Bir ekonominin kalkınma aşamasına geçmeden önce gayri safi yurtiçi ve milli hasılasının (GDP-GNP) artması gerekir. TÜİK’in açıkladığı tüm veriler tartışmalı ve kuşkuludur. En kuşkulu, tartışmaya açık olanı da büyüme rakamlarıdır. Enflasyonun düşük hesaplanması zaten büyüme rakamını abartır. Ayrıca büyümeyi destekleyici fiziki üretim, hizmet rakamları da yoktur.
Ekonomik büyümenin üç temel bileşeni; yatırım, işgücü ve teknolojik gelişmedir.
Yatırım, gelecekte mal ve hizmet üretimi, gelir, gönenç yaratmak, artırmak için kaynak örgütlenmesidir. Yatırımlar şu başlıklar altında toplanabilir: Doğrudan üretken, mal ve hizmet üretmeye yönelik yatırımlar; ekonomik altyapı yatırımları (enerji, iletişim, ulaşım, baraj, sulama, kanalizasyon vb.); insan kaynağına yatırım; çevresel varlığa yatırımlar.
Üretken KİT’ler özelleştirme yaftası altında yandaşa çıkar amaçlı tasfiye edildiğinden ülkede üretken yatırımları özel sektör yapacaktır. Özel sektörün yatırım hacmini; talep, kapasite kullanımı, faaliyet sonucu kaynak yaratması belirler. İzlenen dezenflasyon politikası sonucu ülkede talep daralmış, firmaların kapasite kullanımı optimum düzeyin altında kalmış, firmalar faaliyet sonucu kaynak yaratmak durumuna düşmüştür. Konkordato, iflas talepleri, bankaların takibe aldıkları kredi tutarı artmaktadır. Bu koşullarda özel sektörün, zorunlu yenilemeler dışında yeni tesis yatırımları hatta üretim kapasitesini artırma tevsi yatırımlarına girişmesi beklenmez.
Ekonomik altyapı ürünleri, enerji, ulaşım, iletişim, su vb. kamusal maldır. Kamusal malları da kamu sektörü üretmesi gerekir. Genel merkez bütçesi sürekli açık vermekte, açık faiz, cari, “itibar” harcamalarından kaynaklanmakta, kamusal mal üretimine çok az sınırlı kaynak ayrılabilmektedir. Yerel yönetimin bu bağlamdaki yatırımları da silkeleme, engelleme ile sınırlandırılmadan kamusal mal üretimi de yeterli düzeyde yapılamamaktadır.
İnsan kaynağına yatırım görüntü reklam olarak yapılmakta ancak eğitim kalitesi yükseltilememektedir. Öğrenciler sağlıklı olarak dahi beslenememekte, sağlık hizmeti de gereği gibi verilememektedir.
Çevresel sermayeye yatırım bir yana, orman yangınları, rant yaratma, sosyal maliyeti çok yüksek maden istihracı, çevreye zarar veren HES, RES izinleriyle çevresel sermaye de azalmaktadır.
Ülkede TÜİK verilerine göre işsizlik oranı çok yüksek, geniş tanımlı yüzde 22’nin dahi üstünde, işgücüne katılma oranı ise düşüktür. Asgari ücretin düşük düzeyde oluşu, beslenme, sağlık, eğitim harcamalarını azaltarak emeğin verimini de düşürmektedir. Büyümenin emek bileşeninin, emek girdisinin üretim faktörüne de katkısı çok sınırlıdır.
Teknolojik gelişme yatırımlara, Ar-Ge harcamalarına bağlıdır. Yenilikler, buluşlar ancak yatırımla uygulanabilir. Yatırım azlığı, emeğin eğitim, beceri ve yetisinin yükseltilememesi teknolojik gelişmeyi de engellemekte, verim, kalite söylem olarak kalmakta, yansımamaktadır.
Yenilikleri uygulayacak öncü girişimci yokluğa ya da sınırlı oluşu da yine büyümenin bir noksanıdır. Teknolojik yenilikler, buluşlar, öncü girişimciler tarafından “atanan yatırım” olarak yaşama geçirilir. Öncü girişimci sermayeden yönetici bulucu değil, yenilikçi uygulayıcıdır. Ekonomi, kuramının öncü girişimci olarak tamamlandığı üretim faktöründen de yoksun bulunmaktadır.
Sınırlı analiz dahi ülkede ekonomik büyümenin olamayacağını göstermektedir. TÜİK, yine de belli varsayımlarla, katsayılarla, enflasyon hızını düşük hesaplayarak büyüme açıklar. “Büyüme” her türlü ekonomik başarısızlığın yaşandığı ülkede bir tür teselli olmaktadır.