Olaylar Ve Görüşler

AKP Alevilere Rüşvet Verecek

02 Ocak 2015 Cuma

 

Her toplumun, topluluğun, grubun içinde, kendi varoluşları mücadelesinde yorulanlar, umutsuzluğa kapılanlar, kendi kabuğunun içine çekilenler, iflas edenler olacaktır, olmuştur. Bu anlaşılır bir durumdur. Zira bu tek tek kişilerin kendileri ile davaları arasındaki bağ, inanç ve bilinçleriyle ilintilidir.
Keza her toplumun, topluluğun, grubun içinden, kendi davasına ihanet edenler, ihaleye çıkanlar, karşı tarafa geçenler de olmuştur, olmaktadır.

Alevi tarihi; uzak-yakın tarihimizde ve günümüzde bunun örnekleriyle doludur.

Karşı tarafa geçip bu tarafa doğru taş atanların argümanları hem kendilerini ikna etmek, hem de çevresindekileri buna inandırmak üzerinedir. Kendilerine sorarsanız ne ihanet içindedirler ne de dönekler. Yapmakta oldukları siyasettir. Siyaset yapalım derken karşı tarafın siyasetinin bir parçası olduklarının çoğu kez farkında olsalar da elde edecekleri nimetlere değiyordur(!) doğrusu.

Bunlara bir görev verilmiştir ya da edinmişlerdir; o da mücadeleyi karalamak, açmaz ve çıkmaz bir sokak olduğuna herkesi inandırmaktır. Bunlara göre yol, mücadele etmekte oldukları “erk”e sığınmak, ondan dilemek, dilenmek, eski deyimle biat etmek ve koruma istemektir. Koruyacak olanın kendilerini başkalaştıracağının ayırdında olmalarına karşın gönüllüdürler artık. Bir insanın ar damarı çatlamaya görsün bir kez, ihanet yolunda ulaştığı her istasyondan bir sonraki vardır mutlaka...

İnsanlık tarihi; bir dinden, mezhepten, milliyetten, ideolojiden dönenlerin, dönüp gittikleri yerde, bu yeni yerlerinde, o yerin eski sahiplerine kendilerini kabul ettirebilmeleri için ne yaman çabalar sarf ettiklerinin, ne denli yavuz olduklarının örnekleriyle doludur.

Bu olguları; ekonomide, dış ilişkilerde, çözüm sürecinde, yolsuzluk, rüşvet, işsizlik, iş cinayetleri, doğa katliamları ve benzeri konularda ağır bir sorun yaşayan AKP iktidarının çıkış yolu olarak seçtiği din kapısını sonuna kadar aralama yanında, düne kadar mürtet, rafizi olarak nitelendirdikleri Alevilere karşı yürütmekte oldukları yeni yaklaşımları ışığında değerlendirdiğimizde tüm olanlardan ne anlayacağız?..

Aslında durum çok açık: Çankaya Köşkü’ne alternatif olarak inşa edilmiş olan o yeni sarayda kendini yeni sultan, yeni halife olarak ha ilan etti, ha edecek olan erk’in “Muharrem Aşı” sofrasına oturanlar; erk’in memurunu Hacıbektaş’a davet edip alkışlayanlar, Dersim’de elini eteğini öpme kuyruğuna girenler, onu cemevinde dede postuna oturtanlar, sonrasında; “Alevi kanaat önderleri” yakıştırmasıyla bir başka sofraya davet edilenler, orada saz çalıp deyiş söyleyenler...
Sahi kim bunlar?..

“Karşı tarafa geçenler, biat edenler” demeye dilim varmıyor. Ama şunu biliyorum. Hepsini tanıyorum. Büyük çoğunluğunun, Alevi dünyasında ne bir yeri var, ne de karşılığı; kimileri iyi niyetli. Buradan belki bir şeyler çıkar diye düşünüyorlar. Ama çok kısa sürede bu iyi niyetliler de yanıldıklarını anlayacaklar ve elbette kullanıldıklarını…

“Büyük çoğunluğu” dedim. Bu büyük çoğunluk, 20- 30 yıldır sürdürmekte olan eşit yurttaşlık mücadelesinin hiçbir aşamasında olmadılar. Demokratik Alevi örgütlenmesinin örgütlediği, ne bir mitinge, yürüyüşe, kongreye, konferansa, davaya, duruşmaya, anmaya, kutlamaya, protestoya katıldılar ne de bir toplu dilekçeye imza attılar. Ne bir cemevi inşası için bir tuğla koydular ne de aşure kazanına bir avuç lokma kattılar. Şimdi ise Davutoğlu’nun nazarında “Alevi kanaat önderi” oldular.
Bunların bir kısmı da devletin kimi fonlarını kullanabilmek için ince siyasetler ürettiler.

Hiç unutmam; Abdullah Gül henüz cumhurbaşkanı olmuştu: ABF, Gül’ün Hacıbektaş’a gelişini, oradaki belediyenin programına müdahale etmesini protesto etmek için alana doğru yürüyüş yapıyordu. Unutmadığım o kişi Atatürk’ün fotoğrafını büyütüp çoğaltıp Gül’e doğru doğrultup sallamayı önermişti. Öyle de oldu. O unutmadığım kişi bugün Erdoğan’la onun sarayında Muharrem Aşı sofrasına oturmaz mı?.. Heyhaat!..

Gelinen bu noktada AKP şaşkın, Aleviler daha da şaşkın.

AKP’nin bu süreçteki yeni hamleleri arasında, yerel yönetimler aracılığı ile, İçişleri Bakanlığı bütçesinden Alevi örgütlerine-cemevlerine 50-150 bin TL arasında para vereceği, bunun için zemin yoklamakta olduğu kulaktan kulağa dolaşıyor.

Alevi taleplerine, yasa, yönetmelik, kararname, devlet bütçesi ile yanıt vermek yerine; kameralar ve objektifler önünde “elmaşekeri” verme yöntemi… Kimi Aleviler elmaşekerinin çekiciliğine kapılırlar mı?..

Mümkün!..

“Bizim itlerimiz bile haram lokma yemediler” diyenler ne yapmaktalar?..

Ne yazık ki çok dağınıklar.

Demokratik Alevi Hareketi, oluşumundan bu yana hiç bu denli pasifize ve bölünmüş olmamıştı.
AKP’nin bunca saldırıları, sadece Alevilere yönelik değil, Cumhuriyetin tüm değerlerine karşı. Bu saldırılar karşısında en dinamik, en disiplinli, en militan, en yoldaş, müsahip olması gereken Alevi hareketi egoizme, siyasi kariyere, ekonomik çıkara, medyatik olmaya kurban edilmiş vaziyette. Yüz binlerce insanın katılımıyla yapılan mitingler 3-5 bin insanın katılımına kadar geriledi.

AKP bu durumu izlemiyor, görmüyor mu?..
Görebildiği için de kendine “Alevi kanaat önderliği” yaratabiliyor.

Alevilerin kendi tarihlerinden çıkarabilecekleri çokça dersler vardır.

O dersler; Pir Sultan’ın, Nesimi’nin, Hamdullah Suphi’nin, Mansur’un, Şahkulu’nun, Kalender Çelebi’nin, Hünkâr’ın deyişlerinde, mücadelelerinde yeterince vardır. Yeter ki, inanç, bilinç ve direnç sarsılmasın.

ALİ BALKIZ Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı

-

Bir Ülke Düşünün ki...

Yıllardır Türkiye’de eşit yurttaşlık mücadelesi veren Aleviler, bir Avrupa ülkesinde tüm yasal hak ve özgürlüklerine kavuşmuş vaziyetteler. Avusturya’da yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında hükümete sormak lazım: Alevilerin taleplerine karşılık bulmaları ve özgürce yaşamaları için Avusturya’ya mı göçmesi lazım?

Bir ülke düşünün ki cemevleri de cami, sinagog ve kiliseler gibi ibadethane niteliği kazansın; Alevi dedeleri yasalarca “inanç önderleri” olarak tanınsın; bir ülke düşünün ki Kurban Bayramı, Aşure Günü, Hızır ve Nevruz günleri “dini bayram” kabul edilerek resmi tatil ilan edilsin; en saygın üniversitelerinde Alevilik master programları açılsın… Ne dersiniz; Türkiye’den bakınca hayali bile güç, değil mi?
Oysa bir Avrupa ülkesinde, Avusturya’da, Aleviler tüm bu haklara kavuştular. Türkiye’de ise “ileri demokrasi” iddiasında olan AKP hükümeti döneminde “Aleviler” haklarına kavuşmak bir yana dursun, Erdoğan’ın “soy, sop” vurgusu ile meydanlarda yuhalattırıldı. Hükümetin sıkıştıkça gündeme getirdiği “Alevi açılımının” konuşulduğu şu günlerde gelin Avusturya’nın Alevi meselesini nasıl çözdüğüne bir göz atalım:

*Avusturya’da Aleviliğin yasallaşması ve diğer inançlarla eşit haklara sahip olması amacıyla 23 Mart 2009 tarihinde Viyana Alevi Kültür Birliği (VAKB) önderliğinde Avusturya Eğitim Bakanlığı’na bağlı “İnançlar Dairesi’ne” resmi başvuruda bulunuldu. Bu ilk başvuru, “Avusturya’da İslamı temsil yetkisinin 1912 tarihli İslam Yasası uyarınca Avusturya İslam Dini Topluluğu’nda (İGGİÖ) olduğu ve yasaların ikinci bir kurum kurulmasına izin vermediği” şeklinde gerekçelendirilerek reddedildi. Bu reddin arkasında Sünni inanç topluluğu İGGİÖ’nün siyasal baskısı vardı. İç politikada kargaşa istemeyen Avusturya hükümeti başvuruya olumsuz yanıt verdi, ancak VKAB mevcut yasal haklarını kullanarak konuyu Avusturya’nın en üst yargı makamına; yani Avusturya Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Avusturya Anayasa Mahkemesi, VAKB’nin yaptığı başvuruyu reddeden İnançlar Dairesi’nin işlemini anayasaya aykırı bularak, ret kararını oybirliği ile kaldırdı. 16 Aralık 2010 tarihinde, Alevilik Avusturya’da yasal inanç statüsüne kavuştu. Haliyle, Alevilerin Avusturya İslam Dini Topluluğu (İGGİÖ) tarafından temsiline son verildi. Avusturya’da yaşayan Alevileri temsil etmesi amacıyla kısa adı ALEVI olan Avusturya Alevi İslam İnanç Toplumu bağımsız bir inanç kurumu olarak onandı.
Avusturya yasalarına göre “din toplumu” statüsüne kavuşabilmenin temel dayanağı, topluluğa mensup insanların ülke nüfusunun binde ikisini oluşturmalarından geçiyordu. Bunun üzerine Aleviler ülke çapında imza kampanyası başlattılar ve Kasım 2012’de nihai tanınma için gereken beyan sayısına ulaşıldı. Nisan 2013’te beyanlar yetkili mercilerce kontrol edilerek, Alevilerin tanınmasının önünde engel kalmadığı ve tanınma için gerekli olan tüm koşulların eksiksiz yerine getirildiği açıklandı. 22 Mayıs 2013 tarihinde yasal prosedürün başarıyla sonuçlanmasının ardından Alevilik Avusturya’da artık “din toplumu” statüsü kazandı ve karar Resmi Gazete’de yayımlandı.
Bir de Alevilerin bu karar neticesinde kazandıkları hakları ele alalım: Alevilik; Katoliklik, Protestanlık, Ortodoksluk vb. diğer inançlar gibi yasal güvenceye kavuştu. Devlet başkanının verdiği uluslararası resepsiyonlara Alevi İslam İnanç Toplumu başkanı, diğer tanınan inanç toplumlarının başkanlarıyla birlikte davet edilmeye başlandı. Ayrıca inançları ilgilendiren yasal düzenlemelerde Alevileri temsil eden inanç toplumunun görüşleri sorulmaya ve dikkate alınmaya başlandı. Cemevleri, Alevilerin inanç merkezi olarak kabul edilerek yasalar önünde kilise, sinagog ve camilerle eşit statüye kavuştu. Alevi inanç önderleri (Dedeler, Analar, Babalar…) devlet nezdinde tanındı. Bir taraftan da Aleviler artık Avusturya devlet dairelerindeki işlemlerinde inanç hanelerini “Alevi” olarak yazdırabilme hakkını elde ettiler.
Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelerde Alevi mezarlığı oluşturulması talebi de Avusturya devleti tarafından olumlu karşılandı ve ilk Alevi Mezarlığı Viyana’da oluşturuldu. Öte yandan Avusturya’da uygulanmakta olan ve “Seelsorgedienst” diye bilinen hastanelerdeki yatılı hastalara “inançsal destek” programı çerçevesinde Alevi dedeleri de sürece dahil edildi. Tutukevleri ve gerekli görülen kamusal alanlarda da dede-lerin “inançsal destek” programında yer almaları sağlandı.

*

Alevilerin yasal anlamda “din toplumu” olarak tanınması eğitimde iki önemli gelişmeyi de beraberinde getirdi. Bunlardan ilki, okullarda Alevilik derslerinin verilmeye başlanması. Üstelik ders müfredatı devlet tarafından değil, bizzat Alevi inancının temsilcisi niteliğinde olan ALEVI kurumu tarafından hazırlanıyor. Avusturya Eğitim Bakanlığı ise müfredatı incelemek ve onaylamakla sorumlu. 2013 yılında Innsbruck, St. Pölten ve Viyana şehirlerinde toplam 3 pilot okulda verilen ve başarılı sonuçlara ulaşan Alevilik dersleri bu yıl itibarıyla tüm Avusturya’da verilmeye başlandı. Avusturya’nın köklü üniversitelerinden olan Viyana ve Innsbruck üniversitelerinin ortaklaşa düzenlediği Avusturya’nın ilk Alevilik Yüksek Lisans (master) programı da 27 Ekim 2012 tarihinde başlatıldı.
Avusturya’daki bu süreç laik ve demokratik bir ülkede devletin inançlara yaklaşımının nasıl olması gerektiğinin bir özeti niteliğindedir. Yıllardır Türkiye’de eşit yurttaşlık mücadelesi veren Aleviler, bir Avrupa ülkesinde tüm yasal hak ve özgürlüklerine kavuşmuş vaziyetteler. Avusturya’da yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında hükümete sormak lazım: Alevi açılımı diyerek her seferinde ağızlarına bir parmak bal çalarcasına oyaladığınız Alevilerin taleplerine karşılık bulmaları ve özgürce yaşamaları için Avusturya’ya mı göçmesi lazım? “Ey Avrupa” dediğin yerde Türkiyeliler demokrasiden nasibini alırken “ileri demokrasinin” Alevilere olumlu bir getirisi neden yok? Yoksa AKP Türkiye’sinde demokrasi bir hayal mi?

ÇAĞDAŞ ARSLAN- SEREN SELVİN KORKMAZ Viyana Üniv. - Boğaziçi Üniv

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları