Ötüken Neşriyat, Ziya Gökalp’in, ağırlığı 1918 senesinde çıkan Yeni Mecmua Yazıları’nı kitaplaştırdı. Yüzyıl önce aydınlar buhranlı dönemlere nasıl teşhisler koymuşlar, bugün durum nasıl? Anlamak için elzem.
Gökalp’in en çok etkilendiği isimlerden birisi Rusya kökenli Müslüman aydınlardan Hüseyinzade Ali Bey’dir. Şöyle der Gökalp: “Ali Bey, Petersburg darülfünununda iki tesir altında kalmıştı: Panslavizm, Sosyalizm… Panslavizm’den ‘Pantürkizm’ mefkûresini çıkardığı gibi, Sosyalizmden de ‘Halkçılık’ ahlakını aldı.”
Dikkat edilirse birisi için “mefkûre”, yani “ideal-ülkü”, diğeri içinse “ahlak” adlandırması yapıyor Gökalp. Ve iki açıdan da Hüseyinzade Ali Bey’den etkileniyor.
Ahlak olarak Halkçılık bir çare ya da tedavi olarak mutlaka bir toplumsal hastalık teşhisini izlemeliydi. Bu noktada Gökalp’e göre bir “manevi tabip” olan Ali Bey, İstanbul’a geldikten sonra Türklerin tutulduğu sosyal hastalığın sebebini uzun süre düşünmüştü. Gerisini Gökalp’ten dinleyelim yine: “Bir sene sonra sınıfta Ali Bey’in Arşimet gibi ‘Buldum, buldum’ diye bağırdığını işittiler. Sınıf arkadaşları, ‘Ne buldun?’ diye etrafına toplandılar. ‘İçtimai hastalığımızın ismini buldum’; biz ‘Yangeldizm’ hastalığına tutulmuşuz.”
Yangeldizm neydi 100 yıl önce? Geriden gelen Batı hızla demokratik kurumlarını inşa eder, devrimlerini yapar, ekonomiden kültüre her alanda atılım sağlarken (ve emperyalist aşamaya geçip gericileşirken) izleme, boş verme, durumu önemsememe ya da ilerici bir programla direnmeme haliydi. Uyuşma hali de diyebiliriz. Diğer yandan Birinci Dünya Savaşı biterken, emperyalist güçlerin paylaşma hazırlığı yaptığı vatanın kurtuluşunun mümkün olduğuna inanmama hali, teslimiyet de bir “Yangeldizm” biçimiydi.
Namık Kemal’in yıllar önce sorduğu “Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” sorusuna Mustafa Kemal’in verdiği “bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” yanıtı, Yangeldizm hastalığından kurtulma iradesinin de kararlı dışavurumuydu. Demek ki “Yangeldizm” hastalığından kurtulmak için, önce kurtuluşun mümkün olduğuna inandıran bir kararlılık örgütlenmesi gerek. Ahlak olarak Halkçılık, halkın her kesimini sahip olduğu imkân ve yetenekler doğrultusunda bir hedefe inandırma ve yöneltme meselesi. Haksızlığa, yan gelip yatarak geçinenlere ve susanlara karşı ahlaki itirazla başlayan bir politik duruş konusu özetle. Gramsci buna “etik-politik proje” derdi.
Ya Bugün?
Bugüne gelelim. Her çağda Yangeldizm’de içerik ve bileşenler bakımından farklar ortaya çıkar. 100 yıl önceki Türkiye yok. Fabrikası olmayan, nüfusunun çoğunluğu yoksul, savaşlardan yorgun bir ülkeden ekonomisi gelişkin, şehirli nüfusun baskın olduğu ve halkın çoğunluğunun ücretli çalıştığı; geçim dertlerinin, gelir adaletsizliğinin derinleştiği bir ülkeye dönüştük. Böyle şartlarda bütün millet için “Yangeldizm” genellemesi yapılabilir mi? Sınıflar arası uçurum arttıkça, milletin iç çelişkileri de artar. Günümüz dünyası, Almanların para biriktirme yöntemi karşısında, Rusların kolay yoldan zenginleşmek için rulete, kumara düşkün hale geldiğini yergi olarak anlatan Dostoyevski’nin Kumarbaz kahramanının yaptığı gibi genellemelere uygun değil.
100 yıl önce Hüseyinzade Ali Bey’in bütün milleti ele geçiren toplumsal hastalık olarak sunduğu Yangeldizm, bugün belirli bir azınlığın yaşam felsefesidir. “Sınıfsız, imtiyazsız kütle”, sınıflar ve imtiyazlar (ayrıcalıklar) temelinde keskin şekilde bölündü.
Bir yanda haftada 6 gün işe giden, mesai ücreti alamayan, 1 Mayıs’ta “tatil”ken bile çalışmak zorunda olan, yıllık izinlerini kullanamayan; kendisine, ailesine zaman ayıramayan, geçinmek için çalışırken hayatı yaşayamayan, belki hiç tatil yüzü görmeyen halk çoğunluğu var. Biraz daha iyi şartlarda yaşasa da, emeğinin karşılığını alamayanları, eğitimini aldıkları alanlarda iş bulamayanları da buraya ekleyelim. İşsizler mi? Yangeldizm hastalığının sorumlusu değiller. Üretmeyen, elindeki fabrikaları satan, dışarıya bağımlılığı artıran “Yangeldizm” programının mağdurları onlar. Saydığım geniş kesim, yani halk çoğunluğu “Yangeldizm” milletinden değildir; aksine, birileri Yangeldizm ile gününü gün etsin diye bedel ödeyenlerdir.
Paradan para kazanan; çalışmadan bir makama, koltuğa ulaşan; eş, dost, akraba, parti, tarikat bağıyla işe giren; hazırdan yiyen; bir aileye ya da gruba bağlı olduğu için imtiyazlı olan; zarar etmeye başlayınca, “devlet gelsin, batıklarımızı kurtarsın” diyen; tefecilikten, rantiyeden geçinen; zamları, vergileri halkın sırtına yükleyip gününü gün edenlerin hayat felsefesidir bugün Yangeldizm.
Bugünkü Yangeldizm iyi anlaşılmadan, bir ahlaki Halkçılık da gelişmeyecek.
Yangeldizm
Yazarın Son Yazıları
Cumhuriyet’e veda
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine
Geçim siyaseti, aday siyaseti
Hak mücadelesi
23 Nisan ve iki halkçılık
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman
‘Sonra hayat devam etti’
Değer mi hiç?
Savaş ve siyaset
Transit
Savaş
Ukrayna
Cemre düştü
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar
Güneşli Pazartesiler
En uzun gece
Çatlak
Rejimin yeni aşaması
Borç
‘Siyasetin sonu’
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı
Deli İbram Divanı
İki ülkeden Türkiye’ye
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya
Kâğıt
Geçim ve seçim: Şili dersleri
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a
Yeni model
Joker
Milli Görüş partileri
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma
Birincil ittifak
Oblomov’dan Don Kişot’a
‘Yoksulluk Kader Olamaz’
Bir intiharın genel provası
Akışına bırakmak
Kalabalığa kaçış
Yeni kamuculuk ve kooperatifler
Truman kaçışı