağırca bir kitap alıp anlamakta zorlanan birçok kişi bu kitabı bırakır, anlayabileceğim başka kitaplara bakayım demez, kitaplardan uzak durur. Az okuma ile halo etkisinde kalma arasında ilişki olduğunu düşünebiliriz. Az okuma önyargıyı artırır. Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen kitap miktarı yılda yüz dolarken ülkemizde bu miktar bir dolardır.
Yapılan araştırmalara göre gerek işe alımlarda gerekse siyasi liderlere bağlanmak söz konusu olduğunda uzun boylu erkekler tercih edilmektedir. Uzun boylu erkek lider bir de iyi konuşuyorsa bazılarının sevdiği bir lider olur, artık onun diğer pek çok davranışını olumlu algılanır. Cam tavan etkisi kadınları engeller, ağzı laf yapan uzun boylu erkekleri engellemez.
Tüketici, reklamı çok yapılan ürünlerin daha iyi olduğunu düşünür. Seçmenler ise televizyona daha sık çıkan siyasetçilerin daha doğru söylediklerine inanır. Bütün bunlar birer algı yanılmasıdır. Bu konuda bir öz analiz yapmak isterim.
TV’DE BEN
Yıllar önce ilginç konuşmalar yapar, esprili konferanslar verirdim. İzleyenler kısmen beğenirlerdi. Ancak ne zaman ki televizyonlarda “Küçük Şeyler” programını yapmaya başladım, aynı şeyleri anlattığım halde toplumda popülerliğim arttı, herkes çok beğenir oldu. Akrabalarımın gözünde bile değer kazandım, sözümü kesmez oldular, “Herkes dinliyor biz de dinleyelim” dediler.
Kıssadan hisse, insanlar bir şeyin gerçek değerini araştırmak yerine, ilk izlenimlerinin etkisinde kalarak, fiziksel özelliklere odaklanarak, medyadan etkilenerek fikir sahibi olurlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilirler.