Meriç Velidedeoğlu

‘Kitaplı dinler’ ve cinsel eşitsizlik!

30 Kasım 2018 Cuma

Geçen hafta İstanbul’da yapılan, “3. Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi”nde Erdoğan, “Kadın ve erkeğin yaratılışta eşit olmadığını” vurgulayan, bunun da altını kalınca çizen bir konuşma yaptı. (23.11.2018)
Haklı(!); kuşkusuz dinsel bağlamda; çünkü kitaplı üç dinin kutsal kitapları olan Tevrat, İncil ve Kuranıkerim’de bu “eşitsizlik” durumunun, kadının “yaratılış nedeni” ve “yaratılış biçimi” dolaysiyle ortaya konduğu bilinir.
Kısaca değinirsek, Tevrat’ın birinci bölümü Tekvin’de, ilk yaratılan insan olan Adem’i, “yalnızlıktan kurtarmanın ve işlerinde ona yardım etmenin”, “kadının yaratılış nedeni”, Adem’in kaburga kemiğinden kadının yaratılması da, “kadının yaratılış biçimi” olduğu ortaya konur ki, bu yeter artar bile...
Kadının bu yaratılışı, kitaplı ikinci din Hıristiyanlıkta da, son vahiy dini İslamda da böylece kabul edilip kutsal kitaplarında yer aldığı bilinir.
Ne ki, kadının yaratılmasıyla ilgili bu dinsel belirlemeleri, bin yıl önce, din bilgini İmam Gazali’nin dediği gibi, “gönül gözüyle algılamak” yerine, günümüzün Müslümanlarının yaşamlarının temelini oluşturmasını istemek, insanı çağın dışına iter, ister istemez...
Artık, eksiksiz bir İslam şeriatıyla yönetilen ülkelerde bile kadınların siyasete katıldıkları, ülkeyi yönettikleri, dünyanın siyasal bağlamında da yer aldıkları bilinen bir gerçek.
Öte yanda, pek çok ülke, “Nükleer Enerji”nin, ekonomide, günlük yaşamda kullanılması için yarışıyor, fırsat kolluyor; kuşkusuz İslam ülkeleri de.
Oysa -kısaca söylersek- maddenin bütünüyle “yok” olup, enerjiye dönüşmesinden oluşan bu “nükleer enerji”, İslamın, maddeyi oluşturan “görülemez ve yok edilemez” parçacıklardan oluştuğu inancını da, bir bakıma dışlamıyor mu?
Ve değerli dostlar, bu durumu genişçe ele almayı daha sonraya bırakıp, toplantının adının “Kadın ve Adalet” olmasına değinecek olursak, “adalet” kavramının, “hak ve hukuka uygunluk” anlamına geldiği, “hakkı gözetme” bağlamına uzandığı da kabul görür ki, bunun temelinin de “eşitlik” olduğu kaçınılmazdır.
Oysa Erdoğan, bu bilimsel gerçeği, tümüyle yadsıyıp, “Adaletin herkese hakkını vermek olduğu, ancak bunun her şeyi herkese eşit şekilde dağıtmak veya herkese aynı şekilde davranmak anlamına gelmediğini, (...) ‘güçlüyle zayıfı’ aynı yarışa sokamazsınız!” diyerek ortaya koyuyor. Ardından da,
“Bazıları ‘eşit, eşit’ diyor da, şimdi, yani biz ‘100’ metreyi kadın-erkek aynı şekilde mi koşturacağız?” diye de soruyor...
Evet -hep yaptığı gibi- hiç çekinmeden bastıra bastıra böyle diyor, böyle de soruyor; kişiye bağlı olarak değişen “fiziksel kuvveti”, “adalet kavramı” ile karşılaştırma gibi bir “hata”yı bu denli rahatlıkla, nasıl yapıyor? Hiç çekinmeden milyonlara seslenerek nasıl ortaya koyuyor?
Kimsenin, karşısındakiyle, karşısındakilerle “dalga geçmek isteğiyle bile olsa, böyle içerikli bir şaka yapmaz, yapamaz!” diye düşünmekten, insan kendini alamıyor...
Gündem yaratıp, oyalamak dışında...
Ne ki sorunlar öyle can yakıyor ki, bu yoğunlukta dinsel içerikli olanlar bile pek fazla işe yaramıyor.
Ve bilmem anımsanır mı, dinsel bağlamdaki bu dile getirişin, bir örneği bu yılın başlarında Fransa’da yaşandı; Cumhurbaşkanı Macron’un “Katolikleri daha fazla siyasal yaşama katılmaya çağrısı”, laikliğin anayurdu Fransa’yı karıştırdı; alanlar, caddeler, Macron’u eleştiri yağmuruna tutanlarla, Katoliklerin de katılımıyla doldu taştı.
Her ne denli yorumcular, Macron’un bu tutumunu, siyasi bağlamda değerlendirip, dinci yaklaşımı “sağ’ın elinden almak istemesi” olarak değerlendirseler de, eylemler durmadı; ta ki Macron’un durumu net bir biçimde açıklayıncaya dek... “Laiklik” böyle korunuyor Fransa’da...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları