Olaylar Ve Görüşler

Kim öğretmen olmalı?

08 Nisan 2016 Cuma

Türkiye’de eğitimin en önemli sorunlarından bir tanesi ‘öğretmen eğitimi’dir

Toplumun hemen her kesiminde, ülkede yaşanan her türlü olumsuzlukta her şeyin tek sorumlusu ve çözüme kavuşturacak olan onlarmış gibi insanların gözlerini döndürdükleri, adeta çocuk azarlarmışçasına parmaklarını salladıkları, dillerinde pelesenk haline getirip sürekli suçladıkları, davranışları ve söylemleri ile sıfırlamaya çalıştıkları hep öğretmenlerdir. Bugün herkesin eleştirdiği öğretmenler, Cumhuriyeti kuran kadronun lideri Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1921 yılında Ankara’da düzenlenen Maarif Kongresi’nde “gelecekteki kurtuluşumuzun saygıdeğer öncüleri” olarak selamlanmışlardır.

Hedef tahtası mı?
Bir zamanlar geleceğin öncüleri olarak nitelenen öğretmenler maalesef bugün hedef tahtasından inememekteler, toplumdaki kabulleri ve saygınlıkları adeta yok denecek kadar azalmıştır. Öğretmenlik toplumda herkesin yapabileceği bir meslekmiş gibi algılanır hale getirilmiş ve bu algılama genel bir kabule dönüşmüştür. Saygın meslekler sıralaması söze geldiğinde öğretmenlik değerliymiş gibi ifade edilse de iş gerçekten seçime geldiğinden en nitelikli kişilerin doğrudan seçtikleri bir meslek olarak kabul görmemektedir. “Hiçbir şey olamaz ise öğretmen olsun” temennisi sıklıkla dillendirilmektedir. Oysaki öğretmenlik hiçbir şey olunamayacaksa olunacak bir meslek değildir.
Öğretmenlik herkesin yapabileceği bir meslek değildir. Öğretmenlik hangi sınıf düzeyine ve hangi alanda yapılıyor olursa olsun hammaddesi insan olan bir meslektir. İnsanın insan ile etkileşimine dayanan bir meslektir. Bu nedenle de öğretmenlik mesleğini seçecek olan kişilerin diğer mesleklere yönelen insanlardan birtakım farklılıkları olması gerekmektedir.

Kuçuradi’nin tanımı
İonna Kuçuradi, öğretmenliği “çeşitli alanlarda kendisi doğru değerlendirme yapabilecek duruma gelmiş ve bunun gereklerini yerine getirerek yaşayan bir insanın, başka insanlara bunun nasıl yapılabileceğini, bunun yolunu göstermesi” olarak tanımlamaktadır. Kuçuradi’nin bu tanımı da kendisinin insan eğitimi anlayışına dayanmaktadır. Kuçuradi’ye göre insan eğitimi istenilen davranışları kazandırmaktan ziyade “kişilerin insanlaşmasına yardımcı olmak”tır.
Muttalip Özcan, öğretmenin halihazırda “resmi olarak izin verilen kitaplardaki bilgileri öğrenmek isteyenlere, öğrencilere yani yeni kuşaklara anlayabilecekleri şekilde aktarmak” ile uğraştığını belirtmektedir. Ona göre öğretmen tarafından aktarılanın “aslında insanlığın binlerce yıllık birikimi, mirası”dır. Aktarılanın “insanlığın ortak ürünü olan insani bir değer” olduğundan hareketle öğretmenin yapması gerekeni “her bir insan tekine insan olmanın yolunu açmak” olarak belirlemektedir.
Hem Kuçuradi hem Özcan, öğretmene alışılagelmişin dışında bir sorumluluk vermekteler. Öğretmeni bilgiyi aktaran konumundan kişinin insanlaşması sürecinde başrole taşımaktadırlar.
Bu başrolün hakkını da eğitim sahnesinde ancak ve ancak insanı, “bilen, yapıp-eden, değerlerin sesini duyan, tavır takınan, önceden gören ve önceden belirleyen, isteyen, özgür hareketleri olan, tarihsel olan, ideleştiren, kendisini bir şeye veren, seven, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanat ve tekniğin yaratıcısı olan, konuşan, biyopsişik bir yapıya sahip olan bir varlık” olarak tanımlayan Takiyettin Mengüşoğlu’nun dillendirdiği insanın yapısal olanaklarını ve bu olanakların her birinin değerini etik kişi değerleri ile birleştirerek kendi insanlaşmasını tamamlamış, insanlaşmış, öğretmen olma bilincini edinmiş bir kişi verebilir.
80’li yıllardan sonra hayata geçirilen neoliberal politikaların ve uygulamaların eğitim de dahil hayatımızın her aşamasında yarattığı tahribatı ortadan kaldırabilmek için, Z kuşağı denilen 21. yüzyılın kuşağına uygun öğretmen yetiştirilmesi için yeni bir harekete, yeni bir motivasyona ya da yeni bir motivasyon kaynağına ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Bunun başarılabilmesi için de öncelikle öğretmenin insanlaşmasını tamamlamış, öğretmen olma bilincine sahip kişi olması gerektiği kabulünden sonra bu kişinin nasıl seçileceği, kimler tarafından nerede, nasıl, ne süreyle eğitilecekleri, mesleğe kabul değerlendirmelerinin nasıl yapılacağı soruları yanıtlanmalıdır. Bu sorulara verilecek yanıtlar ışığı altında öğretmenin Betül Çotuksöken’in de ifade ettiği gibi “öğrencisini alan bilgisiyle, eğitimsel bilgisiyle, etik bilgisiyle ve insan hakları bilgisiyle karşılayacak” biçimde yetiştirilmesi uğraşısı için kollar sıvanarak Atatürk tarafından belirlenmiş olan “çağdaş uygarlıkları aşma” ülküsünü gerçekleştirme yolunda hatırı sayılır bir yol kat edilmesi sağlanabilir.  

Yrd. Doç. Dr. HAKAN DİLMAN
Maltepe Üniversitesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları