Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Görev partisi

07 Kasım 2015 Cumartesi

1960’lı yıllarda, Konur Sokak’ın sonunda, şimdi Mülkiyeliler Birliği’nin bulunduğu binanın hemen karşısında tek katlı, bahçeli bir evdeydi Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi.
Osman Bölükbaşı’nın kuruculuğunu yaptığı partiye Alpaslan Türkeş genel başkan seçilmişti. Daha sonra partinin adını MHP olarak değiştirdi.
Elimde okul çantam, partinin önünden geçerken kendilerine “komando” diyen kalpaklı gençlerin bahçede toplaştıklarını ve hep birlikte göğe doğru uluduklarına tanık olurdum.
Yoksul kesimden geldikleri belli o gençler, özellikle 1968’den itibaren yükselen özgürlükçü gençlik hareketlerine karşı kullanıldılar. Gizli “komando kampları”nda eğitildiler. Adalet, eşitlik ve bağımsız bir Türkiye isteyenlerin üstüne salınan paramiliter bir güç haline getirildiler.
1970’lerde Türklük aidiyeti ve vatanını sevme duyguları kullanılan bu gençler “ülkücü” adı verilerek yeniden sokağa; aydınlanmacı, bağımsızlıkçı gençler ve aydınların üzerine gönderildi. Binlerce delikanlının ve genç kızın yitirildiği, aydınların tek tek avlandığı bir dönem başladı.
Gladio, ülkücülerin içindeydi.
1978’de polis-adliye muhabiriydim. Gölbaşı yolu üzerinde bir Murat124 marka araba ihbar üzerine durdurulmuş, içinden portakal sandıklarına saklanmış silahlar çıkmıştı.
MHP Gençlik Kolları’na üye kişilerin de içinde bulunduğu Adana plakalı aracın o dönemde akademisyenlik yapan Devlet Bahçeli’ye ait olduğu ortaya çıkmıştı.
12 Eylül sonrası, Kürtçülüğün alevlenmesi ile MHP, yine Türkçülüğü kullanarak siyaset sahnesinde yer edindi.
Diyeceğim şu ki: MHP çizgisi, geçmişten bu yana hep bir “görev” üstlenmiştir.
Son yıllarda da, uluslararası güçlerin desteği ile iktidara gelen AKP, ne zaman dara düşse, yine MHP görevini yerine getirmiştir.
Hiç kuşku yok ki, önümüzdeki günlerde “başkanlık sistemi”ne payandalık yapma görevini de layıkıyla gerçekleştirecektir.

Öldürümlerin karesi
Bugün 7 Kasım. Yayıncı İlhan Erdost’un cezaevinde dövülerek öldürüldüğü gün.
Onun adıyla yaşayan Muzaffer İlhan Erdost diyor ki:
“Pusuya düşürülmemizin, dövülmemizin ve Ilhan Erdost’un öldürülmesinin, bireysel (ya da münferit) bir öldürüm olmadığını, bunun, üç çeyrek yüzyıldır katlanmaya, yargılandığımız cinayetten katliama, binlerle ifade edilen ölümlerin / öldürümlerin bir ‘kare’si olduğunun bilgisiyle, bilinciyle belirteyim ki:
1974’ten 12 Eylül 1980’e giden kanlı yolda işlenen cinayetler, yığınsal katliamlar, ‘dolaylı saldırı’ya programlanmıştı ve biz, hepimiz bu saldırının hedefindeki hainler olmuştuk. Bir bir, toplu olarak ya ‘temizleniyor’ ya çöpe atılıyorduk, bugün de. Hainler ise kurtarıcı. Vatan satıcılarının vatansever olması gibi.”

Türbanlı yargıç ve AİHM
İstanbul Anadolu 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kadın yargıcı, duruşmalara türban takarak çıkmaya başlamış.
O yargıcın verdiği her karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) dönecektir.
Çünkü, AİHM, konuya öznel ve nesnel tarafsızlık açısından bakıyor.
AİHM, öznel tarafsızlığı, “yargıcın, birey olarak baktığı davadaki kişisel tarafsızlığı” olarak tanımlıyor. Nesnel tarafsızlık ise kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenim.
Yine AİHM’ye göre, bir mahkemenin “hak arayanlara güven veren tarafsız bir görünüme sahip bulunması, tarafsızlığı sağlamak için alınmış olan tedbirlerin mahkemenin tarafsızlığı konusunda makul her türlü kuşkuyu ortadan kaldırır nitelikte olması” gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları