“Yeni ergen Burak’ın o gün bonzai alabilmek için parası yoktu. Kriz kapıdaydı, sonunda usulca ana- babasının yatak odasına girdi. Annesinin bir yerlere mutlaka bir miktar para koyduğundan emindi. Komodinin, tuvalet masasının çekmecelerini acele acele açıp kapadı, hiçbir yerde para yoktu. Tam o sırada annesi odanın kapısını açıp içeri girdi, oğlu onun girdiğini fark etmemişti, deliler gibi para arıyordu, anne bu görüntüyü görmemek için bir an gözlerini kapadı ve birden nefes alamadı, çünkü Burak annesinin boğazına yapışmış, bağırıyordu: ‘Para nerede, para!’ Anne zorlukla nefes alıyordu, çırpınmaya başladı. Son bir gayretle oğlunun boğazını sıkan ellerinden kurtulup öbür odaya koştu ve pencereyi açıp bağırmaya başladı. ‘Komşular gelin, oğlum beni öldürecek.’ Annesinin komşulara seslendiğini duyan Burak daha bir delirdi ve pencereye koşup annesinin sırtına bir tekme indirdi. Kadın bayıldı. Burak annesinin masanın üstündeki cep telefonunu hırsla aldı ve evden fırladı, koşarak köşebaşındaki uyuşturucu satıcısına gitti, annesinin cep telefonunu uzatıp, naylon torba içindeki uyuşturucuyu aldı, yere oturdu ve torbayı açtı.”
“Sultanahmet’te turistlere antika eşya ve halı satan Mücella Hanım, o günkü hasılatı toplamaya çalışıyordu. Artık parası çok olan turistler yoktu, ayakları birden kesilmişti. Artık ancak 10 Avro’luk uyduruk seramik tas ve magnet satabiliyordu, bu da hiçbir şeyi karşılamıyordu. Üniversiteye giden büyük oğlu artık okula uğramıyordu, esrardan eroine geçmiş, adeta kendini öldürmek istercesine damarlarına eroin basıyordu. Oğlu için her yolu denemişti, iki kez çok lüks bir klinikte tedavi görmüş ama hiçbir işe yaramamıştı. Mücella Hanım tedaviler için babadan kalma Pera’daki evlerini satmak zorunda kalmıştı. Şimdi de ağabeyine hayran ikinci oğlu uyuşturucuya başlamıştı. Babaları pes etmiş, kapıyı çarpıp gitmiş, Mücella Hanım da iki oğlu eroin parası için sokaklarda bedenlerini satmasınlar diye, dükkânında çabalayıp onlara para bulmaya çalışıyordu. Yetmiyordu ama Mücella Hanım birden ağlamaya başladı, nasıl, ne yapmıştı ki bu ölümcül uyuşturucu çocuklarını bulmuştu?”
“Elmas Hanım o gün bir arkadaşıyla birlikte, arkadaşının her derde deva dediği bir hocanın evine giderken, içinden bildiği tüm duaları okuyor, Allah’ı yardıma çağırıyordu. Elmas Hanım’ın kocası, akrabalarının sözüne uymuş, köydeki topraklarını satarak yedi kişilik ailesini büyük kente taşımıştı. Büyük kent onlara yaramamıştı, çocukları kötü arkadaşlar edinmiş, eve uğramaz olmuşlardı. Elmas Hanım’ı asıl üzen en küçük kızıydı. Ortaokulu zor okumuştu, iyi huylu, yardımsever bir genç kız olmuştu. Elmas Hanım onun üstüne titriyordu, evlenip çocuk çocuğa karışmasını istiyordu ama yaşadıkları mahalle karışık bir mahalleydi. Bir gün kızını ağabeyinin ceket cebinden bir şeyler aşırırken görmüştü, kızını sessizce izlemiş, kızın bir torbadan çıkardığı tütün gibi bir maddeyi sigara kâğıdına sarıp içtiğine tanık olmuştu. O gün kıyameti koparmıştı ama hiçbir işe yaramamıştı, babaya söyleyememişti ve kızı ‘Beni kendi halime bırak, yoksa kendimi öldürürüm’ dediğinde dünyası yıkılmıştı. En son çare arkadaşının tavsiye ettiği bu hocaydı.
Hoca onları küçük bir odaya aldı ve dinledi, ardından bir kâğıda bir şeyler yazdı, kâğıdı özenle bir muskanın içine yerleştirdi. Elmas’a ‘Bunu kızının yastığına gizlice koy’ dedi. Elmas, hocanın ellerine sarıldı ve yanında getirdiği 400 lirayı adamın avucuna bıraktı.
Elmas, hocanın dediklerini yaptı, beklemeye başladı. Bekledi, bekledi, kızı esrarlı sigarayı tüttürmeye devam etti. Sonra da evi terketti. Nereye gitti bilinmiyor.” Telefon çaldı, mimar Ayşe Hanım daldığı çizimi bıraktı, telefonu aldı. Telefondaki ses onu karakola çağırıyordu. Nedenini sordu... Parkta genç bir adam ölüsü bulunmuştu, gelip bakması isteniyordu.
Ayşe Hanım’ın epey bir zamandır beklediği bir haberdi bu. Giyindi, karakola gitti. Polisler onu morga götürüp ölüyü teşhis etmesini söylediler. Ayşe Hanım morgun kapısından içeri girdi, ölünün üstünde örtüyü usulca kaldırdı. Oğlunun yakışıklı yüzü morarmıştı. Usulca öptü. Polisler ‘altın vuruş yapmış’ dediler.
Evet İstanbul’da hava durumu bozbulanık.
Artık uyuşturucunun transit geçtiği ülke olmaktan çıkıp uyuşturucu için iyi bir pazar olan ülkemizden manzaralar. Uyuşturucu kullanma yaşının 10’a kadar düştüğü İstanbul’da, yeni seçilmiş CHP’li Belediye Başkanı, Belediye meclisi toplantısında uyuşturucuyla mücadele için bir komisyon kurulmasını Meclis’e teklif ediyor. Ancak mecliste çoğunluğu bulunan AKP ve MHP Meclis üyeleri anında el kaldırıp reddediyorlar Sonra da birileri uyarmış ki, bu teklifi kendileri gibi yeniden Meclis’e getirmenin yollarını arıyorlar. Beyler, hanımlar uyuşturucu sizin de çocuklarınızı bulur, bu konuda Tanrı hiçbir çocuğu koruyamaz!
İstanbul’da hava durumu
Yazarın Son Yazıları
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar
Hep birlikte haykırıyoruz: ‘O gün bugündür!’
Cihatçılar Alevileri ve muhalifleri öldürürken...
Ah ne çok öldük!
Ne oldu barış mı gelecek?
Hepimiz vergi kölesiyiz çok zenginler hariç
Ülkemizin küçük Trump’ları
Yapay zekâ hazretleri Assos’ta