ABD ortaklığının sonu

22 Aralık 2018 Cumartesi

Bugün yaşadıklarımız, Wilson ilkelerinin arkasına sığınan Sevr Antlaşması’ndan bu yana yaşanan bir kanlı sömürgecilik öyküsünün devamıdır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı arkadan vuran ayaklanmalardan tutun, Şeyh Sait isyanına değin hepsinde sömürgeci çakallığının dişleri vardır.
Türkiye, yaklaşık 40 yıldır da, on binlerce yurttaşının canını ve malını yongalayan bir örtülü savaşa itildi.
Ölümlere ve yıkımlara yol açan o hançer, 1 Mart tezkeresi ile neredeyse Türkiye’nin sırtına saplanacaktı.
Recep Tayyip Erdoğan başbakan olur olmaz; Irak’a “demokrasi getirme” bahanesiyle ABD askerinin Türkiye’de, özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde konuşlandırılmasını öngören tezkereye onay vermişti.
1 Mart tezkeresi, CHP’nin önderliğinde TBMM’de reddedilmeseydi, bugün tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Güneydoğu Anadolu da büyük olasılıkla bir ABD mandası altında olacaktı.
ABD’nin sınırımızdaki son girişimleri, Irak’ın kuzeyindeki manda yönetimini, istikrarsızlaştırarak parçaladığı Suriye üzerinden Akdeniz’e uzatmayı amaçladığı biliniyor.
Hem Irak’ın işgali sırasında, hem de Suriye’nin parçalanması sürecinde ABD’nin oyunlarına ortak olanın AKP iktidarı olduğu da bir gerçek.
Dolasıyla, saraydan yükselen Amerika karşıtı bağırış çağırış hiç de inandırıcı değildir.
AKP’nin tutumunu anti-emperyalist bulan yandaş yorumlarına gelince...
Gülüp geçilecek türden masallardır.

İnsancı yel, küreselleşmecileri yenecek
Emperyalist küreselleşme çağı, ulusları böldü, sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırırken emeği ulusal sınırlara hapsetti.
Uygarlığın getirdiği tüm insancıl kazanımları birer birer eritti.
Sosyal adalet yerini rekabetçi eşitsizliğe bıraktı, sosyal devlet de liberal zorbalık aygıtına dönüştü. Emek sömürüsü ile birlikte işsizlik yükselişe geçti. İnsan haklarına duyarlılığı ve demokratik yapıları ile övünen ülkelerin yönetimleri popülist, etnikçi, tutucu, hatta ırkçıların eline geçti.
Batı uygarlığı, yeni Ortaçağ’ın pençesine düştü.
Bu süreçte, toplumsal dönüşümlerin anayurdu olan Fransa, kötücül bir ur gibi dünyayı sayan emperyalist küreselleşmenin dayatmalarına başkaldıran eylemlere sahne oldu.
Tıpkı 1789’daki gibi, Bastille’in kapıları bir kez daha özgürlüğe aralanmış gözüküyor.
Özgürlük, kardeşlik, eşitliğin esintileri yeniden insancı yelle birlikte tüm atmosfere yayılacaktır.
Epeydir “Başka bir gelecek olasıdır” umudunu dillendirenler haklı çıkacak, hoyratlık, kabalık ve zorbalık yenilecektir.
İnsanlık yeniden doğuş ile mutlaka buluşacaktır.

Siyasetçi cezalandırılmaz!
Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, olağanüstü hal döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile savunma mesleğine ve savunmanın kapsamına kısıtlamalar getirilmesine olanak sağladığı gerekçesiyle, avukat olarak kayıtlı bulunduğu Yozgat Barosu’ndan sicilinin silinmesi için bir başvuru yapılmıştı.
Avukat İsmail Sami Çakmak’ın başvurusu, tam iki yıl sonra Adalet Bakanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü tarafından reddedildi.
Gerekçeye bakarsanız, Bozdağ’ın eylemi, avukatlık mesleği ve mesleğin icrası ile ilgili değilmiş!
Nedense, yurttaşlara ya da onların haklarına verilen zarardan dolayı bir siyasetçinin kılına dokulduğuna tanık olmayız biz bu ülkede.
Konya hızlı treninde son yaşanan ölümlü kazada da suç makasçılara, şuna, buna atılacak.
Yurttaşlar, öldüğü ile kalacak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları