İnsan elinden çıkan maddi olan ve olmayan tüm kültür ürünlerinin belirli amaçları vardır. Tüm eşyalar, kanunlar, gelenekler belirli amaçlarla ortaya konmuştur. Söz konusu amaçları görünenler ve görünmeyenler olarak ikiye ayırmak isterim.
Örneğin “Oyuncakların amacı nedir” veya “Oyuncaklar kimin içindir” diye sorduğumuzda ilk cevap, “Oyuncaklar çocuklar içindir, onların eğlenmeleri ve gelişmeleri amacıyla yapılır” şeklindedir. Ancak oyuncak sektörü söz konusu olunca oyuncakların biraz çocuklar biraz da onları üretenler ve satanlar için olduğunu düşünebiliriz.
Bir bale kursu biraz çocuklar içindir, biraz gençliklerinde balerin olamamış anneler için, biraz da bu kursu verenler içindir.
Tarım, başlangıçta insanlar, yani üretenler ve aileleri içindi. Giderek tarım toprak ağaları ve aracılar için de yapılmaya başlandı. Bu yüzden tarladaki üretici beş lira kazanırken market sahibi bunun 10 katını kazanır oldu. Günümüzde kullanıcılar internette keyifli vakit geçiriyorlar ancak bu alanda para kazananlar ve algoritmalar sayesinde milyonları yönlendirenler, herhalde daha fazla keyif alıyorlar. Bu durumda dijital dünyanın kullanıcılar için mi yoksa onu yönetenler için mi olduğuna karar vermek güçtür.
KANUNLAR KİMİN İÇİNDİR?
Kanunların kimin için olduğunu sorduğunuzda klişe cevap, “Kanunlar hak, hukuk, adalet içindir” şeklindedir. Kanunların önemli bir amacının bu olduğu düşünülebilir fakat pratikte bu amaçtan çoğunlukla sapılır.
Bir devletin kanunları söz konusu olduğunda bu kanunların üç temel şey için mevcut olduğunu düşünebiliriz. Birincisi, kanunlar onları yapanlar ve ülkeyi yönetenler içindir. İkinci olarak “kanunlar kanunlar” içindir görüşü vardır. Üçüncü görüş ise kanunların insanlar için olduğu inancıdır. Bir anlamda kanunların nasıl kullanılacağı konusunda üç odak noktası vardır. Sıralayalım.
Kanunlar yapanlar ve yönetenler içindir: Tarihte birçok kanun yapıcı ve onları uygulayan yönetici kanunların kendi çıkarları için olduğunu düşünmüştür. Diktatörlük etmek ve toplumu sömürmek isteyen yöneticiler kanunların gerek yapılışında gerekse uygulanmasında kendi esenliklerini ön plana alırlar, kanunları uygulayan yargıçları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirerek kanunsuzluğa iterler. (Cromwell bunu yapmıştır.) Kanunların onları yapan kişilere hizmet etmesi gerektiği inancı Shakespeare’in, “IV. Henry” isimli eserinde kinayeli bir şekilde ifade edilmiştir.
Bu eserde kraliyet ailesine mensup üç genç bir şey yapmayı düşünürler ancak gençlerden birisi bunun ülke kanunlarına aykırı olduğu söyler. Diğeri ise “Bu kanunlara bizim uymamız gerekmez, bunları biz halkı kontrol etmek için yaptık” der. Aynı anlayış günümüzde de sürmektedir, Shakespeare bu yüzden klasiktir.
“Anayasayı bir defa delmekle kıyamet kopmaz” anlayışı kanunları hiçe sayan bu bakış tarzının ürünüdür.
Kanunlar kanunlar içindir: Kanunların üstünlüğünü savunan bu bakış tarzı başlangıçta kulağa hoş gelmektedir fakat gerekli esneklikten yoksundur. Bu bakış tarzı, “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” anlayışına zemin hazırlar, vatandaşın esenliğini ikinci plana atar. Oysa belli durumlarda yargıcın insanları kanunlardan üstün tutabilmesi, inisiyatif kullanması, vicdanını devreye sokması tercih edilir.
Kanunlar insanlar içindir: Kanunların kanunlar için olduğunu düşünen bir yargıç kanunları esnetmez, inisiyatif kullanmaz. Ancak kanunların insanlar için olduğu fikrine sahip bir yargıç yasaya yüzde 100 bağlı kalmaya çalışmaz, suçlu bile olsa kişinin yararını da toplumun yararı kadar düşünür. Bu yüzden olsa gerek 1980’li yıllarda çocuk mahkemeleri yargıçlarının çocuk sahibi olmaları şartı konulmuştu. Diyelim ki 15 yaşında bir ergen A cezasını hak eden bir suç işlemiştir. Eğer yargıç evinde 15 yaşında bir ergenle uğraşıyorsa bu çocuğun cezasını, ceza değil, bir telafi mekanizması şekline dönüştürmeye çalışır.
Bir zamanlar vitrinden baklava çalan 15 yaşındaki bir ergene normal hırsız muamelesi yapılması toplum vicdanını rahatsız etmişti. Para çalmayan, sadece baklava çalan çocuğa insanı kanunlardan üstün tutan bakış tarzıyla bakılması daha adil bir davranıştır.
Sonuç olarak kanunların üstünlüğünü kabul etmek elbet de gereklidir ancak “İnsanlar kanunlar için vardır” mantığı sağlıklı değildir, gerektiğinde kanunların insanlar için olduğunu hatırlamakta yarar vardır. Bir şirkette çalışan mavi yakalının akşam evine iki elma götürdüğü anlaşılmış. Bir yönetici kanunlara göre bu çalışanın işten atılması gerektiğini savunmuş, bir diğeri ise “Ona bir kasa elma verelim, çocuklarıyla yesin” demiş.
Ne kadar kanun, ne kadar insan olmalı? Bu konu tartışılabilir. Fakat kanunların onları yapanlar ve ülkeyi yönetenler için olduğunu düşünmek, adaletsizliktir, ahlak dışıdır.