Stalin kendi katı güç anlayışını şu sözlerle ifade eder:
“Kazananlar daima haklıdırlar. Kural budur.”
Eğer şuurlu ya da şuursuz bir Stalin’ciyseniz bu yazıyı hiç okumadan geçin.
Çünkü bu yazı kazanmak değil kaybetmek üzerine bir methiye.
Ve gücü “kazanmak” sananlara, okkalı bir küçümseme.
Geçen yıl bir gazeteye bir makale yazmıştım.
Başlığı “Haklıyız kaybedeceğiz”di.
Yazı şöyle sonlanıyordu:
“Şimdi sen al eline şu değneği, bu boş arsanın toprağına kocaman harflerle ‘Haklıyız kaybedeceğiz’ yaz.
Tabiatının gereği.
Yazdığının ilk rüzgârda silinmesini göze al.
O da tabiatın gereği.
Ancak tanrıların masal kahramanları olduğuna, her şeyin değişebileceğine ve sen ne istersen onun olacağına inanmaya ölesiye devam et.
İsteklerine çok dikkat et.
Çünkü, tabiatın bizzat kendi gerçeği gereği, maalesef sen ne istersen o olur.”
Biz ne istersek o oluyor.
O yüzden isteklerimizin gücüne ve bizi nereye götüreceklerine dikkat etmemiz gerekiyor.
Tanrı, insanın isteği tarif ettiği kadim akıldır.
Kader de bu aklın şaşmaz icraatı.
Küçük Prens’in hikâyesinde bizi büyüleyen şeyi unutmayalım.
İktidar adına baş tacı edilen tüm değerleri küçümseyen bu masal kahramanının en etkileyici yönü, mevcut düzende yadırganacak hayallerine verdiği benzersiz değerdir.
Hikâye şöyle başlar:
Bir gün pilotun uçağı bozulur ve pilot Sahra Çölü’ne iniş yapmak zorunda kalır.
Çölde karşısına, kafasında dağınık sarı saçlar, boynunda uzun bir atkı ve eli ceplerinde tuhaf bir çocuk çıkar.
Küçük Prens.
Küçük Prens pilottan damdan düşer gibi, kendisine bir koyun resmi çizmesini ister.
Çölün ortasında, oraya nasıl geldiği belirsiz bir çocuğun bu akıl almaz isteği karşısında pilot önce afallar.
Sonra onu kıramaz ve birkaç tane koyun resmi çizer.
Ama Küçük Prens hiçbirini beğenmez.
Sonunda uçağını tamir etme telaşında olan pilot karşısındaki tuhaf çocuğun müşkülpesentliğinden sıkılır ve onu başından savmak için bir sandık çizer.
“Al işte” der, “İstediğin koyun bu sandığın içinde”.
Tam yılmak üzere olan Küçük Pres’in yüzü birden aydınlanır.
“İşte tam istediğim gibi!” diyerek pilotun çizdiği o basit sandık resmine coşkuyla sevinir.
Hayatı tüm yenilgilere ve haksızlıklara karşın anlamlı kılan tek şey Küçük Prens gibi o muhteşem hayalperestliğe, her şeye rağmen inadına sahip çıkmamızdır.
Haklılığı, kazanıp kaybetmekle ilişkilendirmek marifetini güce tapanlara bırakalım.
Biz kazanamasak da haklıyız.
Bal gibi haklıyız.
Küçük Prens'in Sandığı
Yazarın Son Yazıları
Yanık saraylar
Patron çıldırdı
‘O kadar istiyorsan eve bir mülteci al besle’
Vatandaşın evi
Mültecinin evi
Atinalı Sokrates’ten Boğaziçili direnişçilere
Sizin hiç silahınız çalındı mı?
Uçağın kadar konuş!
Merve’nin kaderi ve bizim kaderimiz
‘Ben Aziz Nesin...’
Çocuk tacizinin önlenemeyen devamlılığı
Her şey ‘gerçekten’ çok güzel olsun diye...
O çocuklar sizi hiç sevmeyecekler
Katil belli, refleks belli, sonuç belli
Gazeteciliğin karanlık yüzü
‘Hadi’ ama kime hadi?
Mafyayı bilmek ve mafyayı anlamak
‘Ne oldu? Öldürdün mü?’
‘O zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz!’
Neyi bekliyorsunuz?
Kimin lehi, kimin aleyhi?
Mafyanın ve iktidarın selameti, ülkenin kıyameti
Gençliğe hitabe
Sen de vaat edilmiş, ben diyeyim işgal edilmiş
Devlet, mafya ve siyaset üçgeni değil, dairesi
Çocuklarımızın ismini neden Deniz koymuştuk biz?
Temel ihtiyaçlar listesi
Beş maymun* ve bir toplum
İnsanlığın aydınlık ve karanlık yüzü
Bugün 23 Nisan, öfke doluyor insan!
Burada yazar ne demek istemiştir?
Geçmiş olsun Ahmet Altan
‘Patates soğan, güle güle Erdoğan’
‘Darbe’nin kelime anlamı ve bizim için anlamı
Günün mönüsü: Emekli generaller
Geniş kalçalı ve çok memeli kadın tanrılar
Kokain cesareti
İktidarın yüzüncü yıl fantezisi belli, peki ya sizinki?
Siyasi başarısını;
Tek parti, tek akıl, tek uçurum