Ekonomi politikasının ana amaçlarından biri de gelirin yeniden dağılımı, dağılımın eşitlikçi yöne evrilmesidir. Ulusal gelir arttıkça gelir dağılımının daha adil olması Lorenz eğrisi, girdi katsayısıyla ölçülerek belirlenir.
Toplumsal barış, kalkınma, siyasal düzenin demokratikleşmesi, gelir dağılımında dengesizliğin azaltılması için, devletin gelirin yeniden dağılımında etkin rol görev üstlenmesi gerekir. Gelir dağılımının iyileştirilmesi uzun vadeli süreç olduğundan, perspektif planlarda amaç olarak yer alır. Adil dağılım etik açıdan da gereklidir.
Ekonomide kaynak dağılımının etkinleşmesi, büyüme hızının artması için, alt ve orta gelir gruplarının ulusal gelirden aldıkları payın artması gerekir. Gelir dağılımının iyileşmesiyle, eğitim ve sağlık harcamalarının payı artarken daha iyi beslenme, barınma olanakları da sağlanır.
Gelir dağılımı bozuldukça, üst gelir grubunun lüks tüketim, gösteriş harcamaları kaynak savurganlığı artar. Lüks tüketim malları ithal olunduğunda cari işlemler dengesinin bozulmasında da etkili olur.
Gelir dağılımının düzelmesi, eşitçiliğe evrilmesi, yalnız ekonomik açıdan değil; siyasal, toplumsal barış, huzur açısından da istenir. Yüksek gelirli grupların siyasal düzen tercihi, demokrasi alalaması altında örtülü faşizmdir. Faşist düzenle çıkarlarının korunacağı beklentisiyle hareket ederler.
Gelir dağılımı sosyal, huzur açısından da belirleyicidir. Gelir dağılımının bozulması, sosyal çelişmeyi, çalışmayı da suç oranını da artırır.
TÜİK’in gelir dağılımına ilişkin bildiğim verisi GİNİ katsayısı 0.476; sosyal transferler hesaba katıldığında 0.413’e inmektedir. GİNİ katsayısının sıfıra (0) yaklaşması kaynak dağılımının iyileşmekte olduğunu gösterir. GİNİ katsayısının yüksekliği, gelir dağılımı bozukluğunun kanıtıdır.
AKP, Cumhur İttifakı örtülü koalisyon döneminde, özelleştirme, YİD (yap işlet devret), ihale, vergi afları, teşvikler, faiz, yandaş desteği gibi uygulamalarla gelir dağılımı daha da bozulmuştur.
Gelir dağılımının bozulması, yalnız ekonomik çöküşte değil, eğitim seviyesinin gerilemesinde, sağlık hizmetlerinin yetersizliğinde, sosyal huzurun bozulmasında, suç oranının yükselmesinde, siyasal düzenin otokrasi, teokrasi karışımı bir düzene evrilmesinde de etkili olmaktadır.
TÜİK’in açıkladığı tüm veriler kuşku uyandırmakta, tartışmalara yol açmaktadır. Ekonominin büyüme hızı, kuşkulu verilerin önde gelenlerindendir. Ekonomi büyüyor, gelir artıyorsa bunun göstergeleri, yansımaları olmalıdır.
Hükümetin toplusözleşme sürecinde yaptığı trajikomik, acıklı, güldürücü zam önerileri böyle bir gelir artışının olmadığını, beklenmediğini de göstermektedir. 2025 merkezi yönetim bütçesinin ilk yedi ayda açığı 1 trilyon TL’yi aşmıştır. Yılın son aylarında bütçe açıkları büyüdüğünden açığın 2 trilyon TL’yi de aşması beklenir. Bütçe uygulaması da bu bağlamda bir göstergedir.
İktidardan gelir dağılımını düzeltici uygulamalar, önlemler beklemek akıl ötesidir. CHP bu bağlamda tutarlı bir programla, sorunun uzun vadeli olduğu gerçeğini de dikkate alarak kamuoyuna sunmalıdır. Yerel yönetimler de bu bağlamda sınırlı da olsa katkıda bulunmalıdır. Partiden istifalar, haksız suçlamalar da olabilir. Polemik yerine yapıcı, iyileştirici programları hazırlayarak sunmak daha yararlıdır.