Eskiye özlem genellikle önceki kuşakların dilindedir. Sebebi de -yine genellikle diyorum- yaşlanan kişilerin toplumdaki ve çağdaki değişimlere uyum sağlamakta zorlanmalarıdır. Ama iddia ile söylüyorum ki insan haklarımızla, eğitimimizle, yargımızla, demokrasimizle, dış ilişkilerimizle, kadın hakları konusundaki perişanlığımızla, ekonomimizle, ulusal birliğimizle, bırakın hepsini, manavdaki soğan, patates... vs. gıda maddelerinin fiyatlarıyla öyle bir Türkiye’de yaşamak zorunda bırakıldık ki... Ülkede çürümedik ne bir kural ne de bir kurum kaldı.
Bir yazıda elbet hepsini ele almak mümkün değil. O nedenle bugün sadece “eğitim”den söz edeceğim.
Ben önceki, hatta daha önceki kuşağın mensubuyum.
Bizim de sevdiğimiz, sevmediğimiz öğretmenlerimiz vardı. Ama bir defada binlercesi başka yerlere sürülmek bir yana, ekstra bir sebep olmadıkça tek tek dahi bulundukları okuldan başka bir okula ya da ile tayin edilmezdi. Çünkü bakanlık hem onların aile düzenini hem de eğitimdeki istikrarı bozmaktan çekinirdi.
O yüzden de yurdun neredeyse her tarafındaki öğrenciler, “Öğretmenimizi geri istiyoruz” diyerek gösteri yapmak bir yana, okul içinde ve dışında toplu eylem yapmak zorunluğunu duymazdı.
“Hayır. O eski dönemlerde de bazı lise ve ortaokul öğrencileri, isyan eder, sokaklara düşerdi” diyen tek kişi çıksın, özür dileyeyim ve tüm sözlerimi geri alayım.
Bu verdiğim örnek, yüksek yeteneği (!) nedeniyle olsa gerek, Ankara’daki Hacı Bayram Üniversitesi’ne rektör olabilmesi için özel yasa değişikliği yapılan dini eğitim bakanı Yusuf Tekin’le ilgilidir.
Önceki yıllarda gençlerimiz nadiren de olsa, protesto gösterileri, mitingleri yapardı ama o mitinglerde lise öğrencileri aktivist olarak pek yer almazdı. O yaştaki çocukları mitinge davet veya teşvik eden de olmazdı.
Çürüyen Türkiye’de her şey gibi bu değerler de yok oldu gitti. Nasıl yok olmasın ki bir eğitim bakanı var, evlere şenlik. 3 Mart 1924’te temeli atılan “laik eğitim”i yıkmak için özel bir görev üstlenmiş olmalı ki okulları öğretmenlerden çok imam, vaiz gibi diyanet işleri personeliyle yönetmeye çalışıyor.
Eskiden böyle bir kişinin değil milli eğitim bakanı olup tüm eğitim sisteminden sorumlu hale gelmesi, öğretim varken bir okulun içine girip dolaşmasına bile izin verilmezdi.
Ama ne yapalım ki devir değişti ve AKP iktidarı tarafından, bu ülkeyi ve ulusu çağdaş değerlere uygun bir anlayışla yönetmek yerine ancak kafasının içi örümcek bağlamış kişilerin beğeneceği ve beğendiği bir kişi eğitim dünyamızı yönetiyor.
Doğrusunu söyleyeyim: CHP’nin tek başına iktidarda olduğu yılların sonuna doğru Milli Eğitim Bakanlığı’nda oluşan -ve varlığını hâlâ sürdüren- gerici bir enfeksiyon merkezinden haberdardık ama laik ve çağdaş eğitime inanan milli eğitim bakanları onların bakanlıkta etkin olmasına izin vermezdi.
Bana söyler misiniz?
Türkiye geri mi gitmiş, ileri mi?