Öteden beri bir adalet bakanı “yargıda reform” amaçlı bir çalışma başlattıklarını müjdelese (!) benim içimde birtakım endişeler kıpırdamaya başlar. Çünkü deneyimler göstermiştir ki soruşturma, yargı, yargılama ve infazla ilgili uygulamalar konusunda şikâyetleri önlemeyi amaçlayan bir çalışma başlatılmış olsa bile, onun yanına üç-beş belki de on adet sakıncalı hüküm konacak ve o üç şikâyet konusu ortadan kaldırılıyormuş gibi yapılırken adalet sisteminin, daha doğrusu, soruşturmanın sağlıklı şekilde yürütülmesinin, yargıçların gerçekten “güvence” içinde ve “bağımsız” şekilde karar vermediğini öngören hükümler ya olumsuz yönde değiştirilecek yahut da tamamen yürürlükten kaldırılacaktır.
Uzatmadan en unutulmaz örneği anımsatayım:
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin henüz ismindeki “adalet” ve “kalkınma” kelimelerini unutturup da yerine ak kelimesini yapıştırmaya henüz çaba göstermedikleri 2010 yılında Sadullah Ergin isimli zat adalet bakanı iken büyük bir yargı reformu paketi getirdiler. O sırada anımsayacaksınız AKP iktidarı ve onun başındaki Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen cemaatiyle deyim yerindeyse “can ciğer, kuzu sarması” idiler. Hatta o referandumda kampanyaya destek veren Fethullah Gülen, kendi taraftarlarına talimat vererek “Gerekirse mezardaki ölülerin dahi bu reforma destek vermeleri” için çalışmalarını istemişti.
Ve o reform sonucu; yargı bağımsızlaşacak, yargıçlar yasalardan ve vicdanlarından başka şeye bakmadan karar verecek, kısaca Türkiye’de mahkemeler hem daha seri hem de adil bir biçimde hüküm kuracaklardı. Artık onların atanmasına, yükselmesine veya görevde bir kusur işlemişlerse onun değerlendirilmesine yargı dışından hiçbir güç karışamayacaktı.
Özetle Türkiye, böylece tarihinde görülmemiş düzeyde bir adalet sistemine kavuşacaktı.
Daha önceki ve sonraki “yargı reformları”na değinmiyorum. Çünkü gerçekten yüz ağartacak, yargının gerçekten adalet dağıtmasını sağlayacak hiçbir “reform (!)” anımsamıyorum. Bırakın “reform” dedikleri “katakulli” paketlerini, Yılmaz Tunç isimli “adalet (!)” bakanının, her gün gözümüzün içine baka baka “Türkiye’de yargı bağımsızdır” diyerek kamuoyuyla alay ettiği gerçeğini nasıl unutacağız?
Yılmaz Tunç’un sözünü ettiği “on birinci reform paketi” de ötekilerden pek farklı değil. İki çocuğun kendi yaştaşları bir öğrenciyi bıçaklayarak öldürmesinden alınan dersle, “çocuk yaşta suça sürüklenenler” hakkında getirilen olumlu değişiklik yanında, “23 senedir iktidardayız. Kimsenin özel hayat tarzına, özel yaşamına karışmadık ve karışmayacağız” diyerek övünen AKP ileri gelenlerini alenen tekzip etmeyi amaçlıyormuş gibi, cinsel eğilimi LGBT’lerle aynı çizgide olanları peşinen suçlu ilan etmek neyin nesi oluyor? Onlar arasında nişan veya nikâh gibi tören düzenleyenleri 4 yıla kadar hapsetmek, özel yaşamı ihlal etmenin daniskası değilse nedir?
Yılmaz Tunç döneminde birilerinin beklentileri yönünde değil de yasanın ve vicdanın emrettiği doğrultuda yetki kullanan savcı ve yargıçlardan söz etmeye bile henüz fırsat doğmadı.
Onları da bir başka yazıda ele almak üzere...