‘Ben devletim köleleştiririm’

24 Ağustos 2019 Cumartesi

12 Eylül’ün ülkemizin kazanılmış, geliştirilmiş, yerleşik, demokrasi, insan hakları, sendikal haklar, sosyal devlet, örgütlenme, bağımsız yargı, düşünce.. yaşamın her alanına yönelik haklar yıkımını kalıcı belgelerle tarihe bırakmak üzere sevgili Uğur Cankoçak’ın, Yazarlar Kooperatifi aracılığı ile kalıcı çabalarından söze girmek istedim.. “Ben devletim...” başlığı ile yayımlanan dizide tanıklıklara dayalı birbirinden çarpıcı anılar, belgeler vardı...
Ülkemizin, kurtuluş, kuruluş savaşları kazanımları, Atatürk devrimleri, laik Cumhuriyet kazanımlarına, 1961 Anayasal, ardından gelen bir dizi yasal haklar kazanımlarının açılımında, aydınlanmacı toplumsal birikiminin patlamasıyla yaratılan hızlı sıçramalarda, 1960-70’li yıllar kesintisiz kazanımlar süreciydi.. 12 Mart askeri darbesi, küresel, emperyal güç odaklarının desteğinde toplumsal örgütlülükleri püskürtme, çağdaş uygarlığı yakalama yarışında Türkiye’nin arka bahçeye doğru çekilmesi operasyonuydu.
Yetmedi, toplumsal birikim, bilinçlenme, örgütlenme alışkanlıkları baskın çıkınca, daha uzun soluklu provokasyonlarla yaratılan zikzaklar içinde 12 Eylül askeri darbesi günlerine gelindi. Sıcak günlerin çok ağır bedellerinin yangınında on binlerle, kuşkusuz sendikalar, basın, düşünce, tüm halktan yana sol siyasal, toplumsal örgüklenmelerin, kalıcı eritilmeleri acımasızlığında ağır işkenceli, hak-hukuk gasplarının sıradanlığında... Keskin sonuç almadaki ince planlar çok da dikkat çekmemişti.

***

Sınıf, hak, aydınlanma, sol siyasal örgütlenme gücü bilincinin yıkılabilmesi telaşında, başta sol siyasal-sendikal-güçlü toplumsal örgütlenmelerin, aydınlanmacıların üzerinden silindir gibi ezilerek geçilmesinin ötesindekilerin ayırımına, anlamlarına yeni yeni ulaşabiliyoruz. Kuşkusuz en acil, sermaye ile emperyal ortak çıkarlar adına 24 Ocak kararlarının uygulanabilmesinde sağ iktidarlar ittifakı, Demirel hükümeti deneyimleriyle de sabit yetmediğinden, daha doğrusu tabana yayılmış toplumsal örgütlülükleri toptan ezemediklerinden, 50 binler üzerindeki işkenceli, ağır koşullu yargılamaların da yetmeyeceği öğrenilmişti.
Özal simge paraşütle işveren örgütlülüğünde, 12 Eylül cunta yönetiminin danışmanlığına geçtikten sonra, hızlı adım atışlarında 12 Eylül Anayasası, ağır sendikal haklar, düşünce, örgütlenme yasakları da yeterli görülmemişti. Sağ örgütlülüklere manevi katkı olarak siyasal İslamın, cemaatlerin sokulmasında, zorunlu din dersleri ayrıntıymış. Şimdilerde en çok desteklenmesinin doğal nedenlerinin içinde Amerikancı, evangelizmin paraleli kimliği ile bağlantılı Gülen cemaatine, kamuya geçiş kapılarının hangi boyutlarda açılabildiğini, 2002’lerde beraber girilen yolları ayrıldıktan, hele de 15 Temmuz darbesinden sonra en somut bilgiler Saray çevresinden sızıyor.. 12 Eylül sürecinde, toplumsal gelişme dinamiklerini kırmada; ağır bedelli yasaklar, operasyonlar yanında inanç odaklı, her türden kimlik ayrımcılığından elbette sağ yelpazede kalanlarına dönük açık destekleri, icraatları da gözlemleyebiliyorduk.

***

Yine de 12 Eylül sonrasından 2002’ye kadar ülkemizde yaşananların hızlı geçişinde, modele hizmet etmede sınırsız yasakların gücünde, güçlü Özalizm projesinin de, uzun soluklu iktidarların garantisi, güvencesi olamadığına tanıklık ettik. 1961-80 süreçlerinin ağır sorunlarına karşın, ülkemizde gerçekleştirilebilmiş toplumsal örgütlülükler, çok daha değerlisi toplumsal bilinçaltı kodlarımız, kültürel birikimlerimizle zorlu da olsa, direne direne yürünen yollar gerçeğini şöyle bir anımsayalım.. Bir-iki cümle ile yasaklı düzenin ağırlığı olsa da, taban örgütlülüğü yok edilememişti. Doğası gereği en emeğe, üretime dönük örgütlenmelerde, içi boş toplu pazarlık, grev haklarıyla da olsa örgütlü sendikaların varlığı, hele de üretime dönük tüm meslek ve toplumsal örgütlenmelerimiz, yeri, zamanı denk geldiğinde haklar savaşımı için bayrak açmanın yollarını buldular. Bahar eylemleri, yaz direnişleri, büyük Zonguldak madenci direnişleri, meslek örgütlenmelerinin yaşamın her alanına dönük hak arayışlarını sonuna kadar yargıyı da kullanarak arayabilme yetileri.. Özalizim, kapitalizim, emperyalizmin kendi iç dinamiklerinin kaçınılmaz sonucu olarak ortalama bir on yıl sonunda, akıl almaz birikim ve desteklerini tüketmiş olarak kırılıverdi.
Ecevit’li koalisyon, kabuk değiştirmiş Demirel kimliği açılımı ile Demirel’in Cumhurbaşkanlığı. Kuşkusuz dönemin, düzenin en acımasız darbesi büyük deprem olacaktı. İlkel yapılaşma koşullarının bedelleri olarak yaşamımıza çarpan yıkımın, ekonomiyi yıkma dinamiği.. Elbette yine ağır bedeller tabana, halka ödetilmişti. Irak işgali projesi üzerinden ülkemize yönelik en ağır bedelli emperyal merkezli projelerin siyasal İslamcı odaklı, cepheleştirme, ötekileştirmelerle, otoriterleşmeye dönük kamunun ele geçirilmesi icraatları için kapılar açılmıştı. Köleleştirmenin gönüllük üzerindenmiş gibisi için, sivil darbelerle otoriterleşme yöntemleri, 1. - 2. sivil darbe hukuku düzenlerinde vitrin kabuk değiştirmişti.. Kamu, inanç, cephe odaklı, tüm yaşam alanlarına dönük ele geçirildikten sonrası otoriterleşmede sınır tanımazlıkta Saray, tek adam rejimine gelindi. Yine de ufukta rejimin krizinin kaçınılmaz sonuçları çığ gibi örülüyor..__



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları