Yarın yine 10 Kasım. Her 10 Kasım, bir açıdan onu bizden biraz daha uzaklaştırıyor ama bir açıdan da onu bize daha çok yaklaştırıyor. Her 10 Kasım’da onu daha iyi hatırlıyoruz ve anlıyoruz.
GÖNLÜMÜZE AKTI
Bir canlı hayatını kaybettiğinde öldüğü söylenir. Ülkemizde çoğunluk bu ifadeyi insanlar için kullanmak istemiyor, “öldü” yerine “vefat etti” demeyi tercih ediyor. Ancak vefat kelimesi yanlış kullanılmaya başlandı. Pandemi döneminde öldü ifadesinin kibar olmadığı düşüncesiyle basında vefat kelimesi kullanıldı, “Bugün 200 vefat var” dendi. Bu kullanım dil açısından hatalıdır. “Kazada üç vefat var” denmez, “üç ölü var” veya “Üç kişi vefat etti” denir. Sonuçta vefat kelimesi, bence yanlış kullanımla yıpratılmış oldu. Yeni bir ifade arayışına giriştim.
Baktım ki tasavvuf kültüründe, Bektaşilikte öldü demek yerine “Gözümüzden gönlümüze aktı” deniyor. Bu ifadeyi ilham verici buldum, ben de bugün Atatürk için “O 10 Kasım’da gözümüzden gönlümüze aktı” demek istiyorum. Varlığı gönlümüzde, yaptıkları aklımızdadır.
İLKLERİN LİDERİ
O birçok şeyi dünyada ilk kez yapan liderdi. Örneğin yendiği düşman askerlerinin annelerine, (Anzaklı annelere) onları teselli eden bir mektup yazmıştı. Eline tebeşir alıp milletine okuma yazma öğreten ilk devlet başkanıdır. Ülkesinin kadınlarına dünyada ilk kez seçme ve seçilme hakkı vermişti. Dünyanın ilk kadın mühendisi, dünyada ilk köprü inşa eden kadın Sabiha Rıfat Hanım, onun desteğiyle ortaya çıkmıştı. Çocuklara dünyada bayram hediye eden ilk liderdir. Kızının, manevi kızının elinden tutup ciddi toplantılara giden ilk ve son dünya lideridir. O mayo giyip denize giren ilk devlet başkanıdır. ABD başkanı Wilson onu örnek alıp mayo ile Hudson Irmağı’na girmişti.
SON 29 EKİM’İ
10 Kasım’dan söz edildiğinde her defasında iki olay gelir aklıma. Birincisi onun son 29 Ekim’i, ikincisi ise milletinin onu uğurlamasıdır.
Atatürk, 15 yıllık cumhurbaşkanlığı sürecince 14 Cumhuriyet Bayramı’na katıldı ancak 29 Ekim 1938’deki bayrama katılamadı. Çünkü hastaydı, 46 kiloya düşmüştü, yürüyemiyordu. Dolmabahçe Sarayı’ndaki salonda yatıyordu. Kuleli Askeri Lisesi öğrencileri Taksim’deki törenden vapurla okullarına dönüyorlardı. Dolmabahçe’nin önünde vapurlarını durdurdular, güverteye çıkıp “Ata’mızı görmek istiyoruz!” diye bağırmaya başladılar. Atatürk duydu “Beni kaldırın” dedi. Kaldırıp giydirdiler. Kan ter içinde kaldı. Pencerenin önündeki koltuğa taşıdılar. Eliyle gençleri selamladı. O an gençler adeta çıldırdılar; postallarını çıkarıp Boğaz’ın soğuk sularına atladılar, Ona doğru yüzmeye başladılar.
O gün ağabeylerimiz ona doğru yüzdüler; bugün biz milletçe ona doğru yüzüyoruz.
MİLLETİN ONU UĞURLAMASI
O, 10 Kasım’da gözümüzden gönlümüze aktıktan sonra tabutu Dolmabahçe’nin önünde yapılan katafalka kondu. Katafalkın önünden -içlerinden annemin de bulunduğu- İstanbul halkı defalarca ağlayarak geçti. Sonra bir ikindi vakti Yavuz Zırhlısı Atatürk’ün tabutunu Dolmabahçe’den aldı. Yavuz beş dakikada bir top atıyordu, İstanbul ağlıyordu. Yavuz, Atatürk’ün tabutunu İzmit’teki trene götürdü. Bu tren Atatürk’ün yurt yolculuklarını yaptığı trendi.
Tren akşam İzmit’ten yola çıktı. Matem treniydi, tüm kompartımanları karanlıktı, sadece Atatürk’ün tabutunun bulunduğu kompartıman aydınlatılmıştı ve dört general ellerinde kılıçları tabutun çevresinde saygı nöbetindeydiler.
Tren Atatürk’ü son kez Eskişehir üzerinden Ankara’ya götürüyordu. Türk köylüsü, kimseden emir almadan, kimse tarafından organize edilmeden saatlerce yürüyüp demiryolunun iki yanına dizilmişti. Ellerinde gaz lambalarının haznesi vardı, lamba kısmı yoktu. Tren ufuktan görünür görünmez haznelerdeki gazı toprağa döktüler, ateşler yaktılar. O, düşmanlardan kurtardığı çatlamış Anadolu toprakları üzerindeki son yolculuğunu, Türk köylüsünün yaktığı ışıklar, nurlar içinde yaptı.
2000’li yıllarda Mustafa’nın küçükken karanlıktan korktuğu, bu yüzden annesine gaz lambasını kısık yaktırıp baş ucuna astırdığı iddia edildi. Olabilir, hepimiz küçükken karanlıktan korktuk. Ancak şu inanılmaz denk gelişe bakar mısınız, karanlıktan korkan çocuğu milleti son yolculuğunda karanlıkta göndermedi.
O gönlümüzde hep aydınlıklar içinde yaşayacaktır.