Öztin Akgüç

Niçin E. İmamoğlu?

19 Haziran 2019 Çarşamba

İsmet Paşa geçmişte ne yaptıysa gelecekte de onu yapar” öngörüsü, özdeyişi ile Cevdet Sunay’ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesini önlemişti. Paşa’nın öngörüsü, özdeyişi yapılacak İBB Başkanlığı için de geçerlidir. AKP yirmi beş yılda İstanbul’a ne yaptıysa, Sayın B. Yıldırım’ın seçimi kazanması halinde de hiç kuşkusuz aynını yapacaktır.
İstanbul’un tarihi ve doğal yapısı, görüntüsü daha da bozulacak, rant yaratma, şehir içinde az sayıda kalmış yeşil alanı betonlaştırma, ihale zengini yaratma, yandaş kişi, kurum ve kuruluşlara çeşitli yollarla kaynak aktarma, borçlanma, yap - işlet - devret modeliyle finansal bedeli çok ağır gösteriş yatırımlarına girişme sürecektir.
Sayın Yıldırım da zaten saklamıyor, “biz yine yaparız” diyerek afişlerde seçim propagandası yapıyor. Türkiye’nin, tüm nicel ve nitel ölçütlere göre, kişi başına gelir, yaşam kalitesi, insani gelişmişlik endeksi, eğitim düzeyi, insan haklarına saygı, demokrasi, hukuk devleti olma, hangi ölçütü alırsanız alınız, dünya sıralamasındaki yeri geriliyor, ülke saygınlık yitiriyor.
Her alanda görece geri kalış, algı yönetimiyle “Türkiye baş kaldırıyor, başarı kazanıyor, hayranlık uyandırıyor, kıskançlık uyandırıyor” şeklinde, haber alma, fikir, görüş açıklama özgürlükleri kısıtlanarak, gerçeğe aykırı, yanıltıcı olarak kamuoyuna sunuluyor.
AKP, Mevlana’nın “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” etik düsturunu “olmadığın gibi görün, göründüğün gibi olma” şekline dönüştürüyor.
Algı yönetimiyle olayları, gelişmeleri, olduğundan değişik, istenilen biçimde kamuya sunmak için, medya, sözde bilim adamları, gerekli niteliklerden yoksun bürokratlar, ihale, teşvik peşinde koşan iş insanları, köşe dönücüler araç olarak kullanılıyor.
Geçmişte görüldüğü gibi, tutucu, sağcı partiler iktidara geldikten, iktidar nimetlerinden yararlandıktan sonra, sürekli iktidarda kalmanın yollarını arıyor, bu amaç uğruna her aracı sakıncasız, mubah görüyorlar. “İnsan midesinden bağlanır; ürkütülerek, susturularak yönetilir” yaklaşımıyla havuç-sopa politikası uyguluyorlar. Yandaşlara ülke kaynakları aktarılırken, muhaliflere, güvenlik güçleriyle, yargı yoluyla baskı yapılıyor, sopa gösteriliyor. Susarlar, yola gelirler beklentisiyle muhaliflere, kararsız görünenlere de iş, kredi, terfi gibi çeşitli yemler atılıyor, oltaya takılan, yeme gelenler de oluyor.
Ülkede ne yazık ki, iktidara övgü düzecek, kamuoyunu yönlendirme işlevini yerine getirecek kişiler çıkar sağlanarak veya ürkütülerek, bulunuyor. 1950 - 60 döneminde bu görevi üstlenmiş basın “besleme”, nemalananlar da “kaselis”, çanak yalayıcı olarak nitelendiriliyordu. Övgü düzmeyi meslek olarak, geçim kaynağı olarak gören kişiler iktidarları yanlış yollara sürükleyebiliyorlar.
Bürokraside liyakat, ehliyet, kişilik yerine itaat, sadakat, ubudiyet, bağlılık hatta belli tarikatlara, mensubiyet gibi “nitelikler” arandığından, kamu çıkarını ençoklamayı amaçlayan, etken çalışan bürokratlar yerine, yetenek olarak vasatı aşamayanlarla kamu hizmetleri yürütülmeye çalışılıyor.
Sağcı iktidarlar, öncü girişimci yeteneği olmayan, devlet desteği, teşvik, ihale yoluyla iş yaşamını sürdürmeye çalışan “işadamları” ile bilimsel araştırma, çalışma, yayın yapmak, eğitim kalitesini yükseltmek yerine unvan peşinde koşan “akademisyenler” tarafından karşılıklı dayanışma ile desteklenmektedir.
Bu özellikteki medya mensupları, bürokratlar, iş insanları ve akademisyenlerden oluşan bir kadro ile çalışan iktidarların başarılı olma olanağı bulunmamakta; partizanlık, kayırmacılık, savurganlık, kaynak israfı, keyfilik, kuralsızlık hatta yolsuzluk yönetim tarzı olmaktadır.
Başarısızlık arttıkça, baskıların, kısıtlamaların, haksızlıkların da artması, toplumsal tepkilere, huzursuzluklara, ayrışmaya yol açıyor. 23 Haziran seçimi kötüye gidiş sürecini durdurarak, iyiye dönüş sürecini başlatabilecek bir dönemeç olabilir. 23 Haziran seçimi ile ülkenin ya her alanda itibarı yükselecek, boyunduruktan kurtuluşun bir aşaması olacak ya da çıkmaza sürükleniş hızlanacaktır.
AKP’nin olağan koşullarda açık farkla yitireceği bir seçimi yeniletmede ısrarı kafalarda soru işaretidir. Hemen herkes bu ısrarın ardındaki şaibeyi, gizli niyeti aramaktadır. Zoraki seçim yeniletmenin art niyeti ne olursa olsun seçime katılma, halkımızın demokrasiye, Cumhuriyete bağlılığının onuruna, oyuna verdiği değerin bir ölçüsü olacaktır. Seçimi yeniletmenin ardında şaibe kaygısı olsa da oylarımızla İstanbul yönetiminin 31 Mart’ta olduğu gibi güvenilir bir ele geçmesini sağlamaya çalışmalıyız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canlı duygusallığı 3 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları