Cemaatin Haneleri
AKP ile ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati arasında kavgaya yol açan dershanelerin adlarını ve sayılarını, cemaate yakın Rotahaber açıkladı:
“FEM (280), Anafen (213), Körfez (126), Pi Analitik (85), Zirve (66), Maltepe Yenirenk (54), Sabah (21), Işık (15), Sakarya (11), Sur (8), Feza (7), Serhat (8), Zafer Fen (3), Ahi Modern Fen (3), Aral Fen (6), HÜGEM (4), Selçuk Fen (6), Nehir, Kocatepe, Yeşilırmak, Zağnos, Meltem, Nilay, Menba, Aksu, Vefa, İpekyolu, Çağlayan, Merkür.”
Tüm Türkiye çapında toplam 928 dershane. Kıyamet koparacak kadar...
Çöplük
BDP’li Altan Tan demiş ki:
“Laik, Kemalist, ulusal devlet anlayışı tarihin çöplüğüne atıldı.”
AKP’nin Cumhuriyet yıkıcılığına, CHP’nin de olup biten karşısında dut yemiş bülbül haline bakarak yapılan bu yorum doğru gibi gözüküyor...
Yalnız, bir şeyi unutuyorlar: Halkın vicdanını.
Haziran direnişlerinde ilk soluğunu duyduğumuz o dev bir ayağa kalkarsa, çerçöp dinlemez, sürükler götürür.
Şorolop konuşanlara yanıtını verir:
Biz Cumhuriyetimizi, yurdumuzu çöplükte bulmadık, ne yıktırır, ne de attırırız.
Eyyyy...
Usta Teyyüp “Eyyy Diyarbakırlılar” diye başlayan; “Dicle, Ergani, Hani, Hazro sizi gönülden selamlıyorum; Kayapınar, Kocaköy, Silvan, Sur, Yenişehir sizi kalpten, hasretle selamlıyorum. Bugün buradan Şanlıurfa’yı, Mardin’i, Hakkâri’yi, Bingöl’ü, Bitlis’i, Van’ı selamlıyorum” diye devam eden Diyarbakır konuşmasında Mesud Barzani’yi “Kürdistan lideri” olarak tanımladı.
Eyyy Ankaralılar, İstanbullular, İzmirliler, Antalyalılar, Muğlalılar, Eskişehirliler, Çorumlular, Trabzonlular, Erzurumlular...
Biliyor musunuz ki, Usta Teyyüp’ün Diyarbakır’dan adlarını verip selam gönderdiği tüm il ve ilçeler, Başbakan’ın yakın dostu, “Kürdistan lideri” Mesud Barzani’nin partisi KDP’nin haritasına göre, Kürdistan’ın içinde...
Ne diyelim?
Sizlere, gerçekleştirmekte olduğunuz reform ve rönesansta hayırlı işler, bol kazançlar...
Af, Laf
Siz “Cezaevleri boşalsın” sözünden ne anlarsınız?
“Af” değil mi?
Hayır, “Cezaevleri boşalsın”ın karşılığı aslında Başbakan’ın dediğine göre “hayal”miş...
Tıpkı, günümüzde yasağın özgürlük, özgürlüğün yasak anlamına geldiği gibi...
Gidecek Olan
İktidar sözcüleri, kıdem tazminatı konusunda işçi ve işveren kesimlerine “Anlaşın da gelin” dedi ya...
İşin aslı şimdiden belli: Gelecek mart ayındaki belediye seçimlerine kadar, “Biz tarafları uzlaştırıyoruz” diye ebelek gübelek yapacaklar, iktidara yanaşmış sendikalar ile işveren kesimi de havanda su dövecek. AKP seçimleri kazandı mı da havada bulut sen kıdem tazminatını unut!
Gitti gider emekçilerin biricik güvencesi...
Sonuç
Usta Teyyüp’ün Diyarbakır’daki “Kürdistan’ı ilan” toplantısı sonrası AKP yandaşı medyada yazılan çizilenlerden çıkan sonuç:
- Bir sonraki aşama özerklik değil, federasyon olacak.
- Toplumsal barış gerektiğinden PKK’liler ile birlikte Ergenekon ve Balyoz için de af çıkacak.
Çözüm süreci, barış süreci diye ağızlarında eveleyip gevelediklerinin ulus devleti yıkmak olduğu bir kez daha kabak gibi ortaya çıktı.
Ulusal orduya karşı açılan davalar da AKP’nin ulus devleti yıkma aşamasındaki ortağı PKK’yi aklamak için uydurulmuş...
Kim Kime Sığınıyor?
Usta Teyyüp bir yandan diyor ki:
“Yeni Türkiye’de öteleme, horlanma olamaz; yeni Türkiye’de inkâr, ret, asimilasyon olamaz, olmayacak.
” Öte yandan diyor ki:
“Bundan 81 yıl önce 21 Haziran 1932’de Hakkâri/Şemdinli’den çok önemli misafirlerimiz gelmişti. Toprakları bombalanmış, köyleri yakılmış, yıkılmıştı. Eşleri, dostları, akrabaları katledilmişti. Yerlerinden yurtlarından, yuvalarından kopmuş, sürgüne hüküm giymişlerdi. Şemdinli’den kardeşlerinin yurduna, yuvasına, hanesine Türkiye’ye geldiler. Buradaki kardeşleri onları muhabbetle kucakladılar. Hoş geldiniz dediler. Burası sizin evinizdir dediler. Tarih boyunca yaptıkları gibi sofradaki ekmeklerini onlarla paylaştılar. Gelenlerden bir tanesi şunu söylüyordu: Biz Türkiye’de asılmayı bekliyorduk. İdam edilmeyi bekliyorduk. Zira Türkiye üzerinde bizi tutuklamak ve asmak için ağır baskı vardı. Ama biz Türkiye’ye seve seve geldik. Çünkü ölsek de Türkiye’de ölmek istiyorduk. Evet bunu söyleyen, Molla Mustafa Barzani’ydi.”
1932’de Molla Mustafa Barzani, ötelenmeden, horlanmadan, inkâr ve reddedilmeden Türkiye’ye sığınmış. Bugün tam tersi, Türkiye; ötelenerek, horlanarak, inkâr ve reddedilerek, Irak’ın kuzeyinde ABD mandası kurmuş olan oğul Barzani’ye sığınıyor!
CHP’li Mehmet Kesimoğlu da Başbakan’a soruyor:
“21 Haziran 1932 tarihinde ‘Yerlerinden yurtlarından, yuvalarından kopmuş, sürgüne hüküm giymiş misafirleri, kardeşçe kucaklayan’ Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı kimdi?”
Biz şimdiden yanıtlayalım:
Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’ydü.
Birinin o hor gören, öteleyen, inkâr eden, reddeden benzetmesiyle “iki ayyaş” yani!
Cemaatin Haneleri
Yazarın Son Yazıları
Saray’ın denetim ve gözetiminde yürütülen İmralı ve PKK pazarlığına ilişkin DEM’in hazırladığı rapor, ABD’nin sömürge valisi Tom Barrack’ın Türkiye’nin başına geçirmek istediği çuvalın çuvaldızı niteliğini taşıyor.
Milyonların acısına neden olan ABD işgali sonrası Irak’ta bir Amerikan mandası kuran feodal aşiret reisi Mesut Barzani’nin Şırnak’ta devlet töreni ile karşılandığını biliyoruz.
Ülkenin batısında belediye başkanlarından gazetecilere kadar birçok kişi cezaevlerine atılmışken doğusunda çok düşündürücü gelişmeler oluyor.
CHP’deki kimileri dahil, herkesin dilinde bir “eşit yurttaşlık” sözüdür, gidiyor.
Öcalan’ı “önder” diye niteleyen MHP lideri Devlet Bahçeli, gerekirse tek başına İmralı’ya gitme peşinde olduğunu belirterek kendince bir ısrar içinde.
Futboldaki bahis bataklığına yönelik operasyonlarda eski Kasımpaşaspor Başkanı Mehmet Fatih Saraç ifadesi alınıp hemen birkaç saat sonra serbest bırakıldı.
Saray’ın şahin takımından Mehmet Uçum, “Türkiye’nin bekası olan Cumhur İttifakı ile oynamayın, tutmaz” diyor. Cumhur İttifakı milliymiş, dahası kurucu ittifakmış.
Bu ülke çok sıkıyönetim gördü, ancak sivil sıkıyönetimi ilk kez yaşıyor.
Kıbrıs’ı Çürütme Göstergesi
Dünya sömürgenlerinin, Ortadoğu’da kirli-kanlı oyunları hiç bitmez.
Nereye varacaklar böyle?
Hanedan jetinde gezen uçan gazeteciler vardır; soru soramazlar; belleri, boyunları bükük tutanak tutarlar.
Özgür Özel, CHP’nin içini karıştırmaya yönelik kararı veren İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi yargıcı için ne demişti?
Şekspir’in Hamlet’indeki ünlü “Çürümüş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda” repliğini alıp bugüne getirin Türkiye’nin başına koyun, cuk oturur.
Sattılar savdılar, perişan ettikleri ülke ekonomisine para bulabilmek için halen satmaya da devam ediyorlar.
12 Eylül 1980, yurt, can ve demokrasi kırımının günüdür.
O fotoğrafları içime sindiremiyorum.
Cumhuriyetin ölüm kalım mücadelesi
Süreç dedikleri şeyi başlatan MHP lideri, pazarlık yapılmadığını söylüyor, ancak öbür yana bakıldığında durum hiç de öyle gözükmüyor.
Epeydir bir Karagöz-Hacivat oyunu içindeydik.
Odak, sevgisizlik sözcüğünde.
Türkiye bir çukur içinde debeleniyor.
Üniter yapı ile dertleri var. Ulus ve yurttaşlık tanımıyla didişiyorlar.
Anayasa değişikliği istekleri, uygar Cumhuriyeti kurmuş CHP’ye yönelen baskılar, İmralı’daki ile pazarlıklar...
Bize barıştan ve kardeşlikten söz edenlere bakınca İmralı’dakinin PKK’yi hangi koşullarda kurduğunu anımsamak gerekiyor.
Bir yanda terör örgütünün üç beş silahı teslim etme törenleri düzenlenirken diğer yanda İmralı’daki büyük büyük konuşmalar yapıyor, “komünalist yoldaşlık hareketi”nin son aşamasını açıklıyor!
Ankara’daki yüksek gerilim, Türkiye’yi sonu belirsiz bir siyasi ve sosyal ortama sürüklüyor.
Yinelemeye gerek yok: Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasından bu yana, Saray iktidarının pekiştirilmesine, dolayısıyla ülkenin dünya egemenlerinin sözünden çıkmayan bir tek belirleyici tarafından yönetilmesini sağlamaya yönelik gelişmeler yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.
Mehmet Uçum, Türkiye’de siyaseten yaşanan kurguların ardında yer alan Saray’daki şahin takımının başı olarak nitelendiriliyor.
Abdülhamit dönemine benzer istibdat jurnalciliğine soyunan başdanışman Oktay Saral’ın son açıklamaları, Saray’da solunan havayı özetliyor.
Devlet Bahçeli, “Bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” diyor.
Cumhuriyet okuru bilinçlidir, ufukludur, kül yutmaz...
Beklenen oldu: Saray’ın yeniden seçilme uğruna CHP’ye boyun eğdirmek, diz çöktürmek için kurguladığı “iç kavga” çıkarmaya yönelik senaryosu çerçevesinde, Özgür Özel’in CHP genel başkanı seçildiği kurultay hakkında dava açıldı.
Yaşananların tek bir nedeni, anlamı, gerekçesi var: Saray’daki AKP’li, Saray’ından kesinlikle ayrılmak istemiyor.
“Türkiye Yüzyılı”, Cumhuriyetin 100. yılında, Saray’ın propaganda bakanlığının 1923 Devrimi’ni sözüm ona yok saymak için türettiği bir söz.
Siyasi dinciler, etnikçi Turancılar ve etnikçi ayrılıkçılar, Türkiye’yi bir “sayım, suyum yok” mızıkçılığına doğru sürüklüyorlar.
Tüm dünyaya bağımsızlık savaşının nasıl verileceğini göstermiş, ortaçağda donmuş kalmış bir toplumun nasıl uygar bir ulusa dönüşebileceğini kanıtlamış, yaptığı atılımla dünya devrimler tarihine geçmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin yazgısına bir bakın:
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, terör örgütü PKK'nin silah bıraktığını ileri sürdüğü bildirisinin, ülkenin istihbarat örgütü ile iktidarın gözetim ve onayından geçtiğini söyledi. Yani, Özgür Özel'e göre, AKP-MHP ve paydaşları, bu bildirinin içeriğinden haberdardılar ve kabul etmişlerdi.
Cuntanın Somutlaşmış Hali
Geçmişte Üstü Örtülen Dosyalar