Doğa Tarihi Müzemiz Bile Yok!
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Doğa Tarihi Müzemiz Bile Yok!

15.04.2015 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye’de çağdaş standartlarda temel gerekliliklere sahip, toplumsal yaşamda çoklu işlev gören bir doğa tarihi müzesi ne yazık ki bulunmuyor.

Yeryüzündeki yaşam ancak kayıt altına alındığında anlam kazanıyor. Bu yüzden varlığın milyonlarca yıllık yeryüzü serüveni ancak eldeki altı bin yıllık kayıtla kavranmaya çalışılıyor. Doğadaki en gelişkin zekânın belleği kendi içinde (ve kendi için) nasıl da her olayın, durumun izini biriktiriyorsa, doğanın diğer tüm unsurlarının da evrimlerinin izlenebilmesi yaşamın özüne dokunabilmek için vazgeçilmez bir önemde. Doğal yaşamı okuma ve yorumlama çabası insanoğlunun kendi hikâyesi için eşsiz bir kerteriz alma olanağı da sunuyor.

Doğa tarihi müzeleri
Modern zamanlarda bireylerin bu çabayı en basit biçimiyle gösterebilmesi için büyülü sayılabilecek yapılar bulunuyor: doğa tarihi müzeleri.
Ortaya çıkışları 17. yüzyıla dek giden bu müzeler, günümüzde toplumun tüm kesimlerini ve farklı kuşakları aynı çatı altında toplamayı becererek muazzam bir bilimsel, eğitsel ve kültürel işlev görüyorlar.
Kimi yerlerde, örneğin İsviçre’deki Neuchâtel Doğa Tarihi Müzesi’nde bilimle sanatın son derece yetkin ve göz kamaştırıcı buluşmasını yansıtan “Sinekler” sergisi, izleyiciye sineğe ve ilintili her şeye dair bilgiyi deyim yerindeyse fark ettirmeden, onu sanatın ve yaratıcılığın tüm olanaklarıyla kendinden geçirerek veriyor.
Kıta Avrupası’nın en büyük doğa tarihi müzesi olan ve bu satırların yazarının da yüksek lisans öğrenimi görüp bir süre çalıştığı Paris Ulusal Doğa Tarihi Müzesi, bünyesindeki “büyük evrim galerisi”, mineroloji ve paleontoloji galerileri, orta ölçekli hayvanat bahçesi, devasa seralarıyla türünün mabedi olarak değerlendiriliyor. Her sergisinin müthiş bahçesindeki uzun giriş kuyruklarıyla karşılandığı müze, dünyanın en geniş ikinci koleksiyonuna sahip.
Yüzlerce bilim insanı etkin biçimde yürüttükleri araştırmalarla insanlığın bilgi dağarcığını artırmak için ciddi bir adanmışlıkla çalışıyor.
Londra’daki Doğa Tarihi Müzesi de söz konusu müzelerin gözde temsilcilerinden. Toplumla kurduğu iletişim bağı bugün her kurum ve kuruluşa örnek olacak türden.
Birkaç yıl önce, koleksiyonlarındaki dinozorları bakımdan geçirip ileri kuşaklara aktarabilmeleri için gereken kaynağı sağlayabilmek adına, internet üzerinden de yoğun katılımla, olağanüstü bir destek kampanyası gerçekleştirdiler. Çocuklar, gençler, yaşlılar, kısaca tüm bir toplum, müzenin gelecek projesine coşkuyla katıldı.
Bakışımızı üzerinde yaşadığımız topraklara çevirdiğimizde, bu toprakların daimi hüznünden belki de, sözün boynu bükülüyor. Türkiye’de çağdaş standartlarda temel gerekliliklere sahip, toplumsal yaşamda böylesi çoklu işlev gören bir doğa tarihi müzesi bulunmuyor heyhat!
Konuyla ilgili olan okurun hemen aklına Ankara’daki Maden Tetkik Arama bünyesinde “görünen” doğa tarihi müzesi namlı kurum gelebilir.
Geçen yüzyıldan kalma sergileme teknikleri ve iletişim biçimleriyle bu kurum üzerine getirilebilecek belki de en isabetli yorum, karşımızda yasak savma kabilinden oluşturulmuş, adeta bir tabela müzesi sayılabilecek bir yapının olduğudur.

İTÜ’nün projesi
Nitekim, Ankara’daki bu yapının varlığına karşın, memleketteki doğa tarihi müzesi eksikliğini giderebilmek için, İTÜ yönetimi bir ara kolları sıvayıp bir çalışma başlatmıştı. Ne var ki bu çalışma da ölü doğan bir proje olmaktan öteye gidememiştir.

Türkiye’de neden iyisi yok?
Türkiye’nin her geçen gün çoraklaşan kültür ve bilim ortamında, kuşkusuz, siyasi iradenin evrim kuramından duyduğu en hafif ifadeyle rahatsızlık, doğa tarihi müzelerinin toplumla buluşmasının önündeki başlıca engeli oluşturuyor. Buna koşut olarak, müzelerin toplumsal ve kültürel yaşamda hâlâ yerlerini olması gerektiği gibi alamamış olması, müze algısının ve müze gezme bilincinin eğitim yoluyla oluşturulmasının önemsenmemesi, bireylerin büyük bölümünün doğayla kurdukları yüzeysel ve çoğu zaman hastalıklı ilişkiler de, Türkiye’deki doğa tarihi müzesi yoksunluğunu açıklayıcı etkenler.

Doğanın kalbine dokunmak
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde, artık, doğa tarihi müzelerinin kalbinde çalışan bilim insanlarının yaptıkları bilim, doğrudan müze ortamında insanlara ulaşıyor. “Science-lab” formatıyla bilim insanları, siz Washington’da müzeyi gezerken, bir fosil üzerindeki araştırmalarını sonuçlandırıp veriyi mekânda sergileyebiliyor. Ya da Dublin Doğa Tarihi Müzesi’nin kafesinde soluklanırken, masaya iliştirilmiş düğmeye bastığınızda bir bilim insanı karşınıza geçip dilediğiniz konuda sizi aydınlatabiliyor...
Bizim “güzel ve yalnız” ülkemizde ne yazık ki bir doğa tarihi müzesi bulunmuyor. Çocuklarımız, örneğin geceleyin doğadaki yaşam üzerine son derece ilginç bir sergiyi göremeyecekler henüz. Ama bilim ve kültürün toplumsal yaşama günün birinde yerleşmesiyle başkalaşacak Türkiye’de çocuklar ve gençler doğanın kalbine dokunacaklar.  

BARIŞ TUT Müzebilimci

 

-

 

Florya Köşkü konuşabilir mi?

 

Mimar seyfi arkan cumhur başkanlığı florya köşkü’nü halktan uzak, duvarlar ardında, ulaşılmaz ve gösterişli bir yapı olarak değil, kamuya açık bir plajın içinde tasarlamıştır.

Birkaç fotoğraf var önümde. Aynı gün çekilmiş gibi. Ülkü kumlara serilmiş, Atatürk bekliyor. Ülkü gölgesiyle oynuyor, Atatürk ona bakıyor. Ülkü bir trabzanın üzerinde, Atatürk elinden tutuyor. Sanki bir geminin güvertesinde çekilmişler gibi.
Sonra Atatürk, minik bir sandalı sahile çekiyor, saçları dağılmış. Arkada beyaz bir siluet, gemi mi desem bina mı bilemiyorum. Detaylı bakınca fark ediyorum ki güvertede çekilmiş sandığım kareler şu binadan: Cumhurbaşkanlığı Florya Köşkü. Mimarı Seyfi Arkan.

Sanki bir gemi
Florya’da, İstanbul’un son kumsal şeritlerinden birine takılmış ilginç bir bina bu. İncecik bir iskeleyle kıyıya bağlanmış beyaz yatay bir bina. Üç tarafını çeviren güvertesi, lombarları, demir trabzanları, mimarın bacayı ima ederek yükselttiği kulesiyle her an halatını koparıp başıboş Marmara’ya açılacak bir gemi gibi.
İşveren mimara bir gemi ısmarlamış ya da mimar deniz sevgisini bu yapıda gidermeye çalışmış diye düşünürsünüz. Ancak hikâye başkadır. Anlatayım.

Binanın tarihçesi
1934’te bir İstanbul seyahatinde İstanbul Belediyesi yetkilileri Atatürk’e Florya’yı gezdirirler. Burayı çok seven Atatürk sahile yabancı devlet adamlarının misafir edileceği bir Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü inşa edilmesini ister. Belediye yetkilileri bir mimar çağırıp bina ısmarlamak veya Atatürk’ün işaret edeceği bir mimarla çalışmak yerine, bir proje yarışması açarlar. Mimarları davet ederler.
Yarışmada önerilenler arasından Atatürk, Seyfi Arkan’ın projesini seçer. Arkan, kıyı bandına veya hemen ardındaki ağaçlığa bir yapı önerip, dolayısıyla da sahili Cumhurbaşkanı’nın özel kullanımına tahsis etmek yerine, denizin ortasına bir bina kondurmuştur. Ya da bir gemi tasarlamıştır diyelim. En önemlisi de sahili bir halk plajı olarak etüt etmiştir. Arkan’ın önerisi halktan ırak, duvarlar ardında ulaşılmaz, gösterişli bir yapı değildi. Kamuya açık bir plajın içindeydi. Nitekim Atatürk ölmeden evvel birkaç yaz, deniz kıyısında hoşça vakit geçiren insanlar, hemen önlerinde, şeffaf, bembeyaz mütevazı bir gemi-yapının içinde onun ve minik Ülkü’nün gezinen siluetini gördüler. Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü daha sonra birçok lider tarafından kullanıldı.

Tavizsiz bir yapı
Bence Türkiye’deki en güzel ve tavizsiz modernist yapıdır. Binayı gezdikten sonra aklınızda bin bir düşünce, önünüzde kumsal, İstanbul’dan uzakta bir sahil kasabasındaymış gibi korudaki sade binada bir çay içmek isterseniz garson şöyle diyecek size: “Burası sadece TBMM üyeleri ve misafirlerine açık.”
Bu yazı pekâlâ ve çok da isabetli bir şekilde günümüz siyasetine-siyasetçisine bağlanabilir. Ama ben bunu yapmak, güzel insanların güzel düşüncelerle hayata geçirdiği bu güzel projeyi karamsar konulara temel yapmak istemiyorum. İsteyen yapmakta serbest. Ben bu deniz köşkünü gezdim.
Üzerimde bıraktığı etkiyi tarif etmek istemiyorum. Bu ülkenin siyaseti, yapıları, kumsalları, bu ülkenin geleceği üzerine düşünen herkesin borcu olan kısa bir ziyaret. Herkes yapmalı.  

ERTUĞ UÇAR Mimar

Yazarın Son Yazıları

Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025