TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor. Onur kavramının geçmişteki kullanımı yüzyıllar öncesine, antik çağa kadar uzanmaktadır. Günümüzde ise demokrasi ile yönetilen ülkelerin anayasalarında her insanın sosyal pozisyonuna bakılmaksızın onur sahibi olduğu ve devletin insan onurunu gözeteceği ifadesi yer almıştır. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde bütün insanların özgür ve eşit oldukları, insan onurunun da her türlü siyasal, toplumsal, ekonomik etkiden bağımsız olduğu vurgulanmıştır. Bu açıdan kavram, insana ilişkin hakların ve özgürlüklerin çekirdeğini oluşturur.
Tarihsel ve sosyolojik açıdan ise çok boyutlu ve dinamik bir durumu ifade eder. İnsan onuru bireysel düzlemden toplumsal ve sınıfsal düzleme 19. yüzyıl ortalarında kavuşur. İşci hareketlerinin artmasıyla sonunda sosyal devlet anlayışına varılır. Bu noktada akla şu sorular geliyor: İnsan onuru kavramı insanın sosyal bir varlık olması ve siyasal bir sistem içinde yer alması nedeniyle hangi siyasal rejimlerde ve toplumlarda başat bir konumdadır? İnsan ne zaman onurunu, kendine duyduğu saygıyı yitirir? Onursuz olmak bireysel anlamda bir karakter özelliği midir? Yoksa çevresel koşulların dayatması sonucu mudur? Toplumsal ve ekonomik anlamda ise kişinin onurlu bir yaşam sürmesinin koşulları var mıdır? Varsa bunlar nelerdir ve ne gibi özelliklere sahip olmaları gerekir? İnsanın onurlu yaşaması için ne tür araçlara gereksinim duyulur? Sorular çoğaltılabilir.
BASKICI REJİMLER VE BİREY
İnsan, doğduğu ilk anlardan itibaren dinsel, kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan bir kuşatılmışlık çemberine girer. Bireysel anlamda karakter oluşumu sosyal çevreyle yakın bir ilişki içindedir. Başka bir deyişle bireyi çevreleyen sosyal ve ekonomik sistemin karakter oluşumunda rol oynadığı söylenebilir. Bu bakımdan etik değerler ile de yakın ilişkisi vardır. Burada şu soruları sormak konunun aydınlatılması için yararlı olacaktır: Acaba siyasal ve ekonomik yapılar bireyin onur kavramına yüklediği anlamı ne ölçüde belirlemektedir? Ne tür siyasal rejimlerde birey onurunu korumak için ağır bedeller ödemek zorunda bırakılmaz? Ya da başka bir deyişle ne tür siyasal ve ekonomik yapı bireyin onurunu kaybetmesini ya da korumasını kolaylaştırıcı bir görünüm arz eder? İnsan onuru daha çok hangi siyasal rejimde ayaklar altına alınır? Onur kavramı kişinin salt insan olmasından ötürü doğuştan gelen bir hak olduğuna göre ne tür rejimler bu unsuru göz önüne almaktadır?
Birey içinde yetiştiği kültürel dokuyu içselleştirebileceği gibi bu koşulları sorgulayabilir, onlara karşı çıkabilir. Eğer bir toplumda insanın, içinde yaşadığı çevreyi ister siyaset yoluyla ister kültürel hedefler koyarak ve demokratik haklarını kullanarak eleştirmesi istenmiyor ve hatta cezalandırılıyorsa o toplum demokratik bir toplum değildir. Bu tür toplumların tipik özelliği, baskıcı ve korkuya dayanan otoriterliği yeğleyerek ne pahasına olursa olsun koltuklarını kaybetmemek için çırpınan ve bunun için cana kıyma da başta olmak üzere yaşam hakkını bile çiğnemekte hiçbir sakınca görmeyen bir avuç hırsları akıllarından önde giden siyasal elitlerin nesnesi olmalarıdır. Bu tür rejimler genellikle faşizan yanı ağır basan rejimlerdir. Eşitlik ve özgürlük gibi kavramlara ve bu yöndeki siyasal hareketlere yabancıdırlar.
TOPLUMSAL YOZLAŞMA VE DİRENME HAKKI
En ufak toplumsal ve bireysel itirazı varlıklarını tehdit edici bir hareket olarak değerlendirirler. Oysa bir insanın bir başka güce -bir insana, bir diktatöreboyun eğmesi demek ortaya hiyerarşik bir etkinin devreye girmesi demektir. Boyun eğen kişi böylece özünden uzaklaşır, kendine yabancılaşır, kişiliğinden ödün vererek nabza göre şerbet vermeye zorlanır. Böyle bir gidişatın sonucu ise toplumsal yozlaşma ve normsuzluktur. Bu durumda insanın kendi olması yasaklanır, baskı altına alınır. Boyun eğmek yüceltilir. Amaç Mussolini’nin ifadesiyle “insan yaşamda şekilde değil; ruhta, karakterde ve inançta yoğurmak”tır.
Oysa çoğulcu, insan hak ve özgürlüklerine saygılı demokrasiyle yönetilen toplumlarda insan onuru ve eşitlik önem verilen kavramlardır. Herkesin siyasal ve sosyal pozisyonuna bakılmaksızın düşüncesini özgürce açıklaması, bireyselliğini demokrasinin sınırları içinde kalarak yaşaması ve yeteneklerini özgürce kullanması sağlanarak onurlu bir yaşam sürmesi gerçekleştirilmiş olur.
Demokrasilerde ruhların tutsak alınması söz konusu olamaz. Bunun içindir ki demokrasiler eşitlikçi ve özgürlükçüdür. Birey demokratik kurallar çerçevesinde kalarak kendini gerçekleştirme olanağına kavuştuğundan kendisine yabancılaşmaz. Demokratik rejimler insanın mutluluğunu temel haklar kapsamında ele alarak doğası gereği daha çok gözetir. Dolayısıyla bireyin bir özel alanı vardır. Baskıcı rejimlerde ise boyun eğmeyi yeğlemeyen, ruh esaretine karşı çıkan her birey ağır bedeller ödemek zorunda bırakılır. Ancak bedeli ne olursa olsun boyun eğmemek de başlı başına bir direnme biçimidir. Özellikle anti demokratik rejimlerde kişilerin insan onurunu talep etmeleri söz konusu bile olamaz. Diz çökmek ise bu tür rejimlerin süregelmesini kolaylaştırır. Bu tip kültürel ve siyasal sistemlerde onurunun çiğnenmesine karşı çıkan her insan birer kahramandır. Ne mutlu her ne pahasına olursa olsun onurlarından ödün vermeyen, boyun eğmeyen asi ve özgür ruhlara!
DOÇ. DR. AYŞE ATALAY