Almanya’da temsil krizine girmiş kapitalist demokrasinin içinden çıkan faşist AfD, seçimlerde 2. parti, seçim sonrası yapılan anketlerde de 1. parti konumuna yükselince Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından resmen “aşırı sağ” (faşist demek istemiyorlar) olarak sınıflandırıldı. Bu karar, “süreç olarak faşizmin” kavramsal çerçevesi/ aşamaları bağlamında, Almanya’nın çok tehlikeli bir siyasi krizin eğişinde olduğunu gösteriyor.
‘SÜREÇ OLARAK FAŞİZM’
1) Doğuş: AfD’nin 2013 yılında Avro krizine tepki olarak kuruluşu, klasik faşizmin ilk aşamasını yansıtan ideolojik konsolidasyon dönemiydi. Bu ilk aşamada, sağ entelijensiya içinde, mevcut siyasal sistemin çözülmekte olduğu iddiasıyla yola çıkan bir faşist grup, ekonomi politiğe ve ulusal kimliğe yeni ve radikal bir tanım getirmeye çalışır. AfD’nin ilk liderlerinin akademik kimliği ve sistem içi meşruluk çabası bu bağlamda anlamlıdır.
2) Seçimleri kullanma: 2015 sonrasında mülteci krizinin çarpan etkisiyle AfD, klasik bir “düşman imgesi” (yabancı, mülteci, elit) inşa ederek ikinci aşamayı, yani sandık başarısını hedefledi. 2025 seçimlerinde AfD’nin “doğu eyaletlerinde” birinci parti konumuna yükselmesi, 2. aşamaya geçildiğini gösteriyordu. Faşist hareketlerin sandık yoluyla güç kazandığı, sistemi içeriden dönüştürmeye başladığı tarihsel örnekler (Weimar Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı, Trump-Proje 2026 rejimi) bu sürecin Almanya’da gündeme geldiğine, yaklaşmakta olan tehlikenin büyüklüğüne işaret ediyor.
3) Merkezin erimesi: Merkez partileri özellikle Hıristiyan demokratlar (CDU) AfD’nin söylemlerini benimsemeye başlıyor. Bu eğilim AfD’yi izole etmek yerine, CDU ile arasındaki “farkı eriterek” AfD’nin politikalarını normalleştiriyor; süreç olarak faşizmin “sandıkla meşrulaşma ve yaygınlaşma” evresinin tamamlanması hızlanıyor.
4) Egemen sermaye ile pazarlık: Almanya’da merkez sağ liderliğinin, sistemin geleneksel sabitelerini terk ederek “kriz yönetimi rejimi”ne geçiş yapması (W. Streeck, NLR, No: 162, 2025) bu aşamaya geçildiğini gösteriyordu. Merkez Sağ CDU başkanı yeni Şansölye Merz’in kamu borçlanma tavanını aşmak için seçimle gelen yeni meclis toplanmadan anayasayı eski parlamentoyla değiştirmesi, bu sürecin kilit eşiğidir; parlamenter meşruluğun altının oyulması, yürütmenin önleyici bir meşruiyetle donatılması anlamına gelir.
Merz’in bu manevraları, yürütmeyi merkezileştirme, üzerindeki siyasal denetimi daraltma çabaları anlamına geliyor. Buradan bir adım sonrası, eğer AfD hükümete girerse faşizmin “devleti ele geçirme” aşamasıdır. Bu aşamada süreç, devletin içeriden dönüştürülmeye başlamasıyla ilerler; artık yasa yapımında halk iradesi değil, giderek faşizmin tanımladığı “acil ulusal çıkarlar” belirleyici olur.
AfD VE TEMSİLİYET
Şimdi, kapatılma olasılığı ile karşısında AfD, hem sistemin “şeytanlaştırdığı” ötekisi olarak iç tehlikeyi temsil ediyor hem daha hükümete gelmeden devlete erişmeden politik etkisini merkez siyasete dayatıyor. Son anketlerde ulusal düzeyde yüzde 26 ile birinci parti olan AfD’yi yasaklama niyeti de “temsil krizi” yaşayan liberal sistemin, kendi ürettiği “canavarlara” bir cevap üretemediğini, çareyi bastırmayı, “otoriterleşmeyi” meşrulaştıran bir hukuki çerçeve içinde aramaya başladığını gösteriyor.
Streeck’in vurguladığı gibi Almanya’da klasik kapitalist demokrasinin krizine verilen yanıtlar artık sistem içi değil, “sistem dışı” reflekslere dayanıyor. Bu da liberal demokrasinin “içeriğinin boşalması ve formun şekle indirgenmesi” anlamına geliyor.
“Süreç olarak faşizm”, bu aşamada siyasal şiddetle değil, demokrasi adına yapılan otoriterleşme uygulamalarıyla ilerliyor. Almanya’nın, tarihindeki karanlık dönemi bir kez daha anımsayarak o rejimin yeni biçimler altında “bir süreç olarak” geri gelmekte olduğunu daha çok geç olmadan görmesi, yasaklamak gibi yüzeysel, hatta geri tepme olasılığı çok yüksek önlemler yerine, halkın ekonomik siyasi kültürel kaygılarına gerçek çözümler üretmeye çabalaması gerekiyor.
AfD ile aynı toplumsal tabana hitap ederek siyasi ve kültürel anlamda rekabet edebilecek bir sol muhalefetin, Die Linke ve BSW olarak bölünmüşlüğü, faşizme karşı demokratik temsiliyetin yeniden inşasını olanaksızlaştırıyor.