Olaylar Ve Görüşler

Majestelerinin büyükelçisinin itirafları - Süha UMAR

15 Eylül 2021 Çarşamba

Diplomasi ilginç, bir o kadar da gizemli bir meslektir. Bu açıdan yabancı ülke diplomatlarının anıları göz açıcı ve öğretici olabilir. Örneğin ülkenizin yaşamsal çıkarlarının söz konusu olduğu ancak bakanlıkta sizin görev alanınıza girmeyen konularda bir şeylerin yanlış gittiğini veya yapıldığını hissedip de ne olduğunu tam olarak bilemediğiniz gelişmelerin içyüzünü, yıllar sonra yabancı meslektaşlarınızın anılarından öğrenirsiniz. Her diplomat gibi kendi ülkesinin çıkarlarını ön planda tutan yabancı diplomatların da başarılarını anlattıkları anılarını okuduğunuzda birden her şey aydınlığa kavuşur veya doğrulanır. Bazen “Vay canına, nasıl da görememişiz?” bazen de “Demek endişelerim ve uyarılarım doğru ve haklıymış” dersiniz.

TÜRKİYE-AB MÜZAKERE ÇERÇEVE BELGESİ’NİN HİKÂYESİ

2005 yılında, Türkiye-AB tam üyelik görüşmelerinin çerçevesini çizen, Müzakere Çerçeve Belgesi (MÇB) müzakereleri sona yaklaşmışken daha önce NATO Daimi Temsilciliği’mizde yardımcım olan bakanlık müsteşar yardımcılarından birisinin bana verdiği bilgilere bakarak MÇB’nin o şekliyle kabulü halinde, Türkiye-AB ilişkilerinin çok kısa bir sürede, geri döndürülmesi çok zor olacak biçimde çıkmaza gireceğini düşünmüştüm. Bu düşüncemi hemen zamanın bakanlık müsteşarı olan sınıf arkadaşıma iletmiş ve “Artık çok geç Süha” yanıtını almıştım. Bu girişimimden bir kaç gün sonra imzalanan MÇB’de Türkiye’nin, ülkenin birlik ve bütünlüğünü tehlikeye atmadan hatta temellerini sarsmadan hiçbir şekilde yerine getiremeyeceği yüklenimler vardı. Karşılığında da tam üyelik değil, “hazmedilir olma” koşuluna dayandırılmış, ucu açık bir bağlantı -çıpalanmak (anchor)- öneriliyordu. Üzülerek söyleyeyim ki ben haklı çıktım ve çok kısa bir süre içinde Türkiye-AB görüşmeleri çıkmaza girdi. Türkiye’nin tam üyeliği bugün artık neredeyse bir düş oldu. 2002-2006 yılları arasında Majestelerinin Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Peter Westmacott’a göre bu sonuç, Türkiye’nin MÇB’den doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkmıştı. (Peter Westmacott, They Call It Diplomacy, Head of Zeus Ltd, London, 2021.) 

2005 yılında, Prens Charles’ın katıldığı, Çanakkale Savaşları’nın 95. yılı anma törenleri hazırlıkları sırasında Dışişleri Bakanlığı’nı atlayarak Genelkurmay ile çalışmaya kalktığı için “lisanı münasiple” doğru yolu gösterdiğim (O tarihte bakanlıkta, İkili Siyasi İşler Genel Müdürü olarak görev yapıyordum) Westmacott, kitabında (a.g.e.), Türkiye-AB ilişkilerinin çıkmaza girmesinden Türkiye’yi sorumlu tutuyor ama aynı anılarında uzun uzun, Başbakan Tony Blair, Dışişleri Bakanı Jack Straw ve kendisinin, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) yana tavır alarak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan’ı, başta Türk limanlarının ve havaalanlarının GKRY’ye açılmasını öngören Ankara Protokolü’nün imzalanması olmak üzere, nasıl tek taraflı ödünler vermeye ikna ettiklerini (!) ve Türkiye’ye verilen sözlerin ne kadar havada kaldığını anlatıyor. Westmacott, Dışişleri Bakanlığı’ndaki bazı Türk meslektaşlarının kendisinin bu çabalarını takdir ettiklerini kaydetmeyi de unutmuyor! 

ANNAN PLANI 

Şubat 2008’de, Türkiye-İngiltere Siyasi Danışmaları toplantısı için gittiğimiz Londra’da, İngiltere Dışişleri Müsteşarı, konu Kıbrıs’a geldiğinde diplomatik bir dille ancak hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmayacak biçimde “Annan Planı ölmüştür. Planla alınanlar alınmıştır. Şimdi daha ne vereceksiniz? Onu konuşalım” demişti. Heyet başkanımız olan yakın arkadaşım, bakanlığın yeni müsteşarıyla birbirimize bakmış ve hafifçe gülümsemiştik. Açıklama bizim için sadece malumun ilamı idi. 

BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın zaman zaman metninde bizzat değişiklikler yaptığı Annan Planı’nın daha başından ölü doğacağını gösteren güçlü belirtiler vardı. Plana ve koşullarına başından beri karşı durmaya çalışan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş yanında, bakanlıkta yıllarını bu konuya vermiş az sayıda meslektaşım da AKP iktidarını sürekli olarak uyarıyorlardı ama bu uyarılar kös dinleniyordu. Neden böyle olduğunu bize yine Westmacott’ın anıları anlatıyor. İşin ilginci, anıların Kıbrıs/Annan Planı bölümünü okuyunca MÇB’nin Türkiye’ye nasıl kabul ettirildiğini anlatan filmi aslında ilk kez Annan Planı görüşmelerinde izlediğimizi fark ediyoruz. Demek ders almamışız. Westmacott, AB konusundan farklı olarak, Annan Planı’nı Türkiye’ye kabul ettirirken İngiltere’ye ve kendisine Dışişleri Bakanlığı’nda hangi Türk meslektaşlarının yardımcı olduğunu, bu kez isim vererek açıklıyor. Kitapta adı geçen, bir kısmı hâlâ hayatta olan meslektaşlarım bu anıları okudularsa ne düşündüler, bilmiyorum.

NALINCI KESERİ GİBİ

Majestelerinin Büyükelçisi Peter Westmacott’ın “Şecaat arz ederken merd-i kıpti, sirkatin söyler” sözünü doğrulayan anıları, İngiltere’nin çıkarlarını korumakla görevli büyükelçinin, ayrılıkçı terörden Ermeni iddilarına, TCK 301. maddenin değiştirilmesinden TSK’nin Irak tezkeresi konusundaki tutumuna, Türkiye’nin, Büyük Ortadoğu Projesi’ne yapabileceği katkılardan İran’ın nükleer etkinliklerine engel olma girişimlerine katılmasına kadar her konuda nasıl bir tek yanlılık içinde olduğunu, tıpa tıp benzer -örneğin IRA ve PKK- konularda, IRA eylemleri söz konusu olduğunda İngiltere’yi haklı, en azından mazur gösterecek mutlaka birkaç söz ederken konu PKK eylemleri olduğunda ısrarla sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türklerin haksız taraf olduğunu vurgulamayı unutmaması nalıncı keseri gibi nasıl hep kendi ülkesine yonttuğunu güzel bir biçimde gözler önüne sermektedir.

Doğrusu derslerle dolu, ibret verici bir itiraflar dizisi.

SÜHA UMAR 

EMEKLİ BÜYÜKELÇİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları